MİMARLIK-DEMOKRASİ-KATILIM
Kentsel Küratörlük: Taksim Üzerinden Katılımcı Mimarlık Modeli
Canan Ganiç, Doktora Öğrencisi, İTÜ Mimari Tasarım Programı
İpek Akpınar, Prof. Dr., İYTE Mimarlık Bölümü
İstanbul Taksim Meydanı için 2020 yılında, mekânın üretiminde katılımcı yaklaşımın bir yolu olarak yerel yönetim, uzman meslek insanları ve kentlinin yer aldığı, hem jürili hem de oylamalı bir yarışma süreci yaşandı. Katılımcı yaklaşımın başka yollarına ilişkin kuramsal altlıklar seren yazarlar, bu süreçten hareketle başka örneklerde yaşanabilir “demokratik gelecek için spekülatif sorular soruyor”.
Mücadele, müzakere ya da uzlaşı alanı olan kamusal mekânı belirleyen ilişkiler ve söylem, demokratik diyaloğun hem sonucu hem de kurucusu olabilir. Toplumsal ilişkiler ve kamusal mekânın sosyal yapısı bu diyalektik ve dolayımlı süreçte oluşur. Özellikle kamusal mekânın kurduğu “habitus” erke ve kentsel politikalara bağlı olarak dönüşür, değişir ve zaman zaman sembolleşir. Toplumsal olaylar kentteki ya da kamusal alandaki sosyal yapıda radikal dönüşümlere yol açabilir. Bu durumda sosyal sürdürülebilirlikten söz etmek güçleşir. Mekân, toplumsal yapıyla organik bir bağ kuramaz ve toplum tarafından içselleştirilemez. Bu durumda kamusal mekân ya hedeflenen veya arzu edilen etkinliğe erişemez ya da toplumsal ilişkileri dönüştürür.[1] Kentte demokratik, çok sesli kentsel planlama süreçlerini araştırmak ve çoğulcu anlayışla yürütülen bu katılımcı politikaların etkinliğini, kente katkılarını ve geliştirilmeye açık alanlarını anlamak için çeşitli sorular soruyoruz: Çoğulcu ve bütüncül bir yaklaşımla diyalog ortamı kurmak olası mı? Yeni kentsel politikalar ve demokratik yönetim biçimleri diyalog ortamını önceleyerek müşterek bir üretim ortamı kurmayı başarabilir mi? Üretim sürecindeki aktörler arasındaki bireysel diyalogların ötesinde demokratik bir iletişim kurulabiliyor mu? Mekânın üretiminin ardından toplum içindeki farklı gruplar arasında karşılaşma olanağı ve diyalog ortamı var olabiliyor mu? Daha da önemlisi, varlığını sürdürebiliyor mu? Mekânın diyalog alanına dönüşmesi için kentsel mekânda herkese yer açmak yeterli midir? Yoksa farklı grupların eşitçe bir aradalığı olası mı?
Taksim Meydanı tarih içinde farklı aktörlerin erkini ilan etme, farklı ideolojik yaklaşımların gösteri yapma ortamına dönüşmüştür. Burası dil aracığıyla toplumsal ilişkilerin yönetildiği, çatıştığı, uzlaştığı bir alan olarak katılımcı, etkili, müzakereci demokrasiyi ve birlikte yaratma gibi çeşitli kentsel planlama yaklaşımlarını tartışmak için başat bir alan. Belleğinde yer tutan siyasi etkinlik ve eylemlerle bu meydan öncelikle bir ifade ve gösteri alanıdır. Yıllardır süren yıkım ve inşa süreçleriyle iktidar/lar Taksim Meydanı’ndaki gündelik hayatı mekân aracılığıyla dönüştürür ve bu dönüşüm üzerinden politik bir söylem üretir. Kentlinin / kullanıcının katılımı, kent yönetimi ve planlama sonuçlarının değerini ilerletir. Katılımcı süreçler siyasi temsil ve uzmanlığa alternatif değil onların tamamlayıcısı olduğu zaman Taksim Meydanı’nın geleceğini tasarlamak için yeni bir dil ve yöntem kullanılması önemlidir. Bu nedenle toplum, kentsel yaşam, iktidar arasındaki ilişkiyle üretilen bu mekânın diyalog ortamına sunduğu katkı ve deneme, tartışmaya değerdir. Tam da bu çerçevede mütevazı çalışmamız yanıt vermekten çok sorularla, geçmiş ve gelecek arası ilişkileri sorguluyor ve gelecekte bir diyalog olasılığına işaret ediyor. Çalışma, tetikleyici sorular ışığında diyalog/suzluk kavramını, Türkiye’nin bu simgesel meydanını ve 2020 yılında gerçekleştirilen uluslararası Taksim Kentsel Tasarım Yarışması’nı irdeliyor. Böylece demokratik gelecek için spekülatif sorular soruyor.
