428
KASIM-ARALIK 2022
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Başkentte Organize Kent Suçu
    Nihal Evirgen, ODTÜ Mimarlık Bölümü Doktora Öğrencisi, Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri

YAYINLAR



KÜNYE
KENTSEL TASARIM

Mimarlık ve Peyzaj: Eğitime Dair Kesitler, Vaatler

Funda Baş Bütüner, Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü
Gizem Deniz Güneri Söğüt, Dr. Öğr. Üyesi, Atılım Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Evrensel çevre krizleri mesleklerin otonomisini eritirken, mimarlık - peyzaj ilişkisine dair irdelemeler yapılı çevrenin üretilmesine olumlu katkılar sağlayacak yeni morfoloji ve tasarım yaklaşımlarının gelişmesine de kapı aralıyor. Peyzaj kavrayışını içselleştiren bir mimarlık kültürünün, kuram ve uygulama alanlarında zengin üretim ortamları yaratacağı fikrine odaklanan yazarlar, mesleki pratikte içselleştirilmesi görece zor olan bu durumun, eğitim ortamlarında benimsenmesi önemli bir zemin oluşturacağına dikkat çekiyor.

 

Kolombiyalı sanatçı Doris Salcedo’nun Karaköy Yemeniciler Caddesi’nde yer alan metruk bir parsele 1.500’den fazla ahşap sandalyeyi istifleyerek oluşturduğu yerleştirmesi “Untitled” (İsimsiz) 2003 yılında gerçekleşen 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nin en ilgi çekici kentsel projelerinden biriydi. (Resim 1) Salcedo’nun içinde çalıştığı bağlamı ele alışındaki zamansal ve mekânsal kırılım oldukça çarpıcıydı. Sanatçı parseli elli yıldan fazladır süregelen ve söz konusu yakın çevrenin sınırlarını aşan çok daha kapsamlı bir politik, sosyal ve coğrafi örüntü arz eden (zorunlu) göç ve yerinden olma olguları üzerinden ele alıyordu. Bienalden iki yıl sonra, Şikago Çağdaş Sanatlar Müzesi tarafından çekilen belgeselde sanatçı eserini noktasal ve biçimci bir müdahale olarak değil, zamansal ve mekânsal olarak kapsamlı ve derinlikli bir bağlam okuması olarak tarifleyecekti.

Salcedo’nun yaratıcı biçimde altını çizdiği konu, bugün, mekânı üreten disiplinler için oldukça merkezî bir düşün ve araştırma alanı teşkil etmektedir. Mekânı ve bağlamı anlamada, biçim merkezli indirgemeci yöntemleri yerinden eden, bütünü / bağlamı oluşturan katmanları ve bu katmanlar arasındaki etkileşimleri irdeleyen yaklaşımlar, kentsel / mekânsal bilginin çözümlenmesinde yeni açılımlar sunmaktadır.

Mekân tanım ve anlatısını çoğullaştırma ve derinleştirme metotları, günümüzün mimarlık eğitim ortamları için de önemli bir araştırma ve tartışma alanı teşkil etmektedir. Bu bağlamda alanın etkili akademik dergilerinden Journal of Architectural Education’ın 2021 yılı ikinci sayısını konuya ayırmış olması elbette tesadüf olarak görülemez. Sayı editöryelinin de işaret ettiği gibi kent ve doğa mefhumlarına ilişkin ayrıştırıcı tanımların geçerliliğini yitirdiği ve bağlamın çok daha karmaşık zaman mekânsal bir olgu olarak tanımlanmaya başladığı bir dönemde mimarlığın mekân tarifi ve mekânsal ilişkileri yeniden ele alması, hiç şüphesiz, elzemdir.

