MİMARLIK TARİHİ
Sultan II. Abdülhamit Dönemi Yapılarında
İmparatoru / İmparatorluğu Temsil Eden Semboller (1)
Önder Aydın, Öğr. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) Osmanlı kentlerinde mimarlık, halkla imparatorluk arasındaki görsel iletişimde önemli bir görev üstlenir. Kentlerde yoğun imar faaliyetleri sonucunda inşa edilen saat kuleleri, hükümet meydanları, çeşmeler ile hükümet konağı, redif dairesi, karakol, okul, hastane gibi devleti temsil eden tüm yapılar, Osmanlı tebaasına, ait olduğu imparatorluğun gücünü ve yeni “modern” kimliğini anlatır. Yazar, imparatorluğu, sultanı ve Osmanlı kimliğini temsil eden özgün sembollerin katkısına değiniyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun iki yüzyıllık Batılılaşma serüveni, öncelikle askerî nedenlerle başlamıştır. (2) 18. yüzyıl adeta neler yapılabileceğinin gözlemlendiği bir arayış dönemidir. 19. yüzyılı ve özellikle Tanzimat sonrasındaki gelişmeleri ise sistemli bir dönüşüm projesi olarak ele almak gerekir. Bu büyük değişimin ilk ayağını, dünyada egemen olan kolonici düzenin de katkılarıyla ekonomik, teknolojik, sosyal ve kültürel alanlarda; ikinci ayağını ise Osmanlı devletinin kendisinin duyduğu ihtiyaçlardan yola çıkarak belirlediği, yönetim, hukuk ve eğitim gibi temel alanlarda görmek mümkündür. (3) Sözkonusu ihtiyaçların saptanmasını sağlayan, kendi içindeki eksikleri fark etme ve bunlara ihtiyatlı biçimde çözüm bulma arayışıdır. (4) Bu bağlamda, örneğin şerri yasaların yetersiz bulunması, modern Fransız hukukunun getirilerek şerri hukukla birlikte kullanılmasını (5); geleneksel medrese eğitiminin günün koşullarına yanıt verememesi ise Batılı, laik eğitim veren okulların açılmasını sağlamıştır. (6)
Yönetim alanında ise, devleti yeniden yapılandırmak ana ilke olmuştur. Osmanlı devletinin 19. yüzyıla kadar federatif biçimde yönetildiği düşünüldüğünde, imparatorluk coğrafyasında Osmanlı tebaası için merkez neredeyse yoktur. (7) II. Mahmut’la birlikte merkezî devletin başkent ve taşrada kurumlarının oluşturulması, güçlü merkezî imparatorluk inşa etme düşüncesinin uygulanmaya başlaması anlamındadır. Bakanlıkların kurulması, taşrada vilayet sisteminin oturtulması, merkeze bağlı birçok memurun bu kurumlarda çalışmasını ve Osmanlı bürokrat sınıfında önemli bir büyümeyi beraberinde getirmiştir. Özellikle II. Abdülhamit dönemi, taşra teşkilatının güçlendiği, Yemen’den Balkanlar’a kadar tüm imparatorluk topraklarında Osmanlı’nın kurum ve memurlarıyla kendini gösterdiği bir dönemdir. (8)
Böylelikle, Sultan II. Mahmut dönemiyle daha çok başkent İstanbul’da başlayan devleti temsil eden binaları inşa etme faaliyeti, Sultan II. Abdülhamit döneminde imparatorluk topraklarına yayılmış; tüm taşra kentleri hükümet konağı, jandarma binaları, askerî binalar (redif daireleri), hastaneler, okullar, anıt niteliğindeki saat kuleleri ve çeşmeler ile donatılmıştır. 19. yüzyıla kadar devletin temsilinin ayan-sancak beyinin veya kadının evinde gerçekleştiği düşünüldüğünde (9), güçlü merkezî devletin, Osmanlı kentlerinin yapısına ciddi bir müdahalede bulunduğu anlaşılmaktadır. Birçok Osmanlı kentinde istasyon veya liman ile yeni kentin merkezindeki hükümet meydanını ve yine hükümet meydanı ile tarihî kent merkezini birbirine bağlayan geniş bulvarları söylemek mümkündür. (10) Yeni açılan bulvarların çeperlerinde bulunan Batı üslupları ile inşa edilmiş, zemin katında vitrinli dükkanların yeraldığı apartmanlar ve sözü edilen bu yeni merkeze kurulan devlet binaları, Osmanlı kentlerindeki modern imajı güçlendiren unsurlardır. Bu binaların, geleneksel yaşamın sürdüğü kentin tarihî merkezinden uzaklaştırılarak, yeni tariflenen merkez etrafında inşa edilmeleri dikkat çekicidir. (11) Memur ve öğrencilerin kıyafetlerinden, binaların çağdaş, Batılı iç-dış mekânlarına kadar tüm biçimler, geleneksel yaşantıdan bilinçle uzaklaştırılan, yeni Osmanlı yaşantısının oluşmasına katkı sağlamaktadır.