TAKSİM MEYDANI
Tarihsel süreci içinde, üzerinden güç gösterilen ve söylem üretilen Taksim Meydanı ilk olarak 20. yüzyılın başında Topçu Kışlası’ndaki ayaklanma ile, sonrasında Milli Mücadele ve Cumhuriyetin ilanını temsil eden Cumhuriyet Anıtı ile siyasi bir gösteri alanı olur. Konumu ve sembolleriyle resmi törenlerin merkezi haline gelir. 1960 darbesi sonrasında Süngü Heykeli’nin dikilmesi, 1969’da “kanlı Pazar” olarak bilinen protesto gösterisi, 1977’de düzenlenen iki siyasi parti mitingi ve özellikle aynı yıl 1 Mayıs İşçi Bayramı etkinliği sırasında 41 kişinin yaşamını yitirdiği bir ateş sonrasında Taksim Meydanı politik bir temsil mekânı oluşunu kökleştirir. Gösteri ve yürüyüşlere kapatılmasının ardından aktivistler, protesto ve gösteri yapmak isteyen gruplar ile yasaklayıcı ve kısıtlayıcı yönetimler arasında bir mücadele alanı olur. 2013’te Gezi Parkı Eylemleri ile Taksim, farklı toplumsal kimlikteki gruplar tarafından benimsenerek Gezi Parkı Direnişi ile bir söylemin mekânsal simgesi konumuna gelir. Kentsel tasarım açısından 1937 Henri Prost master planıyla Taksim Meydanı, toplumsal bir yaşam senaryosu çerçevesinde kültür, eğlence ve spor yapılarıyla kurgulanır. Bir kültür vadisine dönüşen alana zaman içinde özel sektöre tanınan ayrıcalıklarla oteller eklenir; insan ölçeğindeki kültür yapıları yıkılarak kent merkezinde kongre ve sergi yapıları inşa edilir. Son 10 yılda ise Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılarak yenilenmesi, Taksim Meydanı yayalaştırma projesi ve Taksim Camisi’nin inşaatı ile meydanın fiziksel sınırları ve kimliği değiştirilir. Yeniden kimliklendirme süreçleri olarak tarif edilebilecek Taksim Meydanı ve çevresinde yapımlar, yıkımlar ve yeniden inşa faaliyetleri doğrudan meydanın fiziksel yapısını dönüştürmekle kalmıyor; mekân üzerinde egemenlik kuran iktidarlar ve toplumsal gruplar arasında üretilen dil ve söylem değişiyor, başkalaşıyor. Taksim Meydanı’nın dönüşümü devam ederken meydanın dönüşüm sürecine en son 2020 Taksim Kentsel Tasarım Yarışması eklendi. Bu yarışma aracılığıyla kentsel mekân üzerinde çoğulcu bir yaklaşım modelinin nasıl üretilebileceği fiilen tartışmaya açıldı.
