ETKİNLİK
2022 IAPS Konferansı ve İklim Uğruna Yeniden Düşünülecek Kavramlar
Hülya Turgut, Prof. Dr., Özyeğin Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, IAPS-CS Koordinatörü
İki yılda bir düzenlenen Uluslararası İnsan Çevre Çalışmaları Birliği (IAPS) konferanslarının yirmi yedincisi 5-8 Temmuz 2022 tarihlerinde Portekiz’in evsahipliğinde ve çevrimiçi düzenlendi. “Küresel zorluklar, yerel etkiler” sloganlı etkinliğin yaptığı, iklim değişikliğiyle ilişkili “yönetişim”, “sürdürülebilirlik” ve “tüketim” kavramlarını yeniden düşünme çağrısını yineleyen yazar, etkinlikten notlar aktarıyor.
27. IAPS Konferansı, Paula Castro ile Luisa Lima başkanlığında (ISCTE-UIL)[1] 5-8 Temmuz 2022 tarihleri arasında çevrimiçi olarak düzenlendi.[2] 1981 yılında kurulan ancak entelektüel kökleri 1960’ların “mimari psikoloji” hareketine ve Dalandhui’de başlayan bir dizi konferansa uzanan IAPS (Uluslararası İnsan Çevre Çalışmaları Birliği) insan-çevre etkileşimi araştırmalarına ilgi duyan araştırmacı ve uygulayıcıları bir araya getiren, çok disiplinli, aktif bir organizasyon.[3] Çevresel psikoloji, sosyoloji, antropoloji, coğrafya, mimarlık, planlama, kentsel tasarım ve çevre yönetimi gibi disiplinleri içeriyor. Disiplinler arası bilimsel tartışma, araştırma ve iş birliği platformu olarak hizmet veren IAPS birey ile hem yapılı çevre hem de doğal alanları içeren sosyo-fiziksel çevre arasındaki etkileşimi ve alışverişi teşvik ediyor.
İki yılda bir düzenlenen konferans, iyi bir çevre için daha sürdürülebilir çevresel eylemleri desteklemeye katkıda bulunuyor. Bu yıl tema “küresel zorluklar, yerel etkiler” sloganı ile tüm dünyanın karşı karşıya olduğu iklim değişikliğiyle ilişkilendirildi. (Resim 1, 2) Söz konusu zorlukların günümüz toplumları üzerinde giderek daha görünür ve kaçınılmaz olan etkilerinin, yaşam tarzımızın çeşitli boyutlarını yeniden şekillendirdiği görüyoruz. Bu açıdan toplantının bilimsel evsahipliğini yapan Portekiz de üzerinde düşünülmesi gereken bir deneyime sahip. Ülkede yenilenebilir enerji üretimi, doğaya dayalı çözümler, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çeşitli alanlarda sürdürülebilir müdahale ve yeniliklerle ilgili araştırma ve uygulamalara öncelik veriliyor. Bununla birlikte hem kentsel hem de kırsal çevrelerde insan-çevre ilişkileri çerçevesinde önemli, hararetli ve güncel tartışmalar üretiliyor. Soylulaştırma, turistikleştirme, düşük karbon geçişi, iklim değişikliğine uyum, deniz seviyesinin yükselmesi gibi konular ülkenin en tartışılır meselelerinin başında.
