427
EKİM-KASIM 2022
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KORUMA / YAŞATMA

Gaziantep için Çağdaş Bir Koruma Yaklaşımı

Gaye Cansunar Yetkin, Dr. Öğretim Üyesi, Gaziantep Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Gaziantep’teki mimari koruma çalışmalarının son 50 yılına hızlı ancak kapsayıcı bir bakış atan yazar, yerel yönetimlerin yoğun çabalarını olumlu bulmakla birlikte Hışva, Mecidiye ve Sabuncu hanları üzerinden kentteki güncel koruma yaklaşımına yapıcı eleştirilerde bulunuyor.

 

Kültürel mirasın korunması için gerçekleştirilen çalışmalar ülkemizde geçmişe oranla oldukça hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Bu durum hem özel sektör desteğiyle hem de özellikle kültürel ve sosyal çalışmalara daha fazla katkı sunmaya çalışan bir yerel yönetim anlayışının hakim olmasıyla açıklanabilir. Kültürel mirasın yeniden kullanılır hale gelmesinin özellikle turizm alanında kentte sağladığı katkıların fark edilmesi birçok Anadolu kentinde olduğu gibi Gaziantep’te de olumlu bir sürecin başlamasını sağlamıştır. Böylece kentin atıl hale gelmiş yapı stoku bir program dahilinde onarılarak yeniden kullanılmaya başlanmıştır. 2005 yılında yerel yönetimlerin kültür mirası koruma çalışmalarına aktif katılımlarının sağlanması yönünde yapılan yasal düzenlemelerle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin (GBB) öncülüğünde başlayan onarım ve yeniden işlevlendirme çalışmaları ile sonrasında yapılan tanıtımlar, kentin kültürel mirasının daha geniş kitleler tarafından duyulmasını sağlamıştır. Yaşanan bu gelişmeler, kentte yer alan diğer ilçe belediyelerini de harekete geçirmiştir. Her kurum kendi yetki alanındaki kültürel mirasın onarımı yönünde proje üretmeye ve uygulama yapmaya başlamıştır. Korumaya katkı sunabilecek ve bu konuda yatırım planı olan kurumlar bir araya gelerek bir plan dahilinde müdahaleler gerçekleştirmiştir. Örneğin yerel yönetimlerin sağlıklaştırma yapacağı sokaklar içerisinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü mülkiyetinde ve onarıma ihtiyaç duyan, kültür mirası bir yapının onarımına öncelik verilerek tarihî doku daha bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Bu süreçle birlikte kültürel turizme katkı sağlayan birçok gelişme görülmüştür. Bunlar arasında 2012 yılında Zeugma Antik Kenti ile Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi’nin, 2017 yılında ise kentin özgün su mimarisine ait yapı tipleri olan “kastel” ve “livas”ların UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne girmesi; 2015 yılında da kentin gastronomi alanında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na kabul edilmesi sayılabilir. Bu çalışmalar tarihî dokuda hızlı bir dönüşüm sürecini de beraberinde getirmiştir.

GAZİANTEP KENTİNDE MİMARİ KORUMA: KAVRAM VE GELİŞİMİ

Gaziantep kentinde tekil restorasyon çalışmaları dışında 1970’li yıllara kadar bütüncül bir koruma müdahalesi gerçekleştirilmemiştir. 1972 yılında kale ve çevresinde yapılan tespit çalışması ile toplu tescil kararı, bilimsel olarak bütüncül koruma için atılmış ilk adım olarak değerlendirilebilir. İlk etapta çoğunlukla anıtsal yapılar özelinde alınan tescil kararları daha sonra sivil mimarlık örneklerini de içine alacak şekilde genişlemiştir. Bu süreç; 1979 yılında ilk kentsel sit sınırının belirlenmesi ve onaylanan koruma amaçlı imar planı, 1987 yılında alınan toplu tescil kararları ve buna bağlı olarak sit sınırının revizyonu, 1993 yılında tescilli yapı listesi revizyonu, 1997 yılında yeni koruma amaçlı imar planın onaylanması ve tescilli yapı listesinin yeniden revize edilmesi olarak dört aşamada özetlenebilir.[1] 1997 tarihli koruma amaçlı imar planının yetersiz kalmasıyla 2011 yılında hazırlanan yeni plan, yapılan çeşitli tadilat ve revizyonlarla geçerliliğini korumaktadır.