ÇOĞULCU BİR KENTSEL PLANLAMA YAKLAŞIMI: KENTSEL KURATÖRLÜK
Katılımcı süreçlerle ilgili farklı disiplinlerden araştırmacılar çok sayıda yaklaşım ve model geliştirdi. Bu modellerde kimi yaklaşımlar sürecin planlanmasına, kimisi katılımcı seçimine, kimisi ise katılım sürecinin niteliğine ve etkililiğine odaklandı. Bu çalışmalar arasından Thomas Jordan’ın araştırması[2] katılımcı süreçlerle ilgili tekil modellerin geliştirilmesinin, farklı toplum-politika-mekân bağlantılarında kısıtlayıcı olacağını vurgular. Jordan, diyalogları ve iş birlikçi süreçleri yürütmek için çeşitli yöntemlerin haritasını çıkartmıştır.[3] Bunların katılımcıları nasıl etkilediğine göre nasıl farklılaştığını gösterir: Birincisi dikkat desteği, kullanılan yöntemin yapısı veya kolaylaştırıcının müdahaleleriyle iş sürecinin yapılandırılması anlamına gelir. İkincisi anlama, üçüncüsü karar verme ve eylem koordinasyonu; grubun konuyu karmaşık bir şekilde araştırmak ve eylem stratejileri geliştirmek için yaptığı fiili çalışmayı ifade eder. Kalan üç kategori, yani ilişkiler, tutumlar / duygular, güçlendirme ve yaratıcılık; etkili bir grup süreci için uygun koşulların yaratılmasının farklı yönlerine atıfta bulunur. Jordan gibi Fung da çağdaş katılımın farklı biçimlerde olduğunu ve bu çeşitlenmenin toplum, yönetim ve mekân arasındaki özgün ilişkinin geliştirilmesindeki önemini vurgular.[4]
Bu çerçeveden bakıldığında uluslararası meydan yarışması, Taksim’de katılımcı, çok aktörlü ve çok sesli, üç aşamalı bir protokol tanımlayarak yarışma sürecinde ve sonunda diyalog ortamı hedeflemiştir. Sürecin tasarımı, öncül bir dilin kurulmasını amaçlar. Yarışmanın üç basamağını, ön hazırlık süreci, iki aşamalı mimari proje yarışması ve katılımcı değerlendirme süreci oluşturmaktadır. Yarışma kurulu ve jürisi tarafından hedeflenen söylem ve yaklaşım, yarışma şartnamesinin ilk cümlesinde “katılımcı bir yaklaşım” kavramı ve “İstanbul Senin” sloganıyla duyurulur.[5] Yarışmacılara verilen “çerçevede” sıklıkla bu kapsayıcı dil, çeşitli kavramlarla karşılanmıştır. (Resim 1) Arnstein da "A Ladder of Citizen Participation” makalesinde[6] etkili bir tipoloji geliştirerek sekiz basamaklı bir yetkilendirme "merdiveni" öne sürüyor: manipülasyon, terapi, bilgilendirme, danışma, yatıştırma, ortaklık, devredilen güç ve son olarak da vatandaş kontrolü. Farklı aktörler arasında kurulan ortaklık ve sivil karar verme süreçlerinde manipülasyon veya saf bilginin oluşumu, diyalog ortamının yürütücüleriyle ve sürecin modeliyle doğrudan ilişkilidir.[7] Özellikle kent politikacıları tarafından yapılan ön bilgilendirmeler, yönlendirme oluşturabilir. Dikkat edilmesi gereken diğer bir konu, katılımcı sürecin güven oluşturmak için manipülasyon aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmesidir. Diyalog sürecinde farklı aktörlerin etkinlikleri farklı aşamalarda farklılaşabilir.
Uluslararası yarışmanın hazırlık sürecinde görüş toplamak amacıyla anketler, odak gruplarla ve sosyal aktörlerle görüşmeler düzenlenmiştir. Öncül sempozyum ve panellerin verileri ve yayınları derlenmiş; projelendirme sürecinde yeni fikirlerin ortaya çıkmasını desteklemek amacıyla “çerçeve program” belirlenmiştir. Değerlendirme sürecinde katılımcı, çoklu bir seçim sistemi oluşturulmuştur. Bu bütüncül yöntem, demokratik diyalog ortamının geliştirilmesine odaklanmıştır. Yarışma, meslek yasası gereği şehir plancısı, mimar ve peyzaj mimarlarına açılmıştır; ama yarışmacı ekiplerin “sanat, bilim ve kültür alanlarından uzmanlarla desteklenmesi”, çok disiplinli anlayışla gerçekleştirilen çalışmalar sunmaları talep edilmiştir. Değerlendirme sürecinde jüri, yerel yönetim ve kentlinin eşit oranda söz sahibi olduğu üçlü bir oylama sistemi kurgulanmıştır. Siyaset kuramı çalışmalarında araştırmacılar farklı katılımcı süreçleri iki farklı yaklaşımda değerlendirerek toplu ve müzakereci karar verme arasında ayrım yapmıştır.[8] Yarışmanın modeli, yarışma yasasının sınırları sebebiyle bu iki yaklaşım arasında konumlandırılabilir. Yarışma sonunda herkesin katılımına açık olan ve çevrimiçi değerlendirme, görüş alma, jüri tarafından seçilen projelerin kentliye anlatılması amaçlı toplantılar düzenlenmiştir. Bu toplantılarda ortaya çıkan en büyük eleştiri, çok sayıda öncül çalıştayın ve daha kapsayıcı istişarenin yapılamaması, farklı meslek gruplarının müellif olamamasıdır. Yarışma sonundaki toplantılarda yarışmanın avantaj ve dezavantajı detaylı tartışılmıştır. Bu sürecin sonunda elde edilen ortam bir diyalog imkanı mıdır? Çok sesli ortam diyalog olarak nitelendirilebilir mi?