Dünyada devam eden kentsel değişim, dönüşüm ve geçişlere ilişkin mevcut bakış açısını genişletmeye; yakın geleceğin karşı karşıya kalacağı zorlukları ele almak için yenilikçi düzenlemeleri teşvik etmeye ihtiyacımız var. Dünya çapında ortaya çıkan çevresel çatışmalar ve tartışmalar iklimle ilişkili üç alanda daha fazla düşünme, tartışma ve çözüm ihtiyacını ortaya koyuyor: “yönetişim”, “sürdürülebilirlik” ve “tüketim”. Buradan hareketle konferans katılımcılarından, her biri birkaç alt kategoriye sahip bu üç ana alanı ele almaları beklendi.[4] Toplantıda da dünyanın dört bir yanından, farklı bilimsel alanlardan gelen araştırmacılar bu alanlara dokunan 300'den fazla bildiri sunarak dört gün boyunca disiplinler arası ve ötesi, verimli tartışmalar yaptı. Davetli konuşmacılar Anabela Carvalho, Anke Fisher, Gordon Walker ve Phoebe Koundouri bu üç geniş başlığı; iklim değişikliği iletişimi, birlikte yaratma ve katılımcı yönetişim, çevresel adalet, daha yeşil yaşam tarzları çerçevesinde yeni ve heyecan verici fikirlere açmaya çalıştı. (Resim 3)
Carvalho (Portekiz Minho Üniversitesi) iklim politikaları ve uygulamalarına eleştirel söylem perspektifinden bakarak son yıllarda çevresel bozulmayı artıran uygulamaların sürdürülmesine izin veren süreçleri irdeledi. Eleştirel söylem araştırmalarının varolan analiz merceklerini genişleterek iklim politika ve uygulamalarının anlaşılmasına, olası alternatiflerin geliştirilmesine katkıda bulunacağına vurgu yaptı. Fisher (İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi) sürdürülebilirlik sorunlarına ilişkin mikro ve makro perspektifleri bir araya getirmenin yaratacağı olanakları örnekledi. İnsanların yaşadıkları deneyim, algı ve değerler üzerine yapılan araştırmaların çevresel yönetişim konularına veri oluşturabileceğini belirtti. Biyoçeşitlilik ve doğal yaşam yönetimi, yeniden doğallaştırma ve düşük karbonlu bir topluma geçiş araştırmalarından örnekler göstererek katılımcıları bu konuda gündem oluşturmaya davet etti. Walker (Birleşik Krallık Lancaster Üniversitesi) “ritim”lerin hem günlük yaşamın hem de çevresel ekolojilerin dinamizmini yapılandıran vuruş, atım ve döngü gibi tekrarlama kalıpları olduğundan yola çıkarak gezegensel bir kriz anında insan-çevre ilişkileri üzerinde çalışmak için ritimlerin neden ve nasıl önemli olduğunu tartıştı. Koundouri (Yunanistan Atina Ekonomi ve İşletme Üniversitesi) ise politika odaklı konuşmasında Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (UN-SDSN)[5] çalışma grubunun “2030 Gündemi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı Ortak Uygulama Finansmanı” 2021 ve 2022 raporlarının ana sonuçlarını sundu.[6]
Toplantı süresince sunulan bildirileri ve yürütülen tartışmaları insan-çevre ilişkileri ve çevre- davranış çalışmaları kapsamında, mimarlık ve planlama açısından değerlendirmek gerekirse üzerinde önemle durulan üç konuyu şöyle sıralayabilirim: “COVID-19”, “kent ve doğa ilişkileri”, “yeşil soylulaştırma”.
21. yüzyılda hızla dönüşen ve değişen kent dinamikleri pandemiyle büyük bir ivme kazandı. Tüm dünyada yaşanan beklenmedik durumlar ve kayan paradigmalar, ilişkili birçok disiplini birlikte etkiledi. COVID-19 karantina dönemleri hem kişisel sağlık açısından hem de sosyal açıdan dramatik etkiler yarattı. Kent ölçeğinden konut ölçeğine mekân algısı ve kullanımını dramatik bir şekilde değişti ve değişiyor. Toplantı süresince pandemi sonrası durum ile kentsel dinamiklerdeki değişimin oluşturduğu dönüşümlerin sosyo-mekansal etkileri, bunların yeniden ele alınması gereği odaktaydı. Özellikle mimarinin ve planlamanın devam eden / olası krizlere nasıl uyum sağlaması gerektiği ile kentsel dayanıklılık konularına değinildi. Pandemi sırasında konut seçimlerinin nasıl yapıldığı, bu seçimlerin bölgesel etkileri ve ekolojik yaşama geçişe potansiyel katkıları değerlendirmeye çalışıldı.[7] Bu çerçevede sunulan çalışmalar kritik sorular eşliğinde tartışıldı.[8] Özetle COVID-19’un şehirler ve kırsal bölgeler hakkında düşüncelerimizi değiştirdiği bir gerçek. Bu salgın, gelişmiş olsun ya da olmasın her toplumun yaşadığı kentlerin planlaması ve geliştirmesini yeniden düşünmemiz gerektiğini kanıtladı. Yönetişim sistemlerini, kent-yeşil ilişkisini, kent-kır ilişkisini, topluluk dayanışmasını, iklim değişikliğini, temel hizmetlerin sağlanmasını, toplumun refah ve güvenliğini yeniden düşünme fırsatı sağlanmalı. Hem çevre hem de insanlık için doğayla daha ilişkili bir tutuma geçiş gerekiyor.