Kentte koruma çalışmaları 2000’li yılların başına kadar çoğunluğu Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ait anıt eserlerin restore edilmesi ve özel girişimler sonucu yapılan tekil müdahalelerin ötesine geçememiştir. Ancak 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na bağlı olarak 2005 yılında düzenlenen yönetmelik çerçevesinde “kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak üzere” yerel yönetimler bünyesinde Koruma Uygulama Denetim Büroları’nın (KUDEB) kurulması yasal hale getirilmiştir.[2] Bu yönetmelik kapsamında ülkemizde ilk KUDEB’in GBB bünyesinde kurulması ve diğer ilçe belediyelerin iş birliği ile Gaziantep tarihî dokusunda yerel yönetim eliyle korumaya yönelik daha hızlı ilerleyen bir süreç yaşanmaya başlamıştır. Bakırcılar Çarşısı’nın onarımıyla başlayan çalışmalar, birçok anıt eserin kamulaştırılması ve sonrasında restore edilmesi, bu yapıların çevresine yer alan sivil mimarinin cephe ve çatılarının onarılmasıyla devam etmiştir. Bu onarımlar sonucu alınan olumlu dönüşler, kentte var olan kültür mirasının değerinin daha geniş kitleler tarafından anlaşılmasını ve bu mirasla ilgili farkındalığın artmasını sağlamıştır. Birçok yatırımcı atıl mekânları satın alarak onarmış ve kafe, otel, turistik satış vb yeni işlevlerle kullanmış; mevcut yapı sahipleri de aynı yöntemle yapılarına sahip çıkmıştır. Bunlar ilk bakışta ticari kaygılarla olsa da kültürel mirasın doğru değerlendirildiğinde her anlamda bir katma değer yaratacağının anlaşılmasını sağlamış ve kentte kültür turizminin gelişmesine büyük katkı sunmuştur. Günümüzde kentte aynı anlayış çerçevesinde koruma çalışmaları devam etmektedir.

KENTTE GERÇEKLEŞTİRİLEN KORUMA MÜDAHALELERİNİN İNCELENMESİ

Kültürel mirasın korunmasında yapının mevcut durumu ile sahip olduğu somut ve soyut değerler göz önünde bulundurarak özgünlük kayıplarını en aza indirecek müdahale türlerinin tercih edilmesi önemlidir. Gaziantep’te koruma uygulamalarında çoğunlukla “restorasyon” başlığı altında “söküm, yeniden yapım ve tamamlama” tercih edilmektedir. Bu durumun tek sebebi uzun süre atıl halde kalan yapılarda bozulma seviyesinin yüksek olması olarak görülebilir. Ancak kültürel mirasın korunması için uygulanabilecek farklı yöntemlerin yeterince bilinmemesi ve tercih edilmemesi de diğer sebeplerdir. Bu bağlamda kentte gerçekleştirilen koruma uygulamalarının genel çerçevesinin anlaşılması için Şahinbey ilçesinde yerel yönetimler tarafından kamulaştırılarak onarılan Hışva Han, Mecidiye Han ve Sabuncu Han, çağdaş koruma anlayışı çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Hışva Han (Lala Mustafa Paşa Hanı)