Söz konusu süreçte, peyzaj kavram, model ve metotlarının katkısı değerli bir tartışma alanı yaratır. Özellikle son otuz yılda peyzajın kavram ve pratikte içinden geçtiği dönüşüm ve bu dönüşümün beraberinde getirdiği paradigma değişimi düşünüldüğünde, mimarlık-peyzaj etkileşimi yeniden irdelenmesi gereken bir konu olarak belirir. Günümüzde peyzaj, mekânsal ve zamansal süreklilik ve katmanları bir arada ele almaya olanak sağlayan bir model ve de ortam olarak öne çıkmakta; ve bu yönüyle derin mekân / bağlam okumalarına katkı koymaktadır.[1]

Bu makale, mimarlık pratiğindeki etkileri görece sıklıkla tartışılan, ancak eğitim ortam ve süreçlerine ilişkin araştırmalarda hak ettiği konuma henüz sahip olmayan peyzaj kavrayışının etkinliğine dair tartışır. Peyzaj kavrayışını içselleştiren bir mimarlık kültürünün oluşmasının hem kuram hem de uygulama alanlarında zengin bir üretim ortamı yaratacağı şüphesizdir. Mesleklerin otonomisinin büyük ölçüde yok olduğu günümüzde, peyzaj kavrayışın eğitim ortamlarında benimsenmesi, yapılı çevrenin üretilmesinde olumlu katkılar sağlayacak morfolojiler, kavramlar ve tasarım yaklaşımlarının gelişmesini mümkün kılacaktır.

Bu kabule dayanarak makale, 20. yüzyılda mimarlık - peyzaj ilişkisine eğitim ortamlarındaki katkılarıyla yön vermiş öncü isimlere odaklanarak, ikili arasındaki ilişkinin çoğulluğu içinde zamansal ve kavramsal süreklilikler arz eden kesitler üzerinden konuyu irdeler. Tasarım ve uygulama süreçlerinde, mesleki mevzuat ya da mülkiyete dayalı sınırlarla ayrışan mimarlık ve peyzajın, eğitim ortamlarında iç içelik üzerinden kavranmasına dair tartışmada, tanımlanan kesitlerin kavramsal bir bütünlük içinde anlaşılması önem arz etmektedir. (Resim 2, 3)

BÜTÜNLEŞİK KESİTLER, BÜTÜNLÜKÇÜ YAKLAŞIMLAR

Mimarlık-peyzaj etkileşiminin eğitim ortamındaki etkilerini ve bu etkileşimin tasarım eylemlerine yansımalarını irdelemek için, 1930’lu yıllarda Harvard Üniversitesi bünyesindeki yeniden yapılanma sürecine değinmek gerekir. Joseph Hudnut, Walter Gropius, Laszlo Moholy-Nagy gibi isimlerin öncü olduğu bu süreçte, mimarlık, peyzaj ve şehir planlama programlarını bir araya toplayan Harvard Tasarım Okulu (Harvard Graduate School of Design) 1936 yılında kurulur.[2] Çevreyi ve mekânı üreten mesleklerin diyaloglarına imkan tanıyan bu yapılanma, peyzaj mimarlığının kuram ve uygulama alanlarındaki dönüm noktalarından biri olarak değerlendirilebilir. O dönemde Harvard’da eğitim gören ve peyzaj mimarlığı bölümündeki beaux-arts odaklı eğitime karşı çıktıkları için Harvard’lı üç asi olarak anılan Daniel Urban Kiley, James Rose ve Garett Eckbo’nun yapısal bütünlük fikrine vurgu yapan yaklaşımları dikkat çekicidir. İç-dış mekân sürekliliği üzerine yoğunlaşan üçlünün benimsedikleri ele alışta, aynı üniversitede Walter Gropius’un önderliğinde yeniden yapılanan mimarlık bölümündeki eğitimin önemli etkisi vardır. Kiley, Rose ve Eckbo, 20. yüzyılın ilk yarısında peyzaj mimarlığının modern sanat ve mimarlıkla ilişkilenmesinde öncü olurlar.

