421
EYLÜL-EKİM 2021
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Mimarlık Eğitiminin Güncel Sorunları

Bülend Tuna, Mimar

Mimarlık eğitimi her zaman gündemimizde olmakla beraber yeni eğitim-öğretim yılı başlarken bu Eylül-Ekim sayımızda üniversitelerin kontenjanlarına yakından bakalım istedik. Kontenjanların dolmamasını üniversiteye giriş sınavındaki baraja bağlayan iktidar ise, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla barajı düşürerek sorunu kendince çözdü(!). Niceliksel artan üniversite sayı ve kontenjanlarıyla ilgili asıl niteliksel sorunları konuşmamız için kapsamlı bir şekilde verileri derleyen yazar, bu noktadan hareketle başlatılacak tartışmalar için önemli bir altlık sunuyor.

 

Üniversitelere giriş sınavının sonuçları açıklandı, bununla birlikte okulların kontenjanları da belirlendi. Her sene ortaya çıkan tabloyu önümüze koyuyor ve değerlendirmeye çalışıyoruz. Yine YÖK’ün ilgili sitesinden aldığım bu rakamları aktaracak, son senelerdekilerle birlikte yorumlayarak paylaşacağım. Mimarlık eğitiminin güncel sorunlarını ele almaya bu çerçeveden bakarak başlamamız gerektiğini düşünüyorum.

2001’den itibaren her iki yılda bir düzenlenen Mimarlık ve Eğitim Kurultayının bu sene XI.’si yapılacak. Kurultayın temasının ne olacağını, ne gibi konulara ağırlık verileceği henüz kesinlik kazanmadı. Ayrıca pandemi şartlarının nasıl seyredeceğine bağlı olarak “online toplantılar / online kurultay” olasılıkları da elbette gündemde. Kurultaylar, mimarlık mesleğinin ve mimarlık eğitiminin ortak sorunlarının ele alındığı ve irdelendiği ortamlar oldu. Diğer kurultaylarda olduğu gibi dönemin genel bir değerlendirmesinin yapılması, kapsamlı bir dönem raporunun hazırlanması ve kamuoyuna sunulmak üzere Kurultayda irdelenmesi her zamankinden daha da önem kazanıyor. Mimarlık eğitimindeki nicel yığılmanın artık farklı bir boyuta evrildiğini, sayılarda pik noktasının aşıldığını düşünüyorum. Mimarlık ortamında bir nitelik değişikliğinin oluştuğunun izlerini gözlüyoruz. Bu değişimin farklı boyutlarıyla irdelenebileceği bir ortam olarak Kurultayda yürütülecek tartışmalara bu yazıdaki bilgilerin altlık oluşturmasını diliyorum.

MİMARLIK KONTENJANLARI

2021-22 öğrenim yılı mimarlık kontenjanları açıklandı. Öncelikle bu rakamları Tablo 1’de paylaşayım. Bu dönem mimarlık okullarının kontenjanları 7.581 olarak belirlendi. Devlet okullarının kontenjanları 5.190 + 147 (okul birincisi) toplam 5.337, vakıf okullarının ise (Türkiye 2.088, KKTC 109, Yurt dışı 47) 2.244’dir.

Geçtiğimiz öğrenim yılında (2020-21) mimarlık okullarının kontenjanlarını yine dolduramadığını görüyoruz. 2018-19 öğrenim yılında 8.209 kontenjanın 1.326’sı, 2019-20 öğrenim yılında 8.783 kontenjanın ise 2.222’si boş kalmıştı. Kontenjanlarını dolduramayan okullar arasına devlet okulları da girmeye başladı. Geçen sene kontenjanlarını dolduramayan okulların durumunu Tablo 2’de görebilirsiniz. Tabloda görüleceği gibi geçtiğimiz dönem öğrenci alan 132 bölümden 72’si kontenjanlarını dolduramamış ve 1.562 kontenjan boş kalmıştır. Bu tablo mimarlık eğitimine yönelimin azaldığının bir göstergesi, öğrencilerin tercihinde mimarlık, 15. sıraya gerilemiş durumda. Nitelikli öğrencilerin mimarlığı tercih etmemesinden mimarlık mesleğinin geleceği açısından endişe duymalı mıyız? Okulların yetersizliği, piyasanın davetkâr olmaması, genç mezunların yaşadıkları hayal kırıklıkları gibi nedenler hemen sıralanabilir, ama tablonun farklı açılardan da ele alınması ve yorumlanması gerektiğini düşünüyorum.