Sultanın halkın içine pek çıkmadığı Osmanlı İmparatorluğu’nda, imparatoru ve güçlü devlet imajını güçlendirmek amacıyla farklı araçların kullanıldığı bilinmektedir. Bu anlamda, devleti temsil eden görsel unsurların kullanılması önem kazanmıştır. (12) 1826 yılında II. Mahmut’un getirdiği üniforma reformu, yeni olanı ikame etmede, topluma etkin bir doğrudan müdahale biçimidir. Devletin askerleri, memurları ve yeni açılan modern okulların öğrencileri pantolon, ceket ve festen oluşan görece yeni kıyafetleri giymekle yükümlü tutulmuştur. Bunun dışında, Batıdan ithal törenler, devletin taşrasında görünmeye başlamasında güçlü bir araçtır. Makale kapsamında ele alınan II. Abdülhamit devrinde, padişahın tahta çıkış tarihinin her yıl tüm Osmanlı topraklarında kutlandığı cülus törenleri, devlet binalarının temel atma ve açılış kutlamaları, resmî karşılamalar, padişahın Cuma namazlarına giderken halkla biraraya geldiği Cuma selamlığı, dini bayramlar gibi etkinlikler görülmektedir. Başkent ve tüm vilayetlerde kutlanılan törenler için, hükümet meydanları ayyıldızlı bayraklar, çelenkler, armalar, bunların yeraldığı geçici taktlar ve “Padişahım çok yaşa” levhaları ile süslenmektedir. (13) Bando tarafından çalınan Hamidiye marşı, tören alanlarını dolduran “modern” kıyafetli asker, memur ve öğrenciler, bu görsel ifadenin bir parçasıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Osmanlı yalnızca Batılı törenlerin ritüellerini tekrar etme veya kendine uyarlama yoluna gitmemiştir. Dini bayramları kutlamak, törenlerde duaların okunmasını sağlamak, kurban kesilmesi, geleneksel biçimde fermanların duyurulması gibi etkinlikler, törenlerin Osmanlılaştırıldığının göstergeleridir. (14) Diğer taraftan, törenlerin, her ne kadar sürekli tekrar eden bir niteliği olduğu bilinmekle birlikte, belirli zamanlar dışında varolmayan, geçici bir imaj oluşturma aracı olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu anlamda, belki de görsel iletişimde kullanılan en güçlü ve kalıcı araç mimarlıktır.