Diyalog sürecini belirleyen faktörlerin göz önünde bulundurulması gerekir: zaman, sürecin hangi aşaması için katılımcı yaklaşımın belirlendiği, ekonomi, diyalog sürecini yürütenlerin ilgi ve bilgisi, yöntem, teknik ve materyaller. Temelde mekân üretimi, doğası gereği çok disiplinli. Mücadeleler ve çatışmalar olsa da mimarlık pratiğinin çok disiplinli bir üretim sürecini içselleştirdiğinden söz edilebilir. Günümüzde sıkça kullanılan “katılımcı mimarlık üretimi” mesleğin ortaya çıktığı ilk günlerden bugüne kadar süregelen bu çok disiplinli ortama katkı sunması için nasıl kurgulanabilir? Kapsayıcı dil ve süreç tasarımı nasıl geliştirilebilir? En kritik soru ise farklı sosyal gruplar ve aktörler arasındaki iletişim dili nasıl kurulabilir?
KURAMSAL DEĞERLENDİRME
Kuramsal okumalar eşliğinde yarışma süreci derinlemesine irdelenebilir. Fung “demokrasi kübü” olarak adlandırdığı üç boyutlu bir yaklaşım getirir. Birincisi katılımcıların kim olduğudur: Kimi süreçler herkese açıkken diğerleri çıkar grubu temsilcileri gibi seçilmiş paydaşları sürece dahil eder. İkincisi katılımcıların nasıl dahil olduğu ve kararların nasıl alındığıyla ilgilidir: Katılımcıların kararları ve tercihleri belli bir bilgilendirme sonrasında alınabilir ya da katılımcıların görüş ve değerlendirmeleri herhangi bir ön çalışma yapılmadan kaydedilebilir. Üçüncüsü katılımın yarattığı etkidir: Katılım sürecindeki tartışmalar, yürütülen politikalar ve kamu eylemi arasındaki ilişkiyi tanımlar.[9] Fung’un demokrasi kübüyle bakıldığında, Taksim için gerçekleştirilen katılımcı modelde katılımcıların kim olduğunu belirleyen kriter, internet kullanımı olmuştur. Son yıllarda dijitalleşmeyle birlikte kentsel planlama ekseninde vatandaş diyaloğu araştırmaların yeni odağıdır. Çalışmalar genellikle sanal gerçeklik, oyunlar, sosyal medya ve web siteleri gibi dijital teknolojilerin, örneğin daha fazla grup için kentsel planlamada diyalog süreçlerinin açılmasında oynayabileceği role odaklanır.[10] Yeni iletişim ortamlarını kullanan ve kullanmayanlar arasında kent politikalarına katılım ve etkinlik göstermede farklılıklar vardır. Sayıca çoğunluğa ulaşmada etkin yöntemlerden biri olarak sık tercih ediliyor. Kamu katılım mekanizmalarının büyük çoğunluğu, katılımcı seçiminde en az kısıtlayıcı yöntemi kullanır: Bunlar katılmak isteyen herkese açıktır. Gerçek katılımcılar, genel nüfusun kendi seçtikleri bir alt kümesidir. Tam açıklığın bariz bir çekiciliği olsa da katılmayı seçenler genellikle daha geniş bir kitleyi temsil etmemektedir. Üst gelir grubu ve daha iyi eğitimli bireyler (özel ilgi alanlarına veya daha güçlü görüşlere sahip olanlar gibi) bu avantajlardan yoksun olanlardan daha fazla katılma eğilimindedir.[11] Katılımcıların genel nüfus arasından rastgele seçilmesi, tanımlayıcı temsiliyetin garantisidir. Müzakereci yoklama, yurttaş jürileri ve planlama hücreleri gibi girişimler, kamusal sorunları tartışmak için katılımcıları rastgele seçer.[12]