2001 yılından bu yana YÖK’ün belirlediği yükseköğrenim stratejisi çerçevesinde her sene bölümlerin sayısı artmakta, kontenjanlar çok hızla yükselmekteydi. Yönlendirmeyi “pazar”ın vahşi düzenlemesine bırakan bu yaklaşımın sonuçları ortada. Pik noktasının aşıldığını söyleyebiliriz, üstelik hâlâ politikanın revizyonu dışında köklü bir değişikliğe gidildiğini söylemek mümkün değil. Tartışma başka boyut kazanmış görünüyor, bunu tartışacağız. (Tablo 3-5)

Geçen senenin kontenjanlarıyla karşılaştırdığımızda aşağıdaki rakamlar karşımıza çıkmaktadır:

  • Geçen sene (2020-21) mimarlık bölümlerinin kontenjanları 8.132 idi. Bu sene 7.581 olarak belirlenmiştir. Bu sene öğrenci almayan mimarlık bölümlerinin tamamı vakıf üniversitelerindedir.
  • Geçen sene (2020-21) vakıf üniversitelerinin (KKTC dahil) 2.855 kontenjanı bulunuyordu. Bu seneki kontenjan azaldı, 2.244 olarak ilan edildi.
  • Geçen sene (2020-21) devlet üniversitelerinin 5.277 kontenjanı bulunuyordu. Bu seneki kontenjan 5.337’dir. Kontenjanlarda çok keskin düşüş olmaması için devlet üniversitelerinin kontenjanları azaltılmamakta, az da olsa artırılmaktadır.
  • Kontenjanlarda çok keskin düşüş olmaması için vakıf üniversitelerinden düşülen kontenjan devlet üniversitelerine eklenmektedir.
  • 116 üniversitedeki 131 bölümde mimarlık eğitimi yapılacaktır. Bazı üniversitelerde hem Türkçe hem İngilizce eğitim yapılmaktadır.
  • İstanbul Teknik Üniversitesi listede dört bölüm şeklinde yazılmıştır.
  • Türkçe eğitim yapılacak bölüm sayısı 87, İngilizce eğitim yapılacak bölüm sayısı 44’dir.

Bu sene öğrenci almayan mimarlık okulları şunlardır:

  • Alanya Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi (Vakıf) Türkçe / Alanya
  • Altınbaş Üniversitesi (Vakıf) Türkçe / İstanbul
  • Girne Amerikan Üniversitesi (KKTC) Türkçe / Girne / KKTC
  • İstanbul Kültür Üniversitesi (Vakıf) Türkçe / İstanbul
  • Lefke Avrupa Üniversitesi (KKTC) Türkçe / Lefke / KKTC
  • Yakın Doğu Üniversitesi (KKTC) Türkçe / Lefkoşa / KKTC 

Bu üniversitelerdeki İngilizce eğitim veren mimarlık bölümleri öğrenci almaya devam etmektedir.

Bu sene ilk defa öğrenci alan mimarlık okulları ise şunlardır:

  • İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi (Vakıf) Türkçe / İstanbul
  • İstanbul Teknik Üniversitesi (Devlet) İngilizce / İTÜ KKTC Eğitim Yerleşkesi / İstanbul
  • Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (Devlet) Türkçe / Rize
  • Samsun Üniversitesi (Devlet) Türkçe / Samsun

İstanbul Teknik Üniversitesi İngilizce Mimarlık Bölümü’nde parasız olarak eğitim görecek olan Türkiye’den 70 öğrencinin yanı sıra Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nden 15 öğrenci ve İTÜ’nün KKTC Eğitim Yerleşkesine giren 30 öğrenci paralı olarak eğitim göreceklerdir. Trakya Üniversitesi’nin İngilizce Mimarlık Bölümü’nde Uluslararası Balkan Üniversitesi’nden 10 öğrenci paralı olarak eğitim göreceklerdir. Geçen senenin dolmayan kontenjanlarına baktığımızda bu okullardaki paralı eğitimin rağbet görmediğini anlıyoruz. Bu duruma ilişkin ilgili okul yönetimlerinin görüşlerini paylaşmalarını diliyorum. Devlet okullarındaki parasız eğitimin yanı sıra yurt dışı okullarına kayıt yaptıranların da paralı eğitim görebilmelerinin mimarlık eğitiminin geleceği açısından çok tartışmalı bir konu olacağını tekrar hatırlatmak isterim.