Üzerinde durulan en önemli konulardan biri de kentsel gelişim ve doğanın onarıcı etkilerinin bütüncül stratejilerle ele alınması gerekliliği ile kentsel peyzajın yeşil alanlar, kent boşlukları ve kamusal alanlarla bir arada ele alınmasını sağlayacak ortak zeminin oluşturulabilmesiydi. Kentsel boşlukların, kullanılmayan atıl / artık alanların kente kazandırılmasının çok aktörlü ve çok disiplinli yollarla ele alınması, bilimsel çalışmaların politik olarak desteklenmesi ve gerekli ortak stratejilerin geliştirilmesine yapılan vurgu dikkat çekiciydi. 2000’li yılların ortalarında ortaya çıkan ve oldukça genç bir tartışma olan “yeşil soylulaştırma” konusu ise kentsel ekoloji veya yine kentsel yeşil altyapı üzerine yapılan araştırmalarda artan bir ilgi kazanıyor.[9] Günümüzde yeşil soylulaştırma net bir şekilde tanımlanmaktan uzak. Buna rağmen yeni yeşil alanların yaratılmasının veya mevcutların niteliklerinin artırılmasının sonucu olarak kira ve arazi fiyatlarının artmasıyla, bu nedenle de düşük gelirli nüfusun yerinden edilmesi ile yakından ilgili. Sürdürülebilir kentsel kalkınmanın olası ikilemlerini ve çelişkilerini vurgularken aynı zamanda nüfusun yerinden edilmesini önlemek için yeşillendirme ve konut politikalarının birleşimi gibi yaklaşımlar geliştirilmeli, bunlar daha sık ve daha fazla tetiklenmelidir.
Özetle konferansta ana temaların çok boyutlu irdelenmesi sonucunda iklim değişikliği ve doğal kaynak tüketiminin belirli yerel ifadeleri olan küresel sorunlar olduğu üzerinde duruldu. Daha büyük kentler inşa etmeye devam ettikçe kırsal alanlardaki doğal kaynakları tükettiğimiz ve kentleri yaşatabilmek için harcanan çabaların sürdürülemezliği vurgulandı. İklim krizine yanıt vermek ve kentsel yaşanabilirliği herkes için geliştirmek istiyorsak şehirlerin ve kentsel alanların yenileyici, sağlam ve yaşanabilir yerlere dönüştürülmesi gerektiğinin bir kez daha altı çizildi. Kentsel zorlukların üstesinden gelmek üzere “kentsel geçişleri sürdürülebilir bir geleceğe doğru” yönlendirecek çözüm ve araçları tartışmaya açıldı. Kentlerin dönüşümü ve değişimi sürecinde güçlü bir kent toplumu oluşturmak ve şehirlerin daha sürdürülebilir, kapsayıcı, yaşanabilir hale gelmesine yardımcı olacak platformları oluşturmanın önemi üzerinde duruldu. Araştırma ve inovasyon için etkili bir ortam sağlamak üzere kamu yetkilileri, yerel yönetim ve belediyeler, sivil toplum, bilim adamları, iş dünyası ve endüstrinin birlikte hareket ederek küresel stratejileri yerel eyleme dönüştürmelerinin sağlanması önerildi. Kentlerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla acilen ihtiyaç duyulan dönüşümleri hızlandırmak için beceri ve araçları geliştirme önerileri tartışıldı. Şehirlerin daha sürdürülebilir bir ekonomiye ve işlevselliğe geçişlerine yardımcı olmak üzere kentsel müdahale alanları uluslararası araştırmalarla ele alınırken büyük ölçekli projelerin yerlerini bütüncül etkileri olan ama küçük ölçekli yerel dokunuşlara bırakmasının önemi üzerine dikkat çekildi.
* Görseller etkinlik arşivinden alınmıştır.
NOTLAR
[1] Eski İş ve İşletme Bilimleri Yüksek Kurumu (ISCTE, 1972), yeni Lizbon Üniversite Kurumu (UIL, 2009), Portekiz.