Hışva Han, içerisinde cami, hamam, bedesten yapılarını bulunduran bir külliyenin parçasıdır. Kalenin güneyinde ve kentin tarihî ticari aksı üzerindeki Lale Paşa Caddesi 519 ada 18 parselde yer alan yapı GBB tarafından onarılarak butik otel ve restoran işleviyle kullanılmaya başlamıştır. Hanın kuzeybatı köşesinde yapıya bitişik olarak inşa edilmiş mekânın, han yapısına ait imaret olduğu ve hanın konaklama işlevini kaybetmesiyle susam yağının çıkarıldığı bir “susamhane” olarak kullanıldığı belirtilmektedir.[3] Külliyenin han dışında günümüze ulaşmış bir diğer parçası yapının batısında yer alan hamamdır. Hamam uzun süre özgün işleviyle kullanılmış, 2015 yılında yerel yönetim eliyle onarılarak müze olarak yeniden işlevlendirilmiştir. (Resim 1) Hışva Han’da gerçekleştirilen onarımlar büyük ölçüde yeniden yapım ve bütünleme müdahalelerini içermektedir. Onarım öncesinde yaklaşık %30’u ayakta olduğu ve mevcut yapı elemanlarında bozulma seviyesi yüksek olduğu için yapının büyük bölümü sökülerek yeniden inşa edilmiş; eksik olan kısımlar ise Urfa’dan getirilen kireç taşıyla tamamlanmıştır. (Resim 2) Yeniden yapımlarda kentin özgün yapım teknikleri tam anlamıyla uygulanmamıştır. Geçmişte 5 yüzeyi elle yontulmuş, duvarın iç bölümüne gelecek yüzeyi ise yontulmadan bırakılmış (acceli) taşlarla oluşturulan “sandık duvar” tekniği, bu geleneksel yöntemden farklı uygulanmıştır. (Resim 3) Yeni sandık duvarlar, spiralle düz satıhlı kesilen taşlardan inşa edilmiştir. Yapıdan sökülen taşların büyük bir kısmı tekrar kullanılmamış ancak az miktarda taş, yapının hangi bölümünden söküldüğüne bakılmaksızın yeni duvar örgüsünde ara ara kullanılmıştır. (Resim 4) Yapı onarım sonrasında butik otel ve restoran olarak işlevlendirilmiştir. Bu çerçevede özgün plan şemasında oldukça küçük olan odaların günümüz otel odası ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için belirli bölümlerde duvarlar kaldırılarak mekânlar birleştirilmiştir. Bu müdahaleler yapının restorasyonu tamamlandıktan sonra yeniden üretilen tadilat projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir. Uygulamada bir diğer husus, restorasyon projesi üretilirken yapıya verilen kültür merkezi işlevinin, onarım ve yenileme çalışmaları tamamlandıktan sonra değiştirilmesi ve yeni işlev (otel-restoran) kapsamında yapının hiç kullanılmadan yeniden tadilata girmesidir. Hanın kuzeybatı köşesinde yer alan ve belirli bir dönem susam yağı üretimi için kullanılmış olan imaret bölümü, özgün işlevinden oldukça farklı bir işlevle, kafe-bar olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mekânda onarım aşamasında susam yağı üretimine ait ortaya çıkarılan izler yerinde korunmamıştır. Bu donatıların bir kısmı mekânın içinde oluşturulan cam platform altında sergilenmektedir. (Resim 5, 6)

Mecidiye Han

Mecidiye Han, tarihî kent merkezinde yer alan Hanlar Bölgesi’ndeki Şehitler Caddesi 463 ada 19 parselde bulunmaktadır. Yapı uzun süre kullanılmadan atıl halde kaldıktan sonra bağlı bulunduğu ilçe belediyesi tarafından kamulaştırılmış ve 2018-19 yılları arasında onarılarak sahaf, kafeterya vb çeşitli fonksiyonların yer aldığı bir yapı olarak yeniden kullanılmaya başlamıştır. (Resim 7) Kentte genel kabul gören onarım şekli Mecidiye Han’da da tercih edilmiş, yapıda yeniden yapım ve bütünleme müdahalelerini içeren bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Yapılan onarımda betonarme eklentiler kaldırılmış, mevcut yapı öğelerinin büyük bir kısmı sökülerek yeniden yapılmıştır. Sökülen eski taşlar kullanılamayacak durumda olduğu belirtilerek yenilenmiştir. Yeniden yapımlarda özgün duvar örgü teknikleri doğru şekilde uygulanmamıştır. (Resim 8) Kullanıma yeni açılmış olması nedeniyle sahaf dükkanı sayısı verilen işleve göre yetersizdir. Bunun yanında yapıda çay-kahve servisi veren bir kafeterya bulunmaktadır. Handa bulunan birimlerden birkaçı ise geçici süreyle, kentte çekilen yerli bir dizinin seti olarak kullanılmaktadır. (Resim 9)