YÜKSEKÖĞRENİM POLİTİKASIYLA İLGİLİ BİRKAÇ SÖZ

Eğitimde nicelik takıntısının öncelikle bugünkü durumun başlıca nedeni olduğunu belirtmeliyim. Yükseköğrenimde yönetimin politika anlayışı şöyle özetlenebilir: “Her isteyen üniversiteye girebilsin, üniversite mezunları çoğalsın.” Nüfus bilgilerinin makyajlanması olarak nitelendirilecek bu durumdan YÖK Başkanı Avrupa ülkeleri arasında öğrenci sayısı bakımından ilk sıradayız diye övünüyor. Şu anda YÖK’ün bildirdiğine göre, devlet üniversitesinde 7.545.430, vakıf üniversitesinde 619.793 olmak üzere üniversitelerimizde toplam 8.165.223 öğrenci bulunmakta.

Ayrıca bir “başarı” haberi daha paylaşayım. “Türkiye yükseköğretimde uluslararası öğrenciler için çekim merkezi olma yolunda önemli bir ilerleme kaydederek 2018 yılında sahip olduğu uluslararası öğrenci sayısı bakımından dünyada ilk 10 ülke arasına girme başarısı gösterdi. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünce (UNESCO) yayımlanan 2018 yılı verileri itibarıyla 125 bin 138 öğrenci sayısı ile yükseköğretimde dünyada en çok uluslararası öğrenciye sahip 10. ülke oldu.” (YÖK, 05.12.2020) Uluslararası öğrenci pazarındaki yerimizle övünülmesi, eğitimin ekonominin performans ölçütleriyle ilişkilendirilmesi yadırgatıcı. Üniversitelerimizin eğitim ve araştırma gibi asıl konularındaki başarılarıyla gündeme gelmesini dilerdik.

Geldiğimiz aşamada vakıf üniversitelerindeki sıkıntılar daha sık gündeme geliyor. Oysa bu yönelişin evveline bakılması, bu yöndeki teşvik edici politikanın tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Türkiye’de özel okullar süreci 1970 öncesinde başladı. Paralı eğitim girişimlerine karşı o yıllarda verilen mücadele başarılı olmuş, hatırlayalım, sonuçta açılan özel okullar devletleştirilmişti.

Paralı eğitimde ikinci devre 12 Eylül 1980 askeri dönem sonrasında başlamış, 6 Kasım 1981 tarihinde 2547 sayılı Yükseköğretim (YÖK) Yasası askeri rejimin ürünü olarak yürürlüğe girmiş, “Özerk Demokratik Üniversite” kavramı yok edilmişti. Muhalefet partileri o zamandan bu yana YÖK’ü kaldırmayı ve demokratik-özerk bir üniversite hedefi ile yeni bir yasa çıkarmayı vaat etti. Ancak siyasi gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki, bir dönem YÖK Başkanı ve YÖK laik sistemin güvencesi olarak görüldü ve bu hedef göz ardı edildi. Bugün artık kendilerinin de adlandırdıkları gibi “Yeni YÖK” var.

İlk vakıf üniversitesi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi 1985’te kuruldu. Sonra Koç Üniversitesi (1992), Sabancı Üniversitesi (1996), Bilgi Üniversitesi (1996) ve daha niceleri… Bugün 11 ilde 78 vakıf üniversitesi var (74 vakıf üniversitesi, 4 vakıf meslek yüksek okulu). Her isteyenin kolaylıkla üniversite kurabildiği bir noktaya geldik. İstanbul’da 47, Ankara’da 13 vakıf üniversitesi var. Buna paralel olarak devlet üniversitelerinin de sayısı artıyor, toplam 207 üniversiteden 129’u devlet üniversitesi.