Peyzajı bölgesel ölçekten yapı ölçeğine uzanan bütünlük içinde ele alan Eckbo, bu sürekliliğin en güçlü imgesi olarak bahçe-yapı arasında kurduğu form, mekân ve temsile dayalı etkileşimle ön plana çıkar. Alışılagelmiş konut-bahçe ilişkisine eleştirel bakan Eckbo, önce konutun daha sonra bahçenin tasarlandığı tasarım sürecinin aksine, konut ve bahçenin birlikte ve eşzamanlı kurgulanması gerektiğini savunur. Bahçe ve konut yaşantısı arasındaki sınırları yok sayan bir tasarım düşüncesiyle, peyzajı tanımlanmış ve katmanlardan oluşan üç boyutlu bir mekân (hacim) olarak kavramsallaştırır. (Resim 4) Eckbo’nun tasarım anlayışında, Ludwig Mies van der Rohe’un Barcelona Pavyonu’ndaki (1929) dikey mimari elemanlarla yaratttığı mekânsal kurgunun etkileri görülür. Tasarım pratiğinin yanı sıra çalışmalarıyla ilgili alandaki literatüre de önemli katkılar koyan Eckbo, 1983 tarihli “Peyzaj Mimarlık mıdır?”(Is Landscape Architecture?) makalesinde peyzaj ve mimarlık arasında üretken bir zemin oluşturacak ilişki biçimleri üzerinde durur. Eckbo’ya göre yaşamın sürekliliği, bu yaşamın geçtiği mekânları üreten mimarlık ve peyzajı aynı bütünün yapısal unsurları yapar.[3]

Mimarlık-peyzaj ilişkisini tartışanların başında gelen bir diğer önemli isim, Ecko’nun “peyzaj mimarlık mıdır?” sorusunu güncel kuram içinde yeni açılımlarıyla irdeleyen David Leatherbarrow’dur. Amerika Mimarlar Enstitüsü (AIA) ve Mimarlık Okulları Birliği (ACSA) tarafından eğitime katkılarından dolayı 2020 yılında Topaz Mükemmeliyet Madalyası ile ödüllendirilen ve Pensilvanya Üniversitesi’nde (UPenn) onursal profesör olarak halen akademik katkılarını sürdürmekte olan Leatherbarrow, 1984 yılından bu yana tasarım ve teori dersleri vermektedir. AIA’nın cümleleriyle Leatherbarrow’un pedagojisinin omurgasında çevresel etik değerler yer alır ve profesör yapı-peyzaj ilişkilerini kavramsallaştıran önemli figürlerin başında gelir.[4]

Leatherborrow mimarlık ve peyzajı kollektif olarak kültürel anlamı oluşturan iç içe geçmiş ögeler olarak tanımlar. Eckbo’nun Is Landscape Architecture? başlıklı makalesinden otuz üç yıl sonra, 2016 yılında aynı başlıkla yayınlanan makalesinde David Leathebarrow mimarlık-peyzaj ilişkisini topografya bağlamından ele alır.[5] Topoğrafyanın materyal, mekânsal ve uygulamaya yönelik özelliklerinin yanı sıra zamansallığına da vurgu yapan Leathebarrow, zamanın ve hareketin peyzajın deneyimlenmesindeki belirliyiciliğinin altını çizer.[6] Leatherbarrow’a göre topografya salt yeryüzü formu değil aynı zamanda dünyanın materyalitesi, varoluş süreçleri ve üzerindeki yaşayış biçimleri hakkında bilgiler barındıran zamansal ve mekânsal olarak katmanlaşan bir olgudur.[7] Peyzajı ve mimarlığı birbirine bağlayan bağlamsal bir bütünlük unsurudur; ve bu hali ile ekoloji-kültür etkileşimlerini yansıtır. Leatherbarrow öğretilerinde mimariyi bu etkileşime ilişkin tavrı üzerinden değerler. Bir diğer deyişle yapıları içinde bulundukları peyzaja ve içlerinde barındırdıkları insanlara etkileri üzerinden ele alır.

Leathrbarrow’un yaklaşımını tarihsel bir süreç içinde konumlandırabilmek için parçası olduğu akademik geleneği anlamak önem taşır. Bu noktada, Pensilvanya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi için dönüm noktası teşkil eden 1950-1960’lardan bir döneme değinmek anlatıcı olur. Bu yıllar Eckbo’nun da içinden geçtiği Harvard ekolünden gelenHolmes Perkins’in, üniversitenin davetiyle tasarım okulunda dekanlık görevini yürüttüğü ve mevcut program içeriklerinde köklü değişiklikler yaptığı dönemdir. Bu kesitte Perkins’in fakülte bünyesine kattığı isimleri çözümlemek mimarlık eğitimi içinde bugünkü anlam ve kapsamına yakın bir peyzaj kavrayışının temellenmesine ilişkin süreci anlamayı da olanaklı kılar.