Sabuncu Han

Sabuncu Han, kalenin doğusundaki Tişlaki Mahallesi 686 ada 6 ve 10 parsel üzerinde yer almaktadır. Sabun ve pekmez imalathanesi olarak kullanılan yapı, uzun bir süre atıl halde kaldıktan sonra müze olarak işlevlendirilmesi koşuluyla GBB’ye devredilmiştir. Yapıda bu çerçevede 2021 yılı itibariyle onarım çalışmaları başlamıştır. (Resim 10) İncelenen iki örnekte olduğu gibi bu yapıda da çoğunlukla yeniden yapıma yönelik bir müdahale gerçekleştirilmektedir. Hışva Han ve Mecidiye Han ile benzer şekilde süreç içerisinde yeterli koruyucu bakım yapılmadan atmosfer koşullarına maruz kalan Sabuncu Han’da bozulma ileri seviyededir. Yapının restorasyon projesinde mevcut duvarların sökümü ve yeniden inşa edilmesi ile ilgili bir karar yer almamakla birlikte mevcut duvarların kontrol edilmesi ve sonrasında mekanik temizlik yapılmasına yönelik genel bir ifade yer almaktadır. Aynı zamanda var olmayan bölümlerinin, özgün yapı detayına uygun bir şekilde yenileneceği belirtilmektedir. Ancak yapılan uygulamada mevcut duvarların büyük bölümü sökülerek yeniden örülmektedir. Bunun yanında geleneksel duvar örgü teknikleri, Mecidiye Han ve Hışva Han’da olduğu gibi bu yapıda da özgüne uygun biçimde uygulanmamaktadır. (Resim 11) Yapı, onaylı restorasyon projesinde, sabun ve pekmezin geleneksel olarak üretim aşamalarının çeşitli görseller ve canlandırmalarla anlatıldığı bir müze olarak işlevlendirilmiştir. Bunun yanında müze fonksiyonunu besleyen hediyelik eşya satışı, kafeterya, açık sergi alanı gibi mekânlar oluşturulması planlanmıştır.[4]

UYGULANAN KORUMA YÖNTEMLERİNDE TESPİT EDİLEN SORUNLAR

Çağdaş koruma anlayışında kültür mirası yapının mevcut durumu, çevresiyle ilişkisi, yapısal ve işlevsel sorunlarının detaylı bir biçimde analiz edilmesi; bunun yanı sıra sahip olduğu somut ve soyut değerlerin doğru belirlenmesi ve hangi özellikleri nedeniyle korunması gerektiğinin saptanması, yapılacak müdahale türünün belirlenmesinde oldukça önemlidir. İncelenen yapılarda gerçekleştirilen müdahaleler kentte kültür mirasının korunması için uygulanan yaygın yöntemi yansıtmaktadır. Yapıların onarımlarında uygulanan “tek tip” müdahale türü çeşitli koruma sorunlarını beraberinde getirmektedir.

Malzeme ve Uygulama Sorunları

ICOMOS tarafından 2003 yılında 14. Genel Kurul’da kabul edilen “Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel Restorasyonu için İlkeler Sözleşmesi”nde “tarihî yapılarda gerçekleştirilen her müdahalenin mümkün olabildiğince geriye dönüşe uygun olması; yapının ilk tasarımına, yapım tekniğine ve tarihî değerine saygı göstermesi ve gelecekte anlaşılmasını sağlayacak izlerin korunması” gerektiği belirtilmektedir. Bunun yanında “harap strüktürlerin mümkün olduğunca onarılması ve tamamen yenilenmemeleri” tavsiye edilmektedir.[5] Kültürel miras üzerinde yapılan her müdahale az da olsa özgünlük kaybına yol açacaktır. Bu nedenle yapıları olabildiğince koruyucu bakımla ayakta tutmak, özgünlük kayıplarını en aza indirebilir.