MİMARLIK OKULLARININ DURUMU

Özellikle kurultayların başladığı tarihten bu yana mimarlık okullarının durumunu izliyor, MOBBİG toplantılarına katılıyor, sorunları birlikte irdelemeye gayret ediyoruz. Söz konusu 20 yıl içerisinde mimarlık okullarının durumuyla ilgili elimizdeki bilgileri paylaşmak isterim. (Tablo 3, 4)

  • Mimarlık bölümü sayısı 2001 yılında 32, 2021 yılında ise 131.
  • Öğrenci kontenjanları 2001 yılında 1.859, 2021 yılında 7.581.
  • Öğrenci sayısı 2001 yılında 6.400, 2021 yılında 40.000 (tahmini).
  • Mimar sayısı 2001 yılında 26.702 (2001 Aralık), 2021 yılında 68.543 (30 Temmuz 2021) (Tablo 6)

Öğretim üyelerinin sayısı konusunda farklı kaynaklardan bilgi derlemeye çalışıyorum. YÖK’e iletilen bilgilerle okul yönetimlerinin duyurularındaki sayılar farklı olabiliyor. Mimarlık okulları kendi fakültelerinin diğer bölümlerinden ve üniversitelerinin farklı fakültelerindeki bölümlerden öğretim üyesi takviyeleriyle kadrolarını zenginleştirebiliyorlar. Hatta farklı devlet üniversitelerindeki deneyimli öğretim üyelerinin de davetli olarak vakıf üniversitelerinde derslere girdiklerini görüyoruz. Aşağıda paylaşacağım rakamlar YÖK’ün sitesinden alınmıştır.

Mimarlık fakültelerinde öğretim üyesi sayısı 2.087 (erkek 662, kadın 1.425); profesör sayısı ise 275 (erkek 93, kadın 182) olarak verilmektedir. Öğretim üyesi / öğrenci oranı mimarlık fakültelerinde yaklaşık 19,27 olarak hesaplanmış. Türkiye ortalaması ise 17,79. Karşılaştırmak için diğer ülke rakamlarını vereyim: Almanya’da 12, Fransa’da 16, Birleşik Krallık’ta 16, İtalya’da 20, İspanya’da 12, Portekiz’de 14, Avusturya’da 14, Macaristan’da 14, Bulgaristan’da 12, ABD’de 16.

İSTANBUL YIĞILMASI

Yazıdaki rakam bolluğuna İstanbul’daki yığılmayla ilgili bilgileri de ekleyeyim. İstanbul’da 34 üniversitedeki (4 devlet + 30 vakıf) 48 bölümde (6 devlet + 42 vakıf) mimarlık eğitimi yapılıyor. İstanbul’daki mimarlık okullarında yaklaşık 16.000 mimarlık öğrencisi eğitim görüyor.

İstanbul’daki yığılmanın meslek ortamında da uzantısını gözlemek mümkün. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 19’unun yaşadığı İstanbul’da mimarların oranı ise kayıtlı mimarların yüzde 38’i. İstanbul’da 10.000 kişiye 16 mimar düşüyor. ACE’nin yaptığı araştırmaya göre Avrupa’da nüfusa göre mimar oranı ortalama 10.000 kişiye 10 mimar olarak hesaplanmış. Bu durum dile getirildiğinde, genç işsizlerle ilgili soru yöneltildiğinde YÖK başkanının genel olarak verdiği cevabı, “her isteyen mimar olabilsin ama her mimar mimarlık yapmasın” şeklinde mimarlık alanına tercüme edebiliriz.

Mimarlık alanında ciddi bir işsizlik sıkıntısı yaşanıyor, özellikle İstanbul’da ve büyük kentlerde bunun daha yoğun yaşandığını gözlüyoruz. Genç mimar arkadaşlarımız meslek hayatlarına ciddi bir hayal kırıklığı yaşayarak başlıyorlar. Piyasanın vahşi pazar düzenlemesi mimar ücretlerinin düşmesine, çalışabilenlerin farklı sıkıntılarla karşılaştıkları, hoşlanmadıkları ve emeklerine yabancılaşacakları bir iş ortamına dönüşüyor. Yapı üretim süreci bu artışı istihdam edemiyor, üstelik inşaat sektöründeki krizin boyutları da kolay aşılabilecek durumda değil. Kamuda ve yerel yönetimlerde yıllardır süren mimar istihdamındaki azalma dikkat çekici boyutlara ulaşıyor. İstihdam olanaklarının artırılması yönünde girişimlerin olması, farklı seçeneklerin devreye girmesi ve mimara tanımlı iş olanaklarının çoğaltılması gibi konular eğitimdeki tablonun gösterdikleriyle birlikte ele alınmayı gerektiriyor.