Yarışmanın değerlendirme süreçlerinin bir ayağını kentlinin oyları belirlemiştir. Bu oylama için, seçilen üç proje hem kendi medya kanallarını oluşturmuş hem de yarışma kurumu tarafından düzenlenen çeşitli çevrimiçi toplantılarla tanıtılmış, anlatılmıştır. Ancak çeşitli sosyal medya platformlarında yapılan yorumlarla, mimari proje dilinin ve araçlarının profesyonel meslek dili olduğu, anlaşılmasının ve karşılaştırılmalı değerlendirilmesinin yapılmasının kolay olmadığı görülür. Kentli, anlatının öncelikle aşina oldukları bir dile çevrilmesini talep eder.[13] (Resim 2) Her toplumsal sınıfın kendine ait dilsel bir “habitus”u mevcut. Mimarlık, hem ürettiği mekânı temsil etme biçimlerinde hem mekân üretimindeki düşünsel süreçte hem de mekânı gerçekleştirirken sözel ve görsel olarak kendine ait dili kullanır. Mimarlık özellikle görselleştirme teknikleri açısından uzmanlık gerektirir. Mesleki dil aynı zamanda farklı aktörlerle fikri ve temsiliyeti paylaşırken kullanıldığında düşüncenin aktarımında aksama yaratabilir. Yarışmada seçilen projelerin kentli tarafından oylanması sürecinde yaşanan, projeleri anlama / okuma güçlüğü, mesleki dilden kaynaklanmaktadır. Bu dilsel pratik, mimarlık üretiminde egemen kişi ve gruplarca doğrudan ya da dolaylı olarak yönetilir. Bu süreç bir taraftan dilsel birliktelik oluşturur, diğer taraftan mekân üretimindeki çeşitliliğe engel olur. Mekânsal tasarım yaklaşımları, hakim dille rafine edilir. Pierre Bourdieu dilin herkesin kullanımına açık, doğal ve sınırsız bir kaynak olmadığını, “meşru dile erişimin eşitsiz” olduğunu ve “dilsel mallar piyasasında tekeller” bulunduğunu söyler.[14] Dil aracılığıyla yürütülen tahakkümün içselleştirilmesi, egemen dili kullanmayı arzuya dönüştürür. Aktörler kazanacağını düşündükleri söylemi öngörerek dilsel pratiklerini şekillendirir. Özne temsil ettiği “habitus”un (cinsiyet, kültür, eğitim düzeyi, köken, meslek vb) tarihselliğiyle dili kullanır. Mimari ve kentsel tasarım süreçlerindeki yaklaşımlarda meslek insanının “habitus”u mekân üretimiyle temsil edilir ve/ya bu üretimi yönlendirir.
Yarışmada öne çıkan ve üç eşdeğer ödüle layık görülen projelerde, meydanın ana tasarım kararlarında belirgin ortaklıklar bulunur. Üç proje de Taksim Meydanı’nın siyasal belleğiyle doğrudan bir ilişki kurmamayı tercih etmiştir. Projeler, geçmişi fiziksel olarak yeniden yaşatan değil, güncel kentsel tasarım yaklaşımlarıyla yüzünü geleceğe dönmüş bir fizikselliğe odaklanmıştır. İkinci ortaklık, Gezi Direnişi’nden alınan ilhamla parkın yeniden canlandırılarak öne çıkarılmış, meydanın egemenliğinin arka planda kalmış olmasıdır. Yarışma kurulu, çok disiplinli ekiplerin yarışmaya katılmalarını desteklemiştir. Ancak sadece mimar, şehir plancısı ve peyzaj mimarlarının müellif olabilmeleri koşuluyla ki yasa gereğidir; uzmanlık, düşünce ve dil üzerinde bir mesleki egemenlik kurmaya devam etmiştir. Burada kentsel tasarım yarışması düzenleme şartnamesi sınırlayıcıdır. Çok paydaşlı olarak tasarlanan bu deneysel yarışma süreci için farklı disiplinden ekip üyelerinin eşit ağırlıkta rol üsteleneceği bir dille, tarihsel belleği kuvvetli bu simge kentsel mekân için alternatif, hatta aykırı sayılabilecek öneriler elde edilebilir miydi? Öncül adım, yarışmaların hukuki çerçevesini değiştirmek olabilir miydi?
