381
OCAK-ŞUBAT 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Ildırı: Yerleşilemeyen Köy
    Ela Çil, Yrd. Doç. Dr., İYTE, Mimarlık Bölümü
    F. Nurşen Kul, Yrd. Doç. Dr., İYTE, Mimari Restorasyon Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA

Belfast: Bir ‘Bölünmüş Kent’ Anatomisi

Gizem Caner, Y. Şehir Plancısı
Fulin Bölen, Prof. Dr., İTÜ, Şehir ve Bölge Planlama, Emekli Öğr. Gör.

Ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler ve küreselleşme gibi süreçlerle artan göç sonucunda günümüz metropollerinde çeşitlilik norm haline gelmiş ve bu da kaçınılmaz olarak kentlerin, türlü bağlam ve düzeylerde bölünerek gelişmesine neden olmuştur. Bu süreçler ve sonuçları, son dönem şehircilik çalışmalarında giderek artan bir önemle ele alınmaya başlanmıştır. Ancak, Anderson’ın(1) belirttiği gibi, ana akım kentsel çalışmalar genel olarak “normal”, “bölünmemiş” ve az çok barış içerisinde olan kentlerle ilgilenmekte ve her ne kadar bu “sıradan” kentler bölünmüş olarak kabul edilse de, bu bölünmelerin etnisite, milliyetçilik, din ya da sosyal sınıf gibi nedenlerden kaynaklanmadığı görülmektedir. Yazarın ana akım kentsel çalışmalar olarak öne sürdüğü ilk grubun bölünmüş kentlere ilişkin söylemleri, gelişmiş Batı dünyasında karşılaşılan; kapitalist üretim süreçleri, kentsel ayrışma, kentin varsıl-yoksul bölgeleri arasındaki eşitsizlikler gibi konular üzerine yoğunlaşmaktadır.(2) Diğer yandan, daha yakın dönemlerde, kentsel bölünmenin daha özel bir biçimiyle ilgilenen ve gittikçe büyüyen bir yazın gelişmiştir. Bu yazın, etnisite, milliyetçilik ve din gibi değerler nedeniyle “aşırı” bölünmüş kentleri ele almakta ve sınırlı sayıdaki örnek alanlarda fiziksel ve politik mücadele ve çatışmaları konu edinmektedir. Bu tür kentlere en yaygın olarak verilen örnekler arasında günümüz Lefkoşa, Belfast ve Kudüs’ü ile savaş dönemi Berlin, Beyrut ve Mostar’ı sayılabilir.

Bu yazının konusunu ikinci türdeki “aşırı” bölünmüş kentler oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Belfast kenti özelinde bu tür kentlerdeki bölünme süreçlerinin, kentin mekânsal dokusunu nasıl dönüştürdüğünü incelemek amaçlanmıştır. Süreç odaklı yaklaşım, sosyo-mekânsal dönüşümlerin kentin bugünkü yapısını nasıl oluşturduğunu ortaya koyacaktır. Ayrıca, bölünme sürecinin fiziksel dokuyu nasıl etkilediğini gözlemlemek, benzer koşul ve baskılar altında olan diğer şehirlerde yaşanabilecek benzer süreçlerin önceden belirlenmesi ve yönlendirilmesi için rehberlik edebilecektir. Dolayısıyla, bu incelemenin, bahsi geçen kentsel bölünme literatürünün gelişmesine yardımcı olması ve kentsel bölünme süreçlerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayarak, planlama aracılığı ile yönlendirilmesini hedefleyen ileriki çalışmalara altlık teşkil etmesi beklenmektedir.

BELFAST’TA BÖLÜNMENİN SOSYO-MEKÂNSAL SONUÇLARI

Belfast’ta bölünme süreci, Britanya İmparatorluğu’nun 17. yüzyılda adada bir sömürge devleti kurmasıyla başlamıştır. Ulster Plantasyonu olarak adlandırılan bu sömürgecilik döneminde, adaya ana karadan gelen Protestanlar, Katolik inançlı yerli halk yerleşimlerinden bağımsız olarak inşa edilen yeni kasabalarda yaşamaya başlamışlardır.(3) Böylece, kendilerini şehir duvarlarıyla çevreleyen Protestanlar, Katolik halkı için yabancı “medeniyet temsilcileri”(4) niteliğine bürünmüşlerdir.