Yukarıda incelenen üç yapı, yerel yönetimlerin büyük özveri ve katkısıyla onarılmıştır. Tarihî dokuda var olan anıtsal yapıların korunması hiç kuşkusuz kent hafızasının sürekliliğini sağlamakta ve kent kimliğinin korunmasına katkı sunmaktadır. Gerçekleştirilen onarımlar yapıların tamamen yıkılmasını önlemiştir ancak malzeme ve mimari detayların uygulanması açısından özgünlük kayıplarına yol açmıştır. Yapıların mevcut halleriyle korunmalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle gerçekleştirilen yeniden yapımlarda geleneksel mimari tekniklerinin (ihalelerde verilen uygulama sürelerinin kısalığı, taş yonu bedeli için ödenen miktarın yetersiz görülmesi vb nedenlerden ötürü) doğru biçimde uygulanmaması, yapıların özgünlüklerine zarar vermiştir. Bu yöntemin harap durumda olan birçok kültür mirasının onarımında kullanılacak olması, kentin geleneksel yapım tekniklerinin zamanla yok olmasına neden olacaktır. Bu teknikleri bilen usta ve teknik personel sayısının azlığı, geleneksel yapım tekniğine yönelik yeterli akademik araştırma ve belgeleme çalışması yer almaması, kültür mirası yapılara ait rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinde özgün yapım tekniğine ait yeterli bilginin bulunmaması, geleneksel mimarinin bütüncül şekilde ele alınamamasına neden olmaktadır. Bunun yanında özgün malzemeye erişimin kısıtlı olması, koruma uygulamaları için olumsuzluk yaratan etmenlerden bir diğeridir. Kentte yapılan onarım çalışmalarında yeterli miktarda yerel taş malzemeye erişilemediği için çoğunlukla Şanlıurfa’dan temin edilen kireç taşları kullanılmaktadır. Urfa ve Gaziantep taşları benzer şekilde kireç taşı olsalar da renk ve doku bakımından birbirlerinden farklıdır.[6] Kentte gerçekleştirilen koruma müdahalelerinin büyük oranda yeniden yapım olarak gerçekleştiği düşünüldüğünde bu farklılığın tarihî doku üzerindeki etkisinin çok geç olmadan ele alınması gerekmektedir. (Resim 12)

İşlevlendirme Sorunları

Kültür mirası bir yapının korunması için hiç kuşkusuz “kullanılması” şarttır. Bu yapıların yararlı bir toplumsal amaç için kullanılmalarının, korunmalarını kolaylaştıracağı Venedik Tüzüğü’nde belirtilmektedir.[7] Yeniden işlevlendirilen tarihî yapılara verilen işlevin, yapının fiziksel kapasitesine uygunluğunun yanı sıra ruhuna ve simgesel değerlerine uygunluğu, tarihî kimliğinin sürekliliğinin sağlanması için önem arz etmektedir. Bu bağlamda 2008 yılında yayınlanan Quebec Deklerasyonu’nda “yerin ruhu” olarak açıklanan kavram önemlidir. Yerin ruhu, kültürel bir değere ait somut elemanların yanında ona katkı sunan ve değer katan soyut elemanlar olarak tanımlanmaktadır. Korumayla ilgili alınacak tüm kararlarda, somut ve soyut değerlerin bir bütün olarak ele alınmaları gerektiği belirtilmektedir.[8]