[2]“IAPS 2022”, https://www.iaps2022.com [Erişim: 06.09.2022].
[3]“International Association for People Environment Studies”, https://iaps-association.org [Erişim: 06.09.2022].
[4]Yönetişim çevresel adalet/sizlik, yeni kolektif ve aktivist hareketler, doğal kaynakların yönetiminden kaynaklanan zorluklar içeren kişi-topluluk-kurum ilişkilerini ve topluluk temelli yaklaşımları içerir. Sürdürülebilirlik doğal, kentsel, kırsal, organizasyonel / çalışma ortamında ve ortamlar arası arayüzlerde insan-çevre ilişkileri de dahil olmak üzere daha sürdürülebilir bir topluma ulaşmak için yer alan çok boyutlu mekanizmaları ve süreçleri kapsar. İnsanın beklenmeyen ani ve aşırı olaylara verdiği tepkiler ile sağlığı ve esenliği geliştirmeye yönelik müdahaleler, dikkate alınması gereken önemli konulardır. Tüketim başlığı ise doğal kaynak kullanımını, bunların bozulmasını ve çevre kirliliği azaltmak için gerçekleştirilen tüketim ve üretim süreçlerini; bunların yanı sıra sürdürülebilir altyapıları, yenilenebilir ve verimli enerji ile ilgili konuları içerir.
[5] United Nations, “Sustainable Development Solution Network”, https://www.unsdsn.org [Erişim: 06.09.2022].
[6] Bu rapor, politika yapıcıları eyleme geçirilebilir stratejilerle desteklemek için dört ana politika girişimi arasındaki kararları ve stratejileri birleştirmeye yönelik hazırlanmış: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (Sustainable Development Goals, SDGs), Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal, EGD), Avrupa Çağı (European Era) ve Yeni Nesil AB Kurtarma Planı (Next Generation EU Recovery plan). Raporda AB’nin kapsayıcı sürdürülebilirlik gündemine uygun olarak Avrupa çapında ulusal ekonomik iyileşme için EGD politikalarını 17 SDG ve 2030 Gündemi ile eşleştirerek bütüncül ve stratejik bir harita sunuluyor. Bunun, farklı ülkelerin sürdürülebilirliğini sağlamak için karar vericilerin üstlenmeleri gereken sorumlulukları anlamalarına yardımcı olacağı hedeflenmiş.
[7] Yaşanılan pandemi birçok hane halkının mekân ve zamanla ilişkisini, ev ve mahalle deneyimini dönüştürdü; yaşam alanlarını yeniden tanımladı. Bazı durumlarda daha büyük bir konuta ve/ya doğayla daha iyi bağlantıya sahip, daha az yoğun bir alana taşınmak için bir neden haline geldi. Aslında pandemi bireysel temsilleri ve davranışları tanımlamak için bir araç olarak “ev” kavramını yeniden test etti.
[8] Covid-19, kentsel mekân ve kentsel yaşam diyalektiğini değiştirebilir mi? Doğa-insan ile mekân-toplum ilişkisi, kır-kent anlayışı düşünüldüğünde nasıl etkilenir? Pandemi, konut deneyimlerini analiz eden çevre-davranış araştırmacılarının "ev" tanımını genişletti, değiştirdi veya dönüştürdü mü? Eğer öyleyse, hangi yönde? Değişen sosyal mesafe kavramının temel sosyo-mekânsal çıkarımları, örneğin mahremiyet / egemenlik sınırları açısından sonuçları nelerdir? Salgın sonrası dönem, yeni yaşam ve çalışma stillerini barındıran yeni ortamlar yaratır mı? Pandemi mekânsal bir problemse mimarlar COVID-19 krizine nasıl tepki verecek? Pandemi öncesi ve sonrası farklı demografik yapıdaki dezavantajlı grupların mekân, yaşam ve sosyo-ekolojik koşulları ne yönde değişti?
[9]“Green gentrification”: Schmidt, Anika; Haase, Annegret, 2022, “Sustainable Urban Development and the Challenge of ‘Green’ Gentrification: On the Political Ecology of Urban Greening and Green Dimensions of Gentrification”, 27th IAPS Conference Book of Abstracts, IC-20873.
Bu icerik 1658 defa görüntülenmiştir.