19. yüzyılda sanayileşmeye bağlı olarak büyük bir ekonomik canlılık yaşayan şehirde, artan işgücü talebi şehrin dışında yaşayan Katoliklerden temin edilmeye başlanmış, böylece bu grup da şehir duvarlarının içine süzülmüştür.(5) Katolikler, Falls Caddesi boyunca kendi işçi sınıfı konut çevrelerini oluşturacak şekilde kümelenirken; işçi sınıfı Protestanlar da bunun biraz kuzeyindeki Shankill Caddesi boyunca yerleşmişlerdir.(6) Bu ayrışık yapılanma, kentte hâlâ varlığını sürdürmektedir. (Harita 1)

19. yüzyılın ikinci yarısında, Katolik nüfusundaki artışa bağlı olarak, o döneme dek etnik ve dini olarak nitelendirilebilecek farklılıklara, yeni bir etiket daha eklenmiştir: Milliyetçilik (Nationalism). Katolikler, İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele ederken; Protestanlar ise, Büyük Britanya ile birleşme taleplerini dile getirmekteydiler.(7) Böylece, İrlandalı Katolikler ulusalcı / cumhuriyetçi (nationalist / republican), Britanyalı Protestanlar ise birleşmeci / sadık (unionist / loyalist) unvanlarını da alarak, çatışmaya politik bir bağlam kazandırmışlardır. Bu gelişmeler sonucunda 1921 yılında, Kuzey İrlanda, başkenti Belfast olarak adanın geri kalanından idari olarak ayrılmış ve Büyük Britanya’ya bağlanmıştır.

Yönetimsel bölünme sonucunda Kuzey İrlanda’da yaşamakta olan Katolik topluluğu bir anda burayı boşaltmamış, eskisinden daha fazla ayrışarak kurumsal olarak kendi kendine yeterli bir topluluğa dönüşmeye başlamıştır.(8) Katolikler ve Protestanlar arasındaki çatışmaların Belfast sokaklarını giderek artan bir yoğunlukla işgal etmesi, 1969 sonrasının “Huzursuzluklar” (The Troubles) dönemi olarak anılmasına yol açmıştır. Huzursuzluklar dönemi boyunca 60.000 kişi yer değiştirerek, bugün var olan homojen mahallelerin oluşumuna katkı koymuştur.(9)

1969 yılı, aynı zamanda bölünmenin şehrin fiziksel dokusunda ilk kez görünür kılındığı yıldır. Ayrışmanın artmasıyla birlikte, homojenleşerek yoğunlaşan toplulukların birbirleriyle kesiştikleri ara yüzler sorunlu noktalar haline gelmişlerdir. Bu yüzleşme alanları, zamanla alt kültür grupları için sembolik anlamlar kazanmıştır. Topluluklar bu alanları keyfi yollarla, çeşitli materyaller kullanarak fiziksel olarak tanımlı hale dönüştürmüşlerdir. Hükümetin bu oluşumları desteklemesiyle birlikte, kimi zaman orada yaşayan grupların talepleri doğrultusunda, diğer zamanlardaysa yöneticiler tarafından gerekli görülmesi durumunda, iki topluluğun çarpıştığı noktalarda, barış duvarlarının (peace wall) örülmesine başlanmıştır.