İmparatorluk Stili “Ampir” Mimarlık
Dönemin tüm devlet yapılarında, Fransa’dan ithal ampir mimarlığın izlerini görmek mümkündür. Ampir üslup, “
empire style” kelimesinden Türkçeye geçmiş bir tanımdır ve sözlük anlamıyla “imparatorluk üslubu” demektir. En önemli mimarları Percier ve Fontaine olan ampir, 19. yüzyıl başında Fransa’da I. Napolyon’un egemenliği döneminde başlayan klasisist bir akımdır. (15) Ortaya çıkışında, öykünülen dünya imparatorluğu Roma’da olduğu gibi, mimarlığı bir propoganda aracı olarak kullanmak ve imparatorluğun gücünü temsiliyette sanatsal görsel etkiyi ön plana çıkarmak etken olmuştur. (16) Dolayısıyla, ampir mimarlık, klasik mimarlığa veya başka bir deyişle öykünülen antik Roma ve Yunan mimarlığına referans vermektedir. (17) Bu anlayış çerçevesinde Roma sütun başlıklarını, dairesel kemerleri, üçgen alınlıkları, silmeli kornişleri, pencere konturlarını belirginleştiren plastrları vb. elemanları görmek mümkündür. Biçim olarak daire dışında eğrisel formların bulunmadığı, kütlesel, simetrik ve kesin kuralların ve düzenlerin uygulandığı yapılardır. (18)
(Resim 1) Ancak geçmişin bu yeniden ele alınışında, klasik mimarinin düzen ve kurallarının da dönemin mimarları tarafından günün şartlarına uygun olarak yorumlandığı bilinmektedir. (19) Ayrıca klasik ana iskelete ek olarak, bir imparatorluk üslubu olarak ortaya çıkan ampir mimarlıkta, heykeller, güç ve zaferi temsil eden hayvan figürleri, kılıç, kalkan, top, tüfek gibi askerî figürler ile kupa-vazo, meşale, rozet, arma gibi motifler de kullanılmıştır. (20)
II. Mahmut döneminde ülkeye getirilen Batılı ampir stil, uygulamada ciddi biçimde Osmanlı mimarlığının süzgecinden geçmiştir. Ampir mimarlıkta yer alan antik Roma ve Yunan mimarlığından gelen bezeme ve cephe öğelerini, klasik Osmanlı mimarlık geleneğini sürdüren Hassa Mimarlar Ocağı’ndan yetişen mimarların yorumlayarak oldukça sade biçimde uyguladıkları göze çarpmaktadır. Ayrıca 18. yüzyıl sonunun gözde stili olan Osmanlı baroğunun elemanlarının da bu uygulamanın içinde bulundukları gözönüne alındığında, ortaya dünyadaki ampir uygulamalardan farklı karakterde bir mimarlığın çıktığını söylemek gerekir. Bu farklı ele alış nedeniyle birçok kaynakta söz konusu stil Osmanlı-Türk ampiri olarak tanımlanmıştır. (21)
Sultan II. Abdülhamit döneminde de Osmanlı ampiri tüm imparatorluk coğrafyasına yayılan devletin imar faaliyetlerinin ana stilidir. (22) Dönemin mimarlık anlayışının, bazı kaynaklarda neo-klasik stil olarak tanımlanmasına karşın, kimi zaman oryantalist, barok ve yerel detaylar içermesi, oldukça sadeleşmiş bir klasik mimarlık “yorumu” olması ve en önemlisi imparatorluğu, sultanı temsil eden sembolleri bulundurması nedeniyle, bu makalede, Osmanlı’nın “imparatorluk mimarlığı” olarak anlatılması uygun görülmüştür. (Resim 2)
Semboller
Fransa’dan ithal ampir mimarlıkta bulunan güç ve zafer simgeleri arasından, Osmanlı’nın sıklıkla, vazo-kupa, çelenk, bayrak demeti ve silah motiflerini tercih ettiği bilinmektedir. Osmanlı mimarlığı, insan ve hayvan figürlerinin bulunduğu sembolleri ithal etmeyerek, kendi geleneğinin süzgecinden geçirmiştir. (23) Hatta seçip kullandıklarının dışında, kendine ait sembolleri oluşturarak, bunları mimarlığa taşıma olanağını yakalamıştır.