SONUÇ YERİNE
Günümüzdeki derin toplumsal ayrışmalar, kentsel mekânların kullanımını dönüştürüyor. Bu dönüşüm tek yönlü değil: Toplumsal ilişkilerin yönetilmesinde kentsel mekânlar önemli aracılardır. Kentsel mekânın, diyalog ortamının aracı ve bu diyaloğun sonucu olarak üretilerek toplumsal bağların kuvvetlenmesi anlamlı bir talep ve girişimdir. Tektipleşme kurgulamadan karşılaşma ve uzlaşı alanın oluşturulması mümkündür. Bu karşılaşma ve diyalog ortamı, yerel yönetimlerin politikaları ve kapsayıcı söylemi başta olmak üzere, sosyal medya ve çeşitli iletişim kanallarında çoğulcu dil kullanılmasıyla başlıyor. Tam da bu çerçevede Taksim Kentsel Tasarım Yarışması, mimari yarışma kültüründe ve kentsel politikalarda sürecin farklı paydaşları tarafından katılımcı bir süreçle yürütülmesine öncülük eden bir girişimdir. Yaşanabilir, çok sesli diyalog ortamına araç olan simgesel meydan yeniden elde edilebilir mi sorusuna yanıt olarak kurgulanmıştır. Taksim Kentsel Tasarım Yarışması ve Konkur İstanbul’un düzenlediği, peş peşe yürütülen diğer yarışmaların tasarımı; mimarlığı, kentsel tasarımı yeniden düşünmek ve geniş kitlelere duyurmak için katkı sundu. Kamuoyunda ve meslek insanları arasında çatışma, çelişki, tartışma yaratmaları, birlikte öğrenilen değerli bir süreçtir. Taksim’den hareketle, kent ekolojisinden kültür ekonomisine kadar birçok deneyimi disiplinin sınırlarının dışına taşıyarak bütünleşmiş bir tasarım deneyimi oluşturulabilmek ve bunun üzerine tartışabilmek mümkün olabilmiştir. Burada mimar “kentsel küratör” rolünü üstlenerek farklı aktörlerin katıldığı çoğulcu bir ortamda arabuluculuk yapabilir.
Yarışma sonrasında tanık olunan süreç halen yeni sorular üretmeye devam ediyor. Bu toplumsal kriz ortamında farklı kimliklerle nasıl uzlaşı kurulabilir? Mimar / araştırmacı / eğitimci / vatandaş kimlikleriyle yeni bir dil ve yaklaşım gelişmesine nasıl destek verilebilir? Katılımcı süreç talebi ve diyalog çağrısı için yarışmalara nasıl bir demokratik yeniden yapılanma getirebiliriz? Bu demokratik diyalog ortamı için hukuki çerçeve nasıl değiştirilebilir? En önemlisi de özgür, katılımcı, yürünebilir, yaşanabilir, herkese açık, kamusal bir mekân için adımlar yeniden nasıl atılabilir? Bu sorularla, kentsel mekânın üretim süreçlerinin her aşaması için toplumsal ve yönetimsel diyalog, çok seslilik, hukuki sistem, şeffaflık, yeni bir dilin kurgulanmasını tetikleyecek anahtar kelimelerimiz olabilir.
* Aksi belirtilmedikçe görseller ve çeviriler yazara aittir.
NOTLAR
[1] Begüm Özden Fırat süreci detaylarıyla aktardığı yazısında Taksim Meydanı’ndan Tünel’e uzanan İstiklal Caddesi’nde hem geçmişle bağlarını koparmış mekânsal dönüşümler aracılığıyla bugünün hem de bu dönüşüm çalışmalarının temsil ettiği kentsel politikaların hedeflerini tutturamamasıyla geleceğin kaybedildiğine işaret eder: Fırat, Begüm Özden, 2022, “Bir Beyoğlu Fantazmagorisi: ‘Şimdicilikten’ Şimdinin Siyasetine Doğru”, 1+1 Express, https://birartibir.org/simdicilikten-simdinin-siyasetine-dogru/ [Erişim: 04.06.2021].
[2] Jordan, Thomas, 2014, “Deliberative Methods for Complex Issues: A typology of functions that may need scaffolding”, Group Facilitation: A Research and Applications Journal, sayı:13, ss.50-71.