Hükümet politikalarının barış duvarlarına verdiği destek, çarpışmaların azalacağına dair taşıdıkları iyimser inançtan kaynaklanmaktadır.(10) Bu inançtan ötürü barış duvarları sadece geçici çözümler olarak uygulanmaya başlanmıştır. Ancak bugün bu duvarlar hâlâ şehri (özellikle konut alanlarını) bölmek için birer araç olarak kullanılmaktadırlar. (Harita 1) Bugün şehirde 88 barış duvarı yer almaktadır.(11)

Huzursuzluklar dönemi, 1998 yılında Good Friday Anlaşması’nın imzalanması ile son bulmuştur. Ancak bu politik sözleşme, şehirde sömürgecilik döneminden beri var olan sosyo-mekânsal bölünmeleri ortadan kaldırmamıştır. Yazının geri kalan bölümünde, uzun süredir bölünmüş bir kent olarak varlığını sürdüren Belfast’ın, günümüzdeki kentsel dokusu ortaya koyulacaktır.

Bollens, Belfast’ın bugünkü kentsel dokusunu, mezheplere göre hiper-ayrışmış (hyper-segregated) olarak tanımlamaktadır.(12) Gaffikin ve Morrissey’in 2001 yılında yaptıkları bir araştırmaya göre kent nüfusunun yarısı, % 90’ını Katolik ya da Protestanların oluşturduğu bölgelerde ikamet etmektedir.(13) Aynı araştırmanın sonuçları, kentteki en ayrışık Katolik ya da Protestan bölgelerinin (kuzey, batı ve doğu Belfast) aynı zamanda kentsel kalite standartları açısından en yoksun bölgeler olduğunu ortaya koymuştur. Kentin güneyi, varlıklı Katolik ve Protestanlara evsahipliği yapmakta, ancak burada da mekânsal olarak birlikte yaşanmasına karşın, sosyal olarak ayrılmaların olduğu gözlenmektedir.(14)

Günümüz Belfast’ını dört ana bölgeye ayırarak ele almak derleyici olacaktır: 1- Etnik mekân, ayrışmış toplulukların baskın olduğu konut bölgeleri (Shankill ve Falls Caddeleri); 2- Nötr mekân, her iki topluluğa da iş, eğlence, alışveriş gibi nedenlerle açık olan, genellikle şehir merkezinde ve su kenarında yer alan güvenilir mekânlar; 3- Paylaşılan mekân, sadece temas değil, etkileşimin de mümkün olduğu mekânlar (entegre okul ve üniversiteler); 4- Kozmopolitan mekân, uluslararası karaktere sahip olan ve bölünmeye ilişkin göndermelerin bulunmadığı “yeni” vitrin (showcase) mekânlar (Titanic Quarter ve benzeri).(15) (Harita 2)

Etnik mekânlardaki düşük kentsel kaliteye ek olarak, sosyal altyapının da kendisini kopyalayarak geliştiği görülmektedir.(16) Hastane, okul, kilise ve diğer sosyal donatılar, her iki topluluk için ayrı olarak inşa edilmekte ve diğer topluluk tarafından kullanılmamaktadır. Donatıların topluluklar için ayrı ayrı oluşturulması, sosyal etkileşime ket vurmakta ve kentsel ekonomi açısından büyük baskılara neden olmaktadır.

Homojen kümeler yaratılması adına kentsel dokuda meydana gelen bir diğer değişiklik ise, kent merkezi nüfusunun giderek azalmasıyla merkezdeki kimi bölgelerin köhnemeye yüz tutmasıdır. Şehir merkezinde, geride bırakılan boş evlerin eskimesinin yanı sıra, tamamen boşaltılmış sokaklar ve mahallelerin oluşturduğu “hayalet” şehir parçalarına rastlamak mümkün hale gelmiştir. (Resim 1) Bunun önüne geçmek için gerçekleştirilen yeni konut projeleri ise, çevrelerine ördükleri duvarlar ve diğer güvenlik önlemleri ile kent merkezine yeni bölünmeler eklemektedirler.