Törenlerde sıklıkla kullanılan bir slogan olan “Padişahım Çok Yaşa”, levhalara yazılarak, daha önce de belirtildiği üzere, meydanların süslenmesinin önemli bir parçası olmuştur. Ancak bu levhanın kullanımı törenlerin düzenlenmesiyle sınırlı kalan, geçici bir durum değildir; söz konusu levha, dönemin mimari yapıtlarında görülmekte olan önemli bir semboldür. Yönetim yapılarında, okullarda ve dönemin diğer devlet yapılarında “Padişahım Çok Yaşa” yazan tabloların iç mekânda önemli yerlere asıldıkları bilinmektedir. Arşivlerde yer alan birçok okul fotoğrafında, öğretmen ve öğrencilerin bu levhanın altında çekilmiş fotoğrafları bulunmaktadır. (Resim 3) Bununla birlikte, söz konusu yazının bulunduğu levhaları kimi zaman binaların dışında da görmek mümkündür. Örneğin dönemin Yanya Hamidiye Kız Mekteb-i Rüştiyesi’ndeki öğrencileri, üzerinde “Padişahım Çok Yaşa” levhası bulunan bahçe kapısından geçerek okula girmiştir. (24) (Resim 4)
Bu makalede ele alınan ikinci sembol “kitabeler”dir. Kitabenin yüzyıllar öncesinden beri kullanıldığı bilinmekle birlikte, 19. yüzyıl da özel bir önem kazandığı kesindir. Geçmişte binanın mimarı, banisi, yapılış amacı ve tarihi üzerine bilgi veren kitabelerin, incelenen dönemde daha farklı vurguları da barındırdıkları görülmektedir. Öncelikle göze çarpan, Sultan II. Abdülhamit’in kitabelerde varolma biçimidir. Kimi zaman “cihanban-ı muzaffer”, kimi zaman halife olmasına vurguyla, “hami-i din-i mübin” ve bazı kitabelerde de “şehinşah-ı cihan” veya “şehinşah-ı zaman” unvanlarıyla sultan, kitabelerde mutlaka yerini almaktadır. (25) Doğrudan imparatorun gücüne değinen diğer kısım ise, yapıların banisi olan valilerin “Abdülhamit’in kulu olduklarının” belirtilmesidir. Bir başka önemli detay da yeni tarz ile ilgilidir. Osmanlı’nın imparatorluk üslubu “tarz-ı cedid”, “nev-i tarz” ve “nev-i mimari” kelimeleriyle anılmakta (26) ve özellikle bazı kitabelerde bu tarzın uygulanmasının padişahın isteği olduğu belirtilmektedir. Diğer taraftan, kitabeler üzerindeki tarihlendirmeler de Osmanlı’nın eskiyi kaldırmaksızın yeniyi getirme anlayışını örnekleyen ilginç detaylardır. Kitabelerin üzerinde kimi zaman Rumi ve Hicri tarihi yan yana görmek mümkündür. (Resim 5) Sinop Hükümet Konağı’nın kitabesi, metninin içeriğini anlatmaktan öte, temsili ve görsel bir değer taşıyan bir sembol olmasına ilginç bir örnektir: Yapının ön cephesinin en üst bölümündeki alınlıkta bulunan kitabe metnini, sokaktan geçen insanın görüp okuması oldukça güçtür. (Resim 6)
Sultan II. Abdülhamit devri yapılarında varolan bir diğer sembol ise, Arma-i Osmani olarak adlandırılan Osmanlı imparatorluk armasıdır. Sultan II. Mahmut tarafından bir İtalyan sanatçıya tasarlatılan arma (27), zaman içinde değişim göstermiş ve Sultan II. Abdülhamit devrinde son halini almıştır. Armanın yazışmalarda, albümlerde, gazetelerde, binalarda, dolayısıyla devletin temsil edildiği her alanda kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca, binalara yerleştirilmesi için bizzat padişahın kendi bütçesinden harcama yaptığı da bilinmektedir. Bir