İncelenen yapılar benzer şekilde ticari amaçlı üretimin gerçekleştirildiği kamusal mekânlardır. Yapıların ilk işlevleriyle kullanılamayacak durumda olmaları nedeniyle yeniden işlevlendirilmeleri, sürdürülebilir bir şekilde korunmaları için olumludur. Hışva Han’a verilen yeni işlev ile konaklama fonksiyonun devam ettirilmesi, özgün işlevine uygun bir kullanım olarak değerlendirilebilir. Ancak aynı zamanda yapının özgün plan şemasında büyük ölçekli sayılabilecek revizyonlara sebep olmuştur. Geçmişte birçok kervanı ağırlamış bir yolcu hanı olan yapı, günümüz kentinde “lüks” olarak nitelendirilebilecek bir mekân haline gelmiş olması nedeniyle sınırlı sayıda kullanıcı tarafından kullanılabilmektedir. Bu durum yapının kamusal işlevi ile uyumsuzdur. Ayrıca yapının bir parçası olan ve Osmanlı’dan günümüze ulaşan tek susamhane olduğu belirtilen[9] imaret bölümünde mevcut kafe-bar işlevi, mekânın özgün işlevsel değerini yansıtmamaktadır. Kentte helvacılık geçmişten günümüze devam eden yerel bir üretim koludur. Evliya Çelebi kenti ziyaretinde Antep helvasının meşhur olduğundan bahsetmektedir.[10] Helvanın ana maddesi olan susam yağının geçmişte nasıl elde edildiğine dair izlerin bulunduğu mekâna verilen yeni işlev yapının özgün kimliğine zarar vermiştir. Bu mekânın susam yağı üretimine ait donatıların yerinde korunduğu, geçmişte susam yağının nasıl elde edildiğine dair uygulamanın gösterildiği ve bununla beraber susam yağından elde edilen helvanın satışının yapıldığı bir yapı olarak işlevlendirilmesinin, kentsel hafızanın sürekliliği açısından daha doğru bir uygulama olacağı söylenebilir. Onarım sonrasında sahaf dükkanları ve küçük ölçekli yeme-içme mekanlarının yer aldığı Mecidiye Han’a verilen işlev, hem özgün plan şemasına uygunluk hem de kamusal işlevin devam etmesi açısından olumludur. Yapıya verilen yeni işlev, plan şemasında büyük bir değişikliğe neden olmamıştır. Bunun yanında yapı, kamusal kullanım açısından Hışva Han’a kıyasla özgün işlevine uygun şekilde daha geniş kullanıcı kitlesine hitap etmektedir. Sabun ve pekmez müzesi olarak kullanılacak olan Sabuncu Han’a verilen işlev ile yapı, kentte önemli bir yerel üretim kolu olan geleneksel sabun ve pekmez üretiminin anlatılacağı kamuya açık bir mekân olarak kullanılacaktır. Bu sayede Susamhane’de gerçekleştirilen uygulamanın aksine sabun ve pekmezin geleneksel üretim yöntemi hakkındaki bilgi gelecek kuşaklara aktarılacak, somut ve soyut değerler birlikte korunacaktır.

Yapılara verilecek yeni işlevin, onarım öncesinde yapılacak analizler çerçevesinde net olarak belirlenmesi ve restorasyon projesinin bu işleve uygun olarak hazırlanması gerekmektedir. Örneğin restorasyon projesinde Hışva Han’a bir kültür merkezi işlevi verilmiştir. Ancak bu çok genel bir tanım olduğu için projede yapının kullanımına yönelik spesifik kararlar yer almamaktadır. İşlev net olarak belirlenmediği için yapıda onarım tamamladıktan sonra otel ve restoran kullanımına yönelik yeniden tadilat yapılmıştır. Sahaf çarşısı olarak projelendirilen Mecidiye Han’nın özgün plan şemasında var olan dükkanlar benzer şekilde kitapçı, kafeterya gibi çeşitli amaçlarla kullanılabilecek durumdadır. Yapıda aktif olarak kullanılmayan dükkanlar yer almakla birlikte bu boş birimler büyük tadilatlara gerek kalmadan sahaf dükkanı dışında hediyelik eşya veya küçük çaplı yeme-içme mekânları olarak kullanılabilirler. Bu bağlamda verilen işlev, yapının sürdürülebilir olarak kullanılmasına imkan vermektedir. Sabuncu Han’ın projelendirme aşamasında ise müze olarak kullanılmasına karar verilmiş, restorasyon ve tefrişat projeleri bu fonksiyona uygun olarak hazırlanmıştır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Yapılan incelemelerde, kentte korumaya yönelik gerçekleştirilen birçok müdahalede yeniden yapımların ön planda olduğu görülmektedir. Bu durum özellikle konut, han, hamam gibi özel mülkiyetli yapılarda ortaya çıkmaktadır. Bu tip yapılar zamanla ilk işlevleriyle kullanılmayacak hale geldiklerinde, kullanıcıları tarafından terk edilmekte ve atıl hale gelmektedir. Yapılarda uzun süre hiçbir koruyucu bakım müdahalesi gerçekleştirilmemesi, bozulmayı hızlandırmaktadır. İncelenen üç yapı da kentte 2000’li yılların sonunda yerel yönetimlerin kültürel miras koruma çalışmalarına aktif olarak katılmaya başlamasıyla kamulaştırılarak onarılmışlardır. Ancak onarım çalışmaları, bozulma seviyesinin yüksek olduğu bir dönemde, yapılar harap duruma geldikten sonra başlamıştır. Bu durum, onarımda büyük oranda yeniden yapımları beraberinde getirmiştir. Kentte korumaya bakışın yeterli seviyeye gelmemiş olması, yeniden yapım müdahalelerinin tercih edilmesine neden olan farklı bir etmendir. Günümüz teknolojik olanakları çerçevesinde malzeme ve yapısal ölçekte uygulanabilecek sağlamlaştırma yöntemleri bu restorasyon projelerinde göz ardı edilmekte ve mevcut yapının ya da malzemenin korunmasına yönelik genel ifadeler yer almaktadır. Bu nedenle uygulayıcılar kendilerine daha pratik gelen söküm ve yeniden yapım yöntemine yönelmektedir. (Resim 13) Bu tarz bir uygulama şekli, kentte koruma alanında görev yapan birçok kişi için örnek teşkil etmekte, “tek” ve “doğru” yöntem algısı yaratmaktadır.