Holmes’in davetiyle okula katkı sunmak için gelen en önemli isimlerden biri Louis Khan’dır. Khan’ın anıtsal ve brutalist mimarisinin omurgasında kozmik doğa anlayışı yer alır. Bu anlayış söylem ve pratiklerinde her ne kadar sistematik olarak takip edilebilir olmasa da mimari tavrının ayrılmaz bir parçasıdır. Khan yapıda kullanılan malzemelerinin nereden geldikleri ve bir araya gelerek nasıl bir anlatı oluşturdukları ile yakından ilgilenir. Bu bağlamda yapı yalnızca tektonik bir anlatı değil aynı zamanda metaforik bir peyzaj kolajıdır. Khan’a göre mimarlık ve peyzaj birbirinden beslenen, birbirini zenginleştiren ve kozmik bir bütünlük içinde anlam bulan unsurlardır. Birbirlerinden ayrı düşünülemezler. Doğanın yaptığını insan, insanının yaptığını ise doğa insansız yapamaz. İnsanın doğaya dokunuşu doğanın dönüşüm ve anlam bulma süreçlerinin bir parçasıdır. Bu tanımıyla doğa değişmez ve kendi içinde kapalı bir sistem değildir.

Arz ettiği süreklilikle arazi Khan için mimarlık-peyzaj bütünlüğünün en somut olgusudur. Khan pratiklerinde bir yapının arazi ile nasıl buluştuğu ve araziye nasıl yerleştiği sorularını merkeze alır. (Resim 5) Khan için araziyalnızca mimarlığın değil planlama, peyzaj ve hatta ekoloji disiplinlerinin ortak temasıdır ve bu bağlamda özellikle peyzaj ve mimarlık ayrışık disiplinler olarak düşünülemez.[8]

Aynı dönemlerde okulun parçası olmuş Aldo Van Eyck da benzer düzeyde bütünleştirici ve kapsayıcı bir peyzaj kavrayışını esas alır. Bir tarafta ekolojik bir bütünselliğe gönderme yaparken diğer yanda insan ölçeğinde ve algısında iç mekân - dış mekân sürekliliğini çözümler ve deneyimsel bir bütünlüğü tarifler. İlk olarak 1959 yılındaki CIAM’da sistematik bicimde ortaya koyduğu eşiksellik / eşiktelik[9] kavramı ile Eyck yapılar ve çevreleri arasındaki mekânsal sürekliliğin altını, kültürel ve sosyal anlamı oluşturan yegane unsur olarak çizer. Eyck’a göre yapılar çevreleri içinde ve çevreleriyle birlikte anlam bulurlar. Bu bağlamda mimari ögeler katı biçimlerinden öte anlamı oluşturan ara yüzleri üzerinden değerlendirilebilir.[10] (Resim 6)

Diğer yandan Eyck’in 1968 yılında Milano Trienali için tasarladığı ve pratikleri içinde görece az bilinen yerleştirmesi “Engin Çoğulluğun Gizemi” (The Enigma of Vast Multiplicity) mimarlara seslenen ekolojik bir manifesto niteliğindedir; ve izleyiciyi peyzaj ile bambaşka bir ölçekte yüzleştirme niyeti taşır. (Resim 7) Dönemin öğrenci protestoları sırasında zarar görerek izleyiciyle hiç buluşamamış olan bu yerleştirmede Eyck insanlığın mekânsal üretim biçimlerinin doğaya verdiği zararı imgeler. Yerleştirmenin giriş bölümünde izleyici, sık konumlanmış bir grup yüksek ağaç gövdesi arasından geçer. İlerlediği yönde, yapıların çevreleriyle kurduğu çapraşık ilişkileri gösteren bir dizi etkileyici görsel ile yüz yüze gelir ve vardığı alanda bu durumla tüm çıplaklığıyla yüzleşir. Birey-toplum, parça-bütün, insan-doğa ilişkiselliklerini çevresel etik çerçevesinden irdeleyen bu yerleştirme ile CIAM 10’da (1956) otonom ve işlevselci bir mimarlık anlayışından sıyrılmanın yegane unsuru olarak ilk defa ortaya konan “habitat”kavramını vurucu biçimde sergiler.[11] Bu bağlamda mimarlık içinde ekoloji anlayışını yeşerten en erken örneklerdendir.