semboller dizgesi olan armanın anlamına gelince; sembollerin biraraya gelerek oluşturduğu ana motif, padişahın tahtıdır. Armanın üst bölümünde bulunan tuğranın içindeki güneş motifi padişahı temsil etmektedir. Sol bölümde, adalet terazisinin altında şerri ve modern yasaları temsil eden iki kitabın bulunması, armanın etrafını geleneksel ve modern silahların birlikte sarması, bir tarafta yeşil hilafet bayrağının, diğer tarafta imparatorluğu temsil eden ayyıldızlı bayrağın yer alması, ana temanın gelenekle moderni birleştiren Osmanlı İmparatorluğu’nu anlatmak oluşunu sağlamıştır. Bunun dışında armanın alt bölümünde Sultan Abdülmecit döneminden itibaren verilen tüm Osmanlı nişanları bulunmaktadır. (28) (Resim 7) Osmanlı İmparatorluk armasının bina girişleri üzerinde yer alan alınlıklara yerleştirildiği görülmektedir. Arma kimi zaman Safranbolu Hükümet Konağı’nda olduğu gibi iki boyutlu bir desen gibi işlenmiş (Resim 8), kimi zaman da Yozgat Redif Dairesi’nde olduğu gibi heykelimsi bir kabartma biçiminde oluşturulmuştur. (Resim 9)
Padişahı temsil eden ana sembol ise onun tuğrasıdır. Tuğralar padişahın isim ve unvanlarını belirten yazıların stilizasyonundan oluşmaktadır. Bu nedenle her padişahın kendine ait farklı bir tuğrası bulunmaktadır. Makale kapsamında incelenen, dönemin padişahının tuğrasında, “Abdulhamid Han bin Abdülmecid el-muzaffer daima” yazmaktadır. Ancak kimi zaman tuğranın sağ kısmında, padişahın Osmanlı-Rus Savaşı’na katılımına ithafen “el-gazi” unvanını da görmek mümkündür. Napolyon Fransa’sında imparatorun başharfinin kullanıldığı “N” yazılı armaların imparatoru doğrudan işaret etmesine karşın (29), tuğralar stilize edilmeleri nedeniyle, içeriğinin önüne geçen dolaylı, sembolik bir anlatıma sahiptir. Yukarıda da belirtildiği üzere, tuğra binalarda imparatorluk armasının içinde zaten varolan bir unsurdur. Ancak bunun dışında tuğranın tek başına yerleştirildiği birçok dönem yapısı bulunmaktadır. Bu tuğraların çoğunlukla, dışta giriş kapısının üstüne veya alınlığa yerleştirildikleri görülmektedir. (Resim 6-10)
Çalışma kapsamında değerlendirilen beşinci sembol ise ayyıldız motifidir. Ayyıldızlı bayrak demetlerinin II. Mahmut döneminden itibaren binalarda kullanıldıkları bilinmektedir. 19. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen Yanya Hamidiye Kız Rüştiyesi’nin pencerelerinde görülen ikili bayrak demeti sıklıkla uygulanmıştır. (30) (Resim 11) Sultan II. Abdülhamit devrinde ayyıldız motifinin diğer sembollere göre binalara daha serbest bir tutumla yerleştirildiği görülmektedir. Motifin örneğin, Milas Hükümet Konağı ve Daday Askerlik Şubesi’nde (Redif Dairesi) olduğu gibi kapı ve pencerelerin kilit taşlarına işlenmiş olarak (Resim 12), Ezine Hükümet Konağı’nın saçak silmesinde (Resim 13), Karadeniz Ereğli Hükümet Konağı’nın üçgen alınlığında, Erdek Hükümet Konağı ve Kastamonu İdadisi’nin küçük bezemelerinin arasında (Resim 14), taş işçiliğiyle imal edildiğini görmek mümkündür. Ayrıca Ödemiş Ziraat Mektebi’nde giriş kapısının demir işçiliğinin bir parçası olarak veya Kütahya Hükümet Konağı’nın cephelerinde yer alan çini bezemelerde ayyıldız motifine rastlanmaktadır. (Resim 15)