Malzeme ve uygulama kaynaklı sorunları en aza indirmek için: Yapılarda koruyucu bakım-onarım uygulamalarına öncelik vererek bozulma süreçlerinin yavaşlatılması gerekmektedir. Üç yapıda da bozulma ileri seviyede olduğu için onarıma yönelik gerçekleştirilen müdahaleler büyük ölçeklidir. Kentte, incelenen yapılarda olduğu gibi bozulma seviyesi yüksek olan yapılarda genel koruma anlayışı, söküm ve yeniden yapım şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu soruna çözüm olarak korumada olabildiğince “sağlamlaştırma ve muhafaza etme” uygulamalarının teşvik edilmesi gerekmektedir. Restorasyon projelerinin üretimi aşamasında yapılarda yeterli analiz yapılması ve gelişen teknolojik olanaklar çerçevesinde yapısal öğelerin muhafazası ve sağlamlaştırması için daha net ve detaylandırılmış çözüm önerilerinin sunulması sağlanabilir. Geleneksel detayların daha doğru bir şekilde uygulanması için bu detayları bilen mimar, mühendis, taş ustası vb teknik personelin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda yerel yönetim ve üniversitelerin ilgili bölümlerinin iş birliğiyle eğitim programları düzenlenebilir. İhale kapsamında gerçekleştirilen onarım çalışmalarında idare tarafından verilen iş süreleri yapısal detayların uygulanması için yetersizdir. Bu nedenle verilecek süreler, yapıların mevcut durumu göz önünde bulundurularak daha uzun belirlenmelidir. Yeniden yapımın zorunlu olduğu durumlarda, söküm sırasında detaylı belgeleme çalışmalarının yapılması, yapısal detayların çizim ve fotoğraflarla belgelenmesi önem arz etmektedir. Eğer yapısal detaylar tam anlamıyla uygulanamayacaksa yapının en azından belirli bir bölümünün sökülmeden, gerekli sağlamlaştırma müdahaleleriyle muhafaza edilmesi ve özgün yapım tekniğinin yerinde sergilenmesi, geleneksel mimari özelliklerinin sürdürülebilirliğinin sağlamasına katkı sağlayacaktır. Özgün malzemeye erişim için yeni taş rezerv alanların oluşturulması önemli diğer bir noktadır. Kamu eliyle ya da yaratılacak teşviklerle özel sektör tarafından yeni ocak alanlarının açılması kentin taş ihtiyacını karşılayabilir.