Hackett ve diğerlerine göre, Belfast kent merkezi ve yakın çevresindeki kentsel doku, büyük ölçekli ulaşım projelerinin uygulanmasıyla daha da parçacıl bir hale bürünmüştür.(17) Örneğin, Westlink Otobanı işçi sınıfı konut alanlarını ikiye bölerek, Katolik ve Protestanlar arasında bir bariyere dönüşmüş ve bu toplulukların kent merkezine erişimini güçleştirmiştir. (Harita 3) Buna ek olarak, büyük otobanların inşası sonrasında arta kalan boş alanlar, kentte işlevsiz kalan alanlara yenilerini eklemektedir.

Kent merkezine inşa edilen geniş otobanların bir diğer sonucu ise, artan araba bağımlılığından kaynaklanan geniş otoparkların inşa edilmesi olmuştur. Böylece kent merkezinde gelişmemiş araziler olmasına karşın, şehir gittikçe çevresine doğru yayılarak genişlemekte ve dolayısıyla, kentteki doluluk-boşluk oranlarının büyük değişiklikler göstermesine neden olmaktadır. Ulaşım projelerinden arta kalan boş alanlar ve geniş otoparkların inşa edilmesi gibi nedenlerle artmakta olan boş araziler, yaya aks ve geçişlerinin de yetersiz ve etkisiz kalmasıyla sonuçlanmaktadır. Ancak yaya ulaşımındaki yetersizliklerin en büyük nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz barış duvarlarıdır.

Şüphesiz ki, bugün Belfast’ta bölünmenin en tahrip edici eserleri barış duvarlarıdır. Bu duvarların bazıları 10 metre yüksekliğe kadar erişmekte ve kilometrelerce devam edebilmektedirler. Genellikle beton, metal plaka, tel örgü gibi materyallerle örülmektedirler. Yakın dönemde, bu duvarlar, dünyanın dört bir tarafından gelen grafiti sanatçıları tarafından boyanarak turistik çekim noktaları haline dönüştürülmüştür. (Resim 2) Ancak Brand’ın da belirttiği gibi, “güzelleştirme, varlıklarını tescillemektedir”(18). Bugün barış duvarları, beklenmedik anlarda, beklenmedik yerlerde (yollarda olduğu kadar parklar içerisinde de) ortaya çıkarak kent sakinlerinin günlük hareket dokularını büyük ölçüde şekillendirmektedir.

Barış duvarları, yolların beton, tel örgü gibi nesnelerle aniden kesilmesi ve çıkmaz sokağa dönüşmesine neden olmaktadır. Sadece konut alanlarında değil, yeşil alanlarda bile barış duvarları örülmektedir. Böyle bir ortamda, erişim ve ulaşılabilirlik gibi konularda belirsizlik ve kaos yaşanması kaçınılmaz hale gelmektedir. Özellikle yayalar için büyük sorunlara neden olan barış duvarları boyunca yaya geçişleri, duvarlarda uygun görülen noktalara açılan kapılar aracılığıyla sağlanmaktadır. (Harita 4) Bu kapılar ya o bölgede yaşayan yerli halk tarafından ya da polis tarafından denetlenmekte ve genellikle geceleri kapatılarak, sadece günün belirli saatlerinde açık kalmaktadırlar.(19)

Uzun yıllardır devam eden çatışmalar ve bölünme sonucunda, kent sakinlerinin günlük hareketlerinin kısıtlanmasına ek olarak, bireysel yaşam alanlarında da, algılanan tehlike ve tehditlere karşı önlem alınmasıyla belirgin değişiklikler oluşmuştur. Güvenlik amacıyla yapılan bu kişisel girişimlere verilebilecek en iyi örnek, kafeslenmiş evlerdir. (Resim 3) Bu evler, genellikle konut sakinlerinin kendi imkânlarıyla, arka ya da ön bahçelerinden gelebilecek saldırılara karşı kendilerini korumak için demir parmaklık ve ızgaralar kullanarak bahçelerini kapatmaları ile oluşturulmaktadır.