NE ÖNEREBİLİRİZ?

Mimarlık eğitimi ve meslek ortamıyla ilgili bilgileri fırsat buldukça paylaşıyor; yorumlamaya, mimarlık meslek ortamındaki ve mimarlık eğitimindeki paydaşların bunları farklı yönleriyle irdelemesini ve değerlendirmesini sağlamaya çalışıyorum. Kurultay ortamları da bu bilgilerin ele alınması ve tartışılması açısından önemli bir fırsat sunuyor. Bu rakamlar elbette her şeyi gösteremiyor, eğitim ortamındaki farklı arayışların, eğitimde kalite arayışlarının örneklerinin bu rakamlarla gösterilmesi pek mümkün olamıyor. Ne yazık ki meslek ortamında da kalite arayışının sorunsuz bir şekilde gerçekleştiğini, kaliteli hizmet üretiminin öncelikli tercih nedeni olabildiğini söyleyemiyoruz. Bir toplantıda değinildiği gibi “ölçülemeyeni ölçmek” nasıl mümkün olacak?

Yıllardır bu alandaki farklı yapılanmalar içerisinde katkı yapmaya çalışıyorum. İşin sadece bu “nicelik yığılması” kısmıyla ilgili olmadığımı, kalite arayışının farklı alanlarda nasıl hayata geçirilebileceğinin örneklerini vermeye gayret ettiğimi hatırlatmak isterim. Tablolarla birlikte hayli uzayacak bu yazıda akreditasyon çalışmalarından, sürekli mesleki eğitime kadar yıllardır bu ortamlarda dile getirilenlere, yapılanlara ve oluşan birikime hiç değinmemenin bir eksiklik olduğunu belirtmekle yetineyim.

Bazı vurgulamalarla yazıyı noktalayayım. Öncelikle yukarıdaki tespitlerden hareketle Türkiye Mimarlık Eğitimi Politikası’nın Kurultay gündeminde tekrar işlenmesi, gerekiyorsa güncellenmesi, mimarlık ve mimarlık eğitimi ortamındaki kurumlarla birlikte sahiplenilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece eksiklikleri belgelemekle yetinmememiz, birlikte ortak bir çözüm, ortak bir politika rehberliğinde anlaşmamız ve o politikanın çerçevesinde mimarlık ortamının taleplerini dile getirmemiz gerekiyor.

Mesleğe kabul sürecinin her zamankinden daha yoğun bir şekilde gündemimize gelmesi ve işlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz dönemde gerçekleştirilen “Mesleğe Kabul Çalıştayı” sırasında sunulan Avrupa ülkelerindeki mesleğe kabul şartlarını gösteren çalışmanın her ortamda paylaşılmasını ve ilgili idarelere de iletilmesini son derece önemli buluyorum. Mesleğe Kabul Kurulu’nun yeniden yapılanmasının gündeme gelmesi ve genel kabul gören, yaptırım gücüne sahip bir yapının oluşabilmesi gerekiyor.

Mimarlık eğitimine bu sene başlayacak olan gençlere ve mimarlık bölümlerinde okuyan öğrencilere yönelik iki önerimi dile getirerek yazıyı bitireyim.

Bu dönem mimarlık eğitimini tercih edecek gençlere yönelik bir bilgilendirme eksikliğini hissediyorum, bu yazıdaki tabloları, değerlendirmeleri okumalarını dilerdim. Mimarlık tercihlerini kutlamanın yanında, kararlarını verirken kendilerine yardımcı olacak bilgileri paylaşmak ve yol göstermek iyi olurdu diye düşünüyorum. Elbette, mimarlık okullarındaki gençlerin de bütün bu süreçlerdeki gelişmelerle ilgili bilgilendirilmesi ve meslek ortamına hazırlanmalarına yardımcı olunması gerekiyor. Sonuçta içine girecekleri bu kaotik ortamın yükünü omuzlamak durumunda kalacaklardır.