[3] Bkz: açık alan, geleceğin atölyesi, çatışma çözümü, derin demokrasi ve fikir birliği diyaloğu gibi.
[4] Fung, Archon, 2006, “Varieties of Participation in Complex Governance”, Public Administration Review, sayı:66, ss.66-75.
[5] Taksim Kentsel Tasarım Yarışması Şartnamesi, https://konkur.istanbul/wp-content/uploads/2020/10/sartname_taksim.pdf [Erişim 25.05.2021].
[6] Arnstein, Sherry R., 1969, “A Ladder of Citizen Participation”, Journal of the American Institute of Planners, cilt:35, sayı:4, ss.216-224.
[7] Petrescu, Doina, 2005, “Losing Control, Keeping Desire”, Architecture and Participation, (ed.) Peter Blundell Jones, Doina Petrescu, Jeremy Till, Routledge, Abingdon, ss.43-64.
[8] Cohen, Joshua, 1989, “Deliberation and Democratic Legitimacy”, The Good Polity: Normative Analysis of the State, (ed.) Alan Hamlin, Philip Pettit, Basil Blackwell, New York, ss.17-34; Gutmann, Amy; Thompson, Dennis F., 1996, Democracy and Disagreement, Harvard University Press, Cambridge, MA.
[9] Fung, 2006.
[10] Kleinhans, Reinout; Van Ham, Maarten; Evans-Cowley, Jennifer, 2015, “Using Social Media and Mobile Technologies to Foster Engagement and Self-Organization in Participatory Urban Planning and Neighbourhood Governance”, Planning Practice & Research, cilt:30, sayı:3, ss. 237-247.
[11] Fiorina, Morris P., 1999, “Extreme Voices: A Dark Side of Civic Engagement”, Civic Engagement in American Democracy, (ed.) Theda Skocpol, Morris P. Fiorina, Brookings Institution Press, Washington, DC, ss.395-426.
[12] Fishkin, James S., 1995, The Voice of the People: Public Opinion and Democracy, Yale University Press, New Haven, CT. Gastil, John, 2000, By Popular Demand: Revitalizing Representative Democracy through Deliberative Elections, University of California Press, Berkeley. Leib, Ethan, 2004, Deliberative Democracy in America: A Proposal for a Popular Branch of Government, Penn State University Press. University Park. Smith, Graham; Wales, Corinne, 2000, “Citizens' Juries and Deliberative Democracy”, Political Studies, cilt:48, sayı:1, ss.51-65.
[13] Uluslararası Taksim Kentsel Tasarım Yarışması halk oylaması yorumları için bkz: https://twitter.com/sevengulelmas/status/1318500639794696192 [Erişim: 04.06.2021]; https://twitter.com/profsofuoglu/status/1324279024970027013 [Erişim: 04.06.2021]; https://twitter.com/cagriaksu_/status/1324307872646311937 [Erişim: 04.06.2021].
[14] Bourdieu, Pierre, 2016, Akademik Aklın Eleştirisi: Pascalca Düşünme Çabaları, (çev.) Burcu Yalım, Metis Yayınları, İstanbul.
KAYNAKLAR
- Austin, John Langshaw, 2009, Söylemek ve Yapmak, (çev.) R. Levent Aysever, Metis Yayınları, İstanbul.
- Bourdieu, Pierre, 1982, Language and Symbolic Power, (ed.) John B. Thomson, (çev.), Gino Raymond, Matthew Adamson, Polity Press, Cambridge.
- Bourdieu, Pierre, 2015 (ilk basım 1979), Ayrım: Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi, (çev.) Ayşe Günce Berkkurt, Derya Fırat Şennan, Heretik Yayınları, Ankara.
- Harvey, David, 2017 (ilk basım 1997), “Contested Cities: Social Process and Spatial Form”, Transforming Cities: Contested Governance and New Spatial Divisions, (ed.) Nick Jewson, Susanne MacGregor. Routledge, Londra.
- Healey, Patsy, 1997, Collaborative Planning: Shaping Places in Fragmented Societies, Palgrave Macmillan, Basingstoke.
- Nuhrat, Yağmur, 2018, “Dil Antropolojisi”, Kültür Denen Şey: Antropolojik Yaklaşımlar, (haz.) Ayfer Bartu Candan, Cenk Özbay, Metis Yayınları, İstanbul.
Bu icerik 2612 defa görüntülenmiştir.