Elbetteki binalarda bulunan bazı sembollerin özgün kullanımını doğrudan Sultan II. Abdülhamit devrine bağlamak olanaklı değildir. Örneğin “şemse” olarak adlandırılan (31), çoğunlukla metal elemanların ışınsal olarak biraraya getirilmesinden oluşan güneş motifi, Sultan II. Mahmut döneminden itibaren ampir yapılarda yoğunlukla kullanılan bir bezeme öğesidir. (Örneğin, II. Mahmut Türbesi (32) ) Daha önce İmparatorluk arması açıklanırken belirtildiği üzere, güneş padişahı temsil etmektedir. Ancak diğer taraftan, örneğin dönemin Japon İmparatorluğu’nu temsilen güneş motifinin kullanıldığı düşünüldüğünde, bu sembolün Osmanlı İmparatorluğu’na öz bir sembol olmadığı da açıktır. Sultan II. Abdülhamit dönemindeki birçok binada özellikle avlu giriş kapılarının üzerinde, metal elemanlarla oluşturulan ışınsal güneş motiflerini görmek mümkündür. (Resim 16) Bunun dışında örneğin Mahmudiye Hara Camisi’nde olduğu gibi iç mekânda minber kapısı üzerinde de rastlanılabilir.
Vazo-kupa motifi ise Fransız ampir mimarlıktan alınan ve Osmanlı mimarlığında da yaygın bir biçimde kullanılan ithal bir semboldür. Motif kimi zaman sütun başlıklarında, kimi zaman giriş kapısının üzerindeki kartuş içinde (Resim 17), kimi zaman da pencere üstlerindeki kemer aynalarında bir bezeme öğesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Sonsöz
Sultan II. Mahmut dönemiyle birlikte ülkeye gelen, süzülerek-seçilerek kullanılan, ithal ampir mimarlığın egemen olduğu semboller, Sultan II. Abdülhamit devrinde Osmanlı’nın özgün sembollerinin daha baskın olarak yer aldığı simgeler sistemine dönüşmüştür. Başka bir deyişle, genelgeçer, evrenselleşen zafer ve güç sembolleri yerini, yalnızca Osmanlı için anlam ifade eden arma, ayyıldız, tuğra, kitabe ve levhalardan oluşan, özgün, yerel sembollere devretmiştir. Bu durum, dönemin ideolojisi olan Osmanlıcılıkla birlikte gelişen, ihtiyatlı Batılılaşma veya devletin ihtiyacı olduğu oranda Batılılaşması olgularıyla uyumludur.
NOTLAR
1. Bu makale ile ilgili malzemeler, Gazi Üniversitesi’nin 06-2003/49 kodlu Bilimsel Araştırma Projesi kapsamında toplanmış ve çalışma, metni basılmaksızın, 20-22 Ekim 2010 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilen 1. Türkiye Mimarlık Tarihi Kongresi’nde sunulmuştur.
2. İnalcık, 1996, s.427.
3. Lewis, 2004, s.176, 177.
4. Ortaylı, 2006, s.24, 25.
5. Deringil, 2002, s.177.
6. Çelik, 2008, s.193.
7. Lewis, 2004, s.37-38.
8. Aktüre, S. 1983, “Osmanlı Devletinde Taşra Kentlerindeki Değişim”,
Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, 4. cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, s.894, 895; Gündoğdu, N. 1988, Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Osmanlı Mülki İdareleri, A.Ü.T.İ.T.E., yayımlanmamış doktora tezi, Ankara, ss.35-63.
9. Ortaylı, 1984, s.3; Tekeli, İ. 1983, “Tanzimattan Cumhuriyete Kentsel Değişim”,
Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, 4. cilt, İletişim Yayınları, İstanbul, s.881.