Döneme hakim olan çevreci ruhun, mimarlık pratikleri özelinde peyzaj kavrayışını bu denli kapsamlı ele alan isimler üzerindeki etkisi elbette yadsınamaz. Öte yandan bu ruhun, bu isimlerin pratiklerinde, yapı ölçeğinde çözümlemelerin ötesine geçen kapsamlı bir peyzaj anlayışı çerçevesinde olması yalnızca bu etki ile açıklanamaz. Louis Khan ve Aldo Van Eyck’in aynı dönemlerde okuldaki peyzaj mimarlığı bölümünün kurucu başkanlığını yürütmüş olan Ian Mcharg’ın ekolojik / sistemsel / örüntüsel bütünlükçü yaklaşımından büyük ölçüde etkilenmiş ve beslenmiş olabilecekleri görüşü akademik anlamda kanıtlanabilir olmasa da kuvvetle ileri sürülebilir. Mcharg’ın formasyonunda, Harvard Tasarım Okulu’nun kurulduğu dönemde eğitime başladığı peyzaj mimarlığı programının sunduğu yenilikçi ve etkileşimli ortamın etkisi olduğu söylenebilir. Ancak McHarg’ın Upenn’de oluşturduğu eğitim ortamının öğretisi Harvard Tasarım Okulu’ndan oldukça farklıdır. Tasarım ya da formal / mekânsal süreklilikleri önceleyen anlayıştan farklı olarak, topoğrafya ve araziyiyi geniş bağlamıyla ele alan bir peyzaj eğitimi benimsenmiştir.

Mchargcı yaklaşım içinde her ne kadar bugün güncel kuramın büyük ölçüde erittiği kent-doğa ayrımı var ise de temelinde, eski öğrencisi ve güncel peyzaj kuramının öncülerinden Charles Waldheim’ın sözleriyle,[12] son derece kapsamlı bir ekolojik yöntem yer almatadır. Mcharg bu yöntemi ve bağlı olduğu anlayışı bölgesel planlama ve mimarlık için oldukça temel ve geçerli bir düzlem olarak sunar. Bu metot içinde Mcharg, peyzaj çözümlemesini fiziksel ve biyolojik süreçler ve ilgili ilişkisel katmanlar üzerinden yapar. Peyzajı pastoral imgelere indirgeyen estetik dogmayı, değişen ve dönüşen ekolojik sistemlere ilişkin vurgusu ile alaşağı eder. Dönemin çevreci hareketini, geniş yankı uyandıran 1969 yılında yayınlanan Doğayla Tasarım (Design with Nature) kitabında tariflediği yöntemiyle ekolojik tasarım bağlamına taşıyarak yeni bir tasarım kültürüne öncülük eder. Bu bilimsel yaklaşım, mekânsal tasarım disiplinleri için hem tanımları hem de kapsam ve ölçekleri yeniden düşünmeyi gerekli kılar.[13] (Resim 8)

Aradan geçen yarım yüzyıla rağmen Mcharg’ın düşünsel mirası, uygulamadan eğitime birçok güncel tasarım yaklaşımının temel referansı olmaya devam etmektedir. Özellikle de, 1990 sonrası gündeme gelen peyzaj tabanlı şehircilik yaklaşımlarının (peyzaj şehirciliği, ekolojik şehircilik ya da altyapısal şehircilik) kent-mimarlık-peyzaj ilişkisinde peyzajı önceleyen söylemin dayanakları arasında Mcharg yer alır. 2000-2012 yılları arasında UPenn’de peyzaj mimarlığı bölüm başkanlığını yürüten (McHargh’ın eski öğrencisi) James Corner’ın, Charles Waldheim ile birlikte peyzaj şehirciliği tanımının öncülerinden olması, üretken ve yaratıcı yaklaşımların gelişiminde eğitim ortamındaki etkileşimin önemini bir kez daha vurgular.