Ancak bölünme, günlük hayatın her alanında şehir sakinleri tarafından deneyimlenmektedir. Bölünmenin göstergeleri olarak adlandırabileceğimiz kentsel ögeler, sembolik çağrışımların kullanılmasıyla kişiselleştirilmektedirler. Böylece fiziksel çevre, baskın olan grubun kişisel bölgelerine dönüştürülmektedir. Bu tür sembolik kentsel göstergelere verilebilecek en iyi örnekler, milliyetçi söylemlerle çizilen duvar resimleri (murals); bayrak renkleriyle boyanan kaldırım taşları, elektrik direkleri, babalar ve aidiyet hislerini güçlendirmek için kullanılan bayraklardır. (Resim 4)

DEĞERLENDİRME

Belfast’ın diğer bölünmüş kent örneklerinden en büyük farkı tam ortadan ikiye bölünmüş olmak yerine hiper-ayrışmış bir yapı sergilemesidir. Bu özelliği ile Belfast’ın bugün hâlâ neden bölünmüş olarak varlığını sürdürebildiği açıklanabilir: Tam olarak ikiye bölünmüş olmaktansa parçacıl olarak bölünmüş olmak, kentin bir bütün olarak işleyişi açısından daha az engel taşımaktadır. Belfast’ın bir diğer eşsiz özelliği, kentte yaşanan bölünmenin sosyal nitelik taşımasıdır. Başka bir deyişle, dışarıdan ve zorunlu olarak bölünmüş değil, kentsel sosyal organizma içerisinden, toplumsal olarak bölünmüştür. Bölünmenin uzun yıllardan beri devam etmesinin bir diğer nedeni de, bu içsel süreçlerin ağır basmasıdır.

Bu çalışmada, bölünmenin fiziksel çevreyi nasıl dönüştürdüğünü göstermek amaçlanmıştır. Belfast özelinde bu dönüşümün, gerek kentin bütün olarak işleyişi, gerekse kent sakinlerinin günlük hayatlarının şekillenmesi anlamında büyük olumsuzluklara neden olduğu saptanmıştır. Kısa süreli ve parçacıl olarak üretilen çözümlerin, uzun dönemde kalıcı ve bölücü etkiler doğurduğu gözlenmiştir. Gerek kent yönetimi, gerekse şehir plancıları tarafından bölünme ve barış duvarlarına karşı tutunulan nötr, hatta destekleyici tavır, planlama faaliyetlerinin, bölünmenin kötü sonuçlarıyla ilgilenmekten öteye gidememesine neden olmaktadır. Mevcut durum içerisinde hareket etmektense çözüm üretmeye yönelik, katılımcı ve etkileşimli bir planlama yaklaşımına ihtiyaç olduğu açıkça görülmektedir.

Belfast, bölünmüş olarak varlığını sürdüren bir şehirde sadece sosyo-mekânsal değil, ekonomik olarak da büyük problemlerin yaşandığını göstermektedir. Sosyal donatıların kopyalanması, barış duvarlarının örülmesi, güvenlik önlemleri gibi tedbirler, şehir yönetimi ve hükümet için maddi yük teşkil etmektedir. Bunlara ek olarak, genel kanıya göre kentin bölünmüş olması, yatırımcılar için risk oluşturmaktadır. Bunun önüne geçebilmek için oluşturulan yeni ve kozmopolit mekânlarla kent imajı değiştirilmeye çalışılmakta, vitrin projelerle aslında her şeyin normal olduğu gösterilmektedir. Tüm bu çabaların, sorunun esas kaynağı ile ilgilenmek yerine üzerine bir perde çekilmesi ile sonuçlanması ve böylece bölünmenin devamlılığını sağlaması, birçok kentsel düşünür tarafından kabul edilmiş bir sorundur.