10. Çelik, 2008, s.82, 106; Kaynar, H. 2000, Şehir İktidar İlişkisi Çerçevesinde Osmanlı Modernleşmesi ve Osmanlı Şehirleri, Hacettepe Üni. SBE, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara, s.102; Lory, Popovic, 1992, s.65, 67.
11. Ortaylı, 1984, s.5.
12. Deringil, 2002, s.29.
13. Çelik, 2008, s.216.
14. Çelik, 2008, s.217.
15. Isermeyer, 1977, s.7, 8, 40, 41.
16. Fleming, J., H. Honour ve N. Pevsner, 1991,
The Penguin Dictionary of Architecture, Penguin Books, Londra, s.98.
17. Wittkopp, 1968, ss.305-309.
18. Ciner, S. 1982, Son Osmanlı Dönemi İstanbul Konutlarında Cephe Bezemeleri, İTÜ FBE yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul, ss.17-18; Atasaral, O. 1993, Ampir Üsluplu Bazı İstanbul Yapıları, MSÜ SBE, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, s.13.
19. Kruft, H.W. 1995,
Geschichte der Architektur-Theorie, Verlag C.H. Beck, Münih, s.315.
20. Atasaral, 1993, s.15,16.
21. Arseven, C.E. 1983,
Sanat Ansiklopedisi, cilt:1, İstanbul, s.62; Atasaral, 1993, ss.16-17; Sözen, M. ve U. Tanyeli, 1999,
Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, s.242; Çelik, Z. 1996,
Değişen İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, s.114.
22. Eyice, S. 1999, “Osmanlı Devri Türk Mimarisi”,
Osmanlı, cilt:10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, ss.96-97.
23. Arseven, 1983, s.62.
24. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Defterleri, no: 404, tarih: 1317. Ş.16
25. Söz konusu ifadelere, dönem yapılarının bugüne ulaşmış, neredeyse tüm kitabelerinde rastlamak mümkündür.
26. Kütahya Ulu Camisi tamir kitabesi (bkz. Altun, A. 1982,
Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan-Kütahya, İstanbul, s.211) ve Göynük Hükümet Konağı kitabesi örnek verilebilir.
27. Deringil, 2002, s.37.
28. Deringil, 2002, s.37.
29. Isermeyer, 1977, s.102.
30. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Defterleri, no: 404, tarih: 1317. Ş.16
31. Batur, 1983, s.1058.
32. Atasaral, 1993, s.86, 90.
KAYNAKLAR
Batur, A. 1983, “Batılılaşma Dönemi Osmanlı Mimarlığı”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, cilt: 4, İletişim Yayınları, İstanbul, ss.1038-1067.
Çelik, Z. 2008, Empire, Architecture, and the City: French-Ottoman Encounters, 1830-1914, University of Washington Press, Seattle.
Deringil, S. 2002, İktidarın Sembolleri ve İdeoloji: II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), (çev.) G.Ç. Güven, YKY, İstanbul.
İnalcık, H. 1996, Osmanlı İmparatorluğu: Toplum ve Ekonomi, Eren Yayıncılık, İstanbul.
Isermeyer, C.A. 1977, Empire, Heyne Verlag, Münih.
Lewis, B. 2004, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (çev.) M. Kıratlı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Lory, B. ve A. Popovic, 1999, “Balkanların Kavşağındaki Manastır”, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, (ed.) P.Dumont, F.Georgeon, A.Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, ss.60-77.
Ortaylı, İ. 1984, “Söyleşi: Osmanlı’dan Bugüne Hükümet Konakları”, Mimarlık, sayı:203, ss.3-15.
Ortaylı, İ. 2006, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım Yayınevi, İstanbul.
Wittkop, J. F. 1968, Die Welt des Empire, Verlag Kurt Desch, Münih.
Bu icerik 21016 defa görüntülenmiştir.