Yapılı çevrenin kütle-boşluk, nesne-zemin gibi alışılagelmiş ikililikler üzerinden temsilinin eleştirel bir yaklaşımla sorgulandığı 1990 sonrası dönemde, melez morfolojilerin gelişimine olanak tanıyan arayışlar hakim olmaya başlar. Mimarlık-peyzaj ilişkisinde bütünlükten ziyade, sınırların eridiği, bulanık / akışkan ilişkilerin belirleyici olduğu tanımlar ve tipler tartışılmaya başlanır. Peyzaj tabanlı yaklaşımların, mimarlık kuram ve pratiğine yansıması olarak değerlendirilebilecek bu durum, Stan Allen, Rem Koolhaas, Farshid Moussavi and Alejandro Zaera-Polo gibi mimarların tasarım ve söylemlerinde belirgin şekilde izlenebilir. Ancak, bu dönemde altyapı, ağ, örüntü, sistem gibi kavramları önceleyen peyzaj tabanlı yaklaşımların vurgusunun şehircilik alanında etkinleştiği; mimarlık-peyzaj ilişkisindeki yansımalarının görece kısır kaldığı söylenebilir.

SON SÖZ

Görünüşe göre mimarlar sadece yapılarla, peyzaj mimarları ise yapıları arka plan yapan peyzajla ilgileniyorlar. Ve bu mesleki, akademik ve yasal sınırlar, arazide var olmayan entelektüel ayrımlardan kaynaklanıyor. Oysaki yapıları ve peyzajı bütünlüklü bir görüş alanında algılıyoruz.[14]

Son çeyrek asırda mimari eğitimin sınır, arayüz, model ve metotlarına ilişkin tartışma, düşün, araştırma ve uygulama havuzunun büyük ölçüde genleştiğini söyleyebiliriz.[15] Bunun ardında yatan sebeplerin başında yapılı çevrelere ilişkin soru(n)ların karmaşıklaşmasının geldiği şüphesiz.[16] Bu karmaşıklığın ölçek, ilişkisellik, örüntü ve sistem kavrayışlarını dönüştürmedeki itkisinin mimarlık eğitimini yeniden düşünmeyi gerekli kıldığı kabul görmektedir. Tam da bu bağlamda, peyzaj-mimarlık arayüzünü yeniden düşünmek oldukça önemlidir.

Makalede irdelendiği üzere, bütünlükten sınırların eridiği duruma kadar çoğul haller barındıran mimarlık-peyzaj etkileşimi her dönemde güncelliğini koruyan bir tartışma alanı olmuştur. Ele alınan kesitlerde vurgulandığı üzere, peyzaj kavrayışını içselleştiren bir mimarlık eğitiminin, hem kuram hem de uygulama alanlarında zengin bir mimarlık kültürü ürettiği şüphesizdir. Makalede uluslararası örnekler üzerinden tartışılan etkileşimin, ülkemizdeki eğitim, tasarım ve uygulama alanlarındaki mevcut yaklaşımlara eleştirel bir çerçeve oluşturması önemli bir katkı olacaktır. Mimarlık-peyzaj etkileşiminin indirgemeci ve verimsiz bir yaklaşımla yanlızca formel ya da estetik kaygılarla kurgulanmasının ötesine geçilmesi ve makalede değinilen farklı etkileşim / bütünlük arayışlarının (bağlamsal, kozmik, deneyimsel, ekolojik / sistemsel / örüntüsel) benimsenmesinin gerekliliği kaçınılmazdır.

Bu noktada, mesleki mevzuat ya da mülkiyetin yarattığı suni sınırların neden olduğu kısıtlılığın eğitim ortamlarında aşılması ve bu yönde bir kavrayışın benimsenmesi, çevreyi ve mekânı şekillendiren meslekler için üretken bir zemin yaratacaktır. Özellikle de günümüzdeki çevre krizlerinin sınırları geçersiz kılan etkileri düşünüldüğünde, mesleklerin otonomisinin sorgulanması gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir. Mesleki pratikte içselleştirilmesi görece zor olan bu durumun, eğitim ortamlarında benimsenmesi önemli bir zemin oluşturacaktır. Bu kabule dayanarak, makale kapsamında değinilen kesitler, mimarlık-peyzaj ilişkisinin çoğulluğuna peyzaj kavrayışındaki çeşitlilik üzerinden bakar. Mimari nesnenin biçimsel özerkliğinin ötesine geçerek çevresiyle kurduğu ilişkinin derinleşmesinde; ve dayatılan sınırların eritilmesinde peyzaj kavrayışının etkinleştirilmesinin önemine vurgu yapar.