İşlev ve kullanım dengesinin sağlanması için: Yapılara verilecek işlevin belirlenmesinde yapının fiziksel özellikleri ve mekânsal kapasitesi, sahip olduğu somut ve soyut değerler, bulunduğu sosyal çevrenin ihtiyaçları vb birden fazla ölçüt göz önünde bulundurularak kapsamlı bir analiz yapılması gerekmektedir. Onarım öncesinde hazırlanması gereken projelerde işlevin net bir şekilde ifade edilmiş olması ve tüm müdahalelerin işleve uygun şekilde gerçekleştirilmesi önemlidir. Bunun yanında işlev seçiminde, yapıların plan şemalarında ve yapısal özelliklerinde en az değişiklik gerektirecek fonksiyonun seçilmesi, özgünlüğün korunmasını sağlayacaktır. Yapıların fiziksel özelliklerinin yanında geçmişteki kullanım şekli ve bu kullanımın kent hafızasındaki yeri, işlev seçimine yön vermesi gereken bir diğer etmendir. İncelenen yapılarda olduğu gibi yapıda var olan geleneksel üretim yönteminin mümkünse aktif tutulması ve bu yöntemlere ait izlerin yerinde korunması, somut olmayan kültür mirasının korunması için oldukça önemlidir. Bununla birlikte yeni işlevin, yapıların mekânsal kapasitesine uygun olması şartıyla geniş bir kullanıcı kitlesine hitap etmesine olanak vermesi sağlanmalıdır.

Bir sanayi ve gastronomi kenti olarak anılan Gaziantep özellikle koruma çalışmalarına yerel yönetimlerin katkısıyla kültürel miras yönünden zengin bir altyapıya sahip olduğunu gösterme fırsatı yakalamıştır. Son 10-15 yıllık süreçte tarihî kent dokusunun onarılarak yeniden daha aktif bir şekilde kullanılmaya başlanmasıyla kentin kültürel zenginliğinin farkına varılmış ve kent, kültür turizmi açısından bir merkez haline gelmiştir. Tüm bu olumlu gelişmelerin yanında iyi niyetli olarak ve oldukça hızlı bir şekilde gerçekleştirilen onarım süreci, tercih edilen müdahale yöntemi açısından olumsuz ve geri dönüşü zor durumları beraberinde getirebilmektedir. Kültür mirasının korunması, farklı uzmanlık alanlarının bir arada çalışmasını gerektiren bir ekip işidir. Bu çerçevede yapılacak uygulama adımlarının iyi bir şekilde planlanması gerekmektedir. Kentte ilerleyen süreçte yapılacak koruma çalışmalarında kültür mirasına ait tüm değerlerin bir bütün olarak korunması için, çağdaş koruma yaklaşımları, bilimsel metotlar ve aynı zamanda kentin yerel dinamikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Kamu, halk, üniversiteler ve ilgili diğer paydaşların katılımıyla korumada genel bir çerçeve ve yol haritası belirlenmesi, kent kimliğinin sürdürülebilir bir şekilde korunması açısından önemlidir.

* Görseller yazara aittir.

NOTLAR

[1] “Gaziantep Koruma Amaçlı İmar Planı Revizyonu Analitik Etüd Raporu”, 2009, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Denetim Bürosu, ss.88-89.

[2] “Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, Proje Büroları ile Eğitim Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik”, Resmî Gazete, sayı: 25842, madde:1, 11.06.2005, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2005/06/20050611-7.htm [Erişim : 25.04.2021].

[3] Ağar, Pınar, 2006, “Gaziantep Lala Mustafa Paşa Hanı ve Koruma Sorunları”, yayımlanmış yüksek lisans tezi, Kadir Has Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ss.89-90.

[4] Sabuncu Han Restorasyon Projesi, 2018.

[5] ICOMOS, 2003, “Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel Restorasyonu İçin İlkeler”, http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_tr0033791001536913477.pdf [Erişim : 25.04.2021], s.3.

[6] Cansunar Yetkin, Gaye, 2019, “Gaziantep Geleneksel Mimarisinde Taş Malzemenin Kullanımı ve Korunmasına Yönelik Yöntem Araştırması”, yayımlanmış doktora tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ss.212-226.

[7] ICOMOS, 1964, “Venedik Tüzüğü”, http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_tr0243603001536681730.pdf [Erişim: 24.04.2021], s.2.

[8] ICOMOS, 2008, “The Quebec Declaration on the Preservation of the Spirit of the Place”, http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_en0931825001587380615.pdf [Erişim : 24.04.2021], s.3.

[9] Özkarcı, Mehmet, 1995, Gaziantep Lala Mustafa Paşa Külliyesi, Vakıflar Dergisi, sayı:25, ss.37-66.

[10] Özkarcı, 1995, s.46.

Bu icerik 809 defa görüntülenmiştir.