Belfast, bölünmenin kent üzerinde yarattığı etkinin görülebilmesi için açık bir müze niteliğindedir. Bölünmüş kentlerle ilgili yürütülen araştırmalar için Belfast’ın verimli bir çalışma alanı olduğu gösterilmiştir. Bu bağlamda, şehrin bölünme sürecinde geçtiği aşamaları, kentin bugünkü fiziksel dokusu üzerinden okumak mümkün olmuştur. Bu gibi süreçlerle baş etmekte olan şehirler için Belfast’ın öncü bir rol üstlenebileceği varsayılmaktadır. Böylece, bu çalışmanın benzer koşul ve baskılar altındaki şehirlerde yaşanabilecek benzer süreçlerin önceden belirlenmesi ve yönetilmesini kolaylaştırmak için bir altlık oluşturması beklenmektedir.

* Makale, birinci yazarın İTÜ FBE Şehir ve Bölge Planlama Doktora Programı’nda Prof. Dr. Fulin Bölen danışmanlığında devam ettiği “Multiculturalism, Division and Planning: Lessons for Urban Integration and the Case of Nicosia” başlıklı doktora tez çalışmasına dayanmaktadır.

NOTLAR

1. Anderson, James, 2008, “From Empires to Ethno-National Conflicts: A Framework for Studying ‘Divided Cities’ in ‘Contested States’ - Part I”. Divided Cities / Contested States Working Paper No.1, School of Geography, Queen’s University, Belfast.

2. Safier, Michael, 1997, “Managing Division”, City, cilt:2, sayı:8, ss.188-190.

3. Jones, E. 1960, “The Segregation of Roman Catholics and Protestants in Belfast”, Urban Social Segregation, (ed.) Ceri Peach, 1975, New York, Longman, s. 225-244.

4. Jones, 1960.

5. Boal, F. W., 1996, “Integration and Division: Sharing and Segregating in Belfast”, Planning Practice and Research, cilt:11, sayı:2, ss.151-159.

6. Jones, 1960; Boal, 1996.

7. Boal, F. W., 2002, “Belfast: Walls Within”, Political Geography, cilt:21, sayı:5, ss.687-694.

8. Boal, F. W. 1994, “Encapsulation: Urban Dimensions of National Conflict”, Managing Divided Cities,(ed.) Seamuss Dunn, Keele University Press, Keele, ss.30-40.

9. Brand, R., 2009(a), “Written and Unwritten Building Conventions in a Contested City: The Case of Belfast”, Urban Studies, cilt:46, sayı:12, ss.2669-2689.

10. Calame, J.; Charlesworth, E., 2009, Divided Cities: Belfast, Beirut, Jerusalem, Mostar, and Nicosia, University of Pennsylvania Press, Philadelphia.

11. Community Relations Council, 2008, Towards Sustainable Security: Interface Barriers and the Legacy of Segregation in Belfast, CRC, Belfast.

12. Bollens, S. A., 1998, “Urban Policy in Ethnically Polarized Societies”, International Political Science Review, cilt:19, sayı:2, ss.187-215.

13. Gaffikin, F.; Morrissey, M., 2011, Planning in Divided Cities, Blackwell Publishing, Chichester.

14. Brand, R., 2009, “Urban Artifacts and Social Practices in a Contested City”, Journal of Urban Technology, cilt:16, sayı:2-3, ss.35–60.

15. Gaffikin, F.; Sterrett, K.; McEldowney, M.; Morrissey, M.; Hardy, M., 2008, Planning Shared Space For A Shared Future, Toplum İlişkileri Konseyi için Araştırma Raporu, Belfast.

16. Sterrett, K.; Hackett, M.; Hill, D., 2011, “Agitating for a Design and Regeneration Agenda in a Post-Conflict City: The Case of Belfast”, The Journal of Architecture, cilt:16, sayı:1, ss.99-119.

17. Hackett, M.; Hill, D.; Sterrett, K., 2011, “Mapping and Repairing the Broken City: Belfast’s Disjointed and Fragmented Urban Structure”, “Urban Conflicts: Ethno-national Divisions, States and Cities” Konferansı Bildiri. Queen’s University Belfast.

18. Brand, 2009(a).

19. Brand, 2009(b).

 

Bu icerik 7960 defa görüntülenmiştir.