NOTLAR

[1] Laboy, M., 2016, “Landscape as a Conceptual Space for Architecture: Shifting Theories and Critical Practices”, The Plan Journal, ss.77-96. https://www.theplanjournal.com/system/files/articles/TPJ0_0_7_Art_Prof_Michelle_Laboy.pdf [Erişim: 20.11.2022]

[2] Pearlman, J. E., 2007, Inventing American Modernism: Joseph Hudnut, Walter Gropius, and the Bauhaus Legacy at Harvard, University of Virginia Press.

[3] Eckbo, G., 1950, Landscape for Living, F.W. Dodge Cooperation.

[4] “2020 AIA/ACSA Topaz Medallion for Architectural Education David Leatherbarrow”, https://www.aia.org/showcases/6226585-david-leatherbarrow [Erişim: 20.10.2022]

[5] Leatherbarrow, David, 2016, “Is Landscape Architecture?”, Is landscape…?: Essays on the Identity of Landscape, (ed.) G. Doherty, C. Waldheim, Routledge, Abbingdon, Oxon, ss.327-337.

[6] Leatherbarrow, 2016, ss.327-338.

[7] Leatherbarrow, David, 2015, Topographical Stories: Studies in Landscape and Architecture, University of Pennsylvania Press. Leatherbarrow, D., 2015, Topographical Stories: Studies in Landscape and Architecture, University of Pennsylvania Press.

[8] Ashraf, K. K., 2007, “Taking Place: Landscape in the Architecture of Louis Kahn”, Journal of Architectural Education, cilt:61, sayı:2, ss.48-58.

[9] İngilizcedeki “limanlity” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.

[10] Teyssot, G., 2011, “Aldo van Eyck and the Rise of an Ethnographic Paradigm in the 1960s”, Joelho Journal of Architectural Culture, sayı:2.

[11] ed.) van den Heuvel, Dirk; Martens, Janno; Sanz, M. Victor, 2020, Habitat: Ecology Thinking in Architecture, nai010 uitgevers/publishers.

[12] Waldheim, C., 2016, Landscape as Urbanism: As General Theory, Princeton University Press, New Jersey.

[13] Mchargcı çerçevede bağlam ekolojik ve sosyal sistemler ve örüntüler üzerinden okunur. Pensilvanya mimarlık okulunun, bu dönemde, en ilgi çeken derslerinin başında da bu sistemleri bütünleşik olarak irdeleyen Mcharg’ın İnsan ve Çevre (Man and Environment) dersi gelir. https://mcharg.upenn.edu/ian-l-mcharg [Erişim: 20.10.2022]

[14] Eckbo, G., 2016, “Is Landscape Architecture?”, Is landscape…?: Essays on the Identity of Landscape, (ed.) G. Doherty, C. Waldheim, Routledge, Abbingdon, Oxon, ss.9-12.

[15] Nicol, David; Pilling, Simon, 2005, Changing Architectural Education: Towards A New Professionalism, Taylor & Francis.

[16] Fisher, Thomas, 2000, In the Scheme of Things: Alternative Thinking on the Practice of Architecture, University of Minnesota Press, Minessota.

KAYNAKLAR

  • Jacobs, M. Harvey, 2020, “Claiming the Site: Ever Evolving Social-Legal Conceptions of Ownership and Property”, Site Matters: Strategies for Uncertainty Through Planning and Design, (ed.) Andrea Kahn, Carol J. Burns, Routledge, ss.14-25.

  • Leatherbarrow, David, 2002, Uncommon Ground: Architecture, Technology, and Topography, The MIT Press.

  • Rainey, M. Reuben, 1992, “Organic Form in the Humanized Landscape: Garett Eckbo’s Landscape for Living”, Modern Landscape Architecture: A Critical Review, (ed.) Marc Treib, The MIT Press, ss.180-205.

Bu icerik 705 defa görüntülenmiştir.