***

Yazımı tamamlayıp dergiye gönderdikten sonra yeni bir kararla karşılaştık. Merkezî ve ek yerleştirme sonucunda boş kalan kontenjanlar için taban puanın düşürüldüğü açıklandı. Türkiye’de bölüm nitelik ve ihtiyacına bakılmaksızın daha çok öğrencinin üniversiteye girmesi için yapılan bu düzenlemenin, tamamen siyasi yönlendirmeyle alınan böylesi bir kararın yazıda belirttiğim durumu ağırlaştıracağı açıktır. Eğitimciler YÖK’ün belirlediği 180 baraj puanının zaten ancak okuduğunu anlayan, dört işlemi yapabilen, rutin bilgileri olan her öğrencinin alabileceğini belirtiyorlar. Bu kararın ortaöğrenim seviyesindeki başarısızlığın bir göstergesi olduğunu hatırlamamız ve nitelikli üniversite eğitimi için orta öğrenime yönelik taleplere de eğitim politikamızda yer vermemiz gerekiyor.

Yazımda nitelikli öğrencilerin mimarlığı tercih etmemesinden mimarlık mesleğinin geleceği açısından duyduğum endişeyi dile getirmeye çalışmıştım, şimdi endişem daha da yoğunlaştı. Üniversite eğitimine dayalı tüm meslek disiplinlerinde gözlenen nitelik sıkıntısıyla birlikte bu karar yakın gelecekte nasıl bir ortamla karşılaşacağımızın habercisi oldu. Zor bir gelecek bizi bekliyor.

***

Mimarlık eğitiminin güncel sorunlarına ve kontenjanların son yıllardaki seyrine ilişkin yazıma bir ek daha yapma gereğini duyuyorum. ÖSYM merkezî yerleştirme sonuçlarını açıklandı. Öncelikle mimarlığı tercih eden ve mimarlık okullarına yerleşen 6.035 gencimizi kutluyor ve eğitim hayatlarının başarılı geçmesini diliyorum.

ÖSYM’nin bu açıklamasıyla ortaya çıkan tablo, beklendiği gibi hiç de iç açıcı değil. 2021-22 öğrenim yılında mimarlık okullarının kontenjanları azaltılmasına rağmen her beş kontenjandan birinin boş kaldığını görüyoruz. (Tablo 7) Ek yerleştirmeler öncesindeki durumu gösteren tablo sayfada verilmektedir. Okul birincileri dahil, 7.581 kontenjan belirlenmişti, ilk yerleştirmede 6.035 kontenjan yerleşmiş gözüküyor, 1.546 kontenjan boş durumda. YÖK iki tur daha ek yerleştirme yapılacağını açıkladı. Boş kontenjanların bir kısmının bu ek yerleştirmeler sonucunda dolması mümkün. Bazı devlet üniversitelerinde okul birincileri kontenjanlarının da boş kaldığı anlaşılmakta, ek yerleştirme sırasında bunların da tamamlanması beklenebilir.

Merkezî sınav listesinde çok az kontenjanla yer alan bazı vakıf okullarının, özellikle KKTC’dekilerin “yabancı öğrenci pazarına” yönelik çabalarının olduğunu belirtmiştim. Bu okullara henüz kayıt yaptırılmamış durumda olması dikkat çekiyor. Ayrıca Türkiye’deki vakıf üniversitelerinde de “pazarın” daralmasından kaynaklanan bir sarsıntının, “müşteri” bulamayan bölüm yöneticileriyle, okul idareleri arasında bir gerilimin yaşanmasını bekleyebiliriz. Vakıf üniversitelerinin durumuna yönelik gözlemlere dayalı raporlar hazırlandığını, bazı uyarıcı ve yönlendirici kararlar alındığı izliyoruz. En azından geçmiş yıllarda her yerde karşımıza çıkan, utandıran ölçüdeki okul reklamlarının azalmasını bu tarz sınırlamalara borçluyuz. Öte yandan bu alanda kurumsal yapılanmasına önem veren, kadrosunun zenginliğini korumaya çalışan, mekânsal eksikliklerini tamamlamayı gündeme alan okulların fark yaratmaya başladıklarını da gözlüyoruz.

Diğer meslek disiplinlerinde de durumun farklı olmadığını söylemek kehanet sayılmamalı. Örneğin “Şehir Plancıları Platformu 2020”nin paylaştığı verilere göre[1] 2.339 kontenjana karşılık 1.141 öğrencinin yerleşebildiğini anlıyoruz. Yakında diğer mühendislik dallarındaki durumu aktaran bilgilere de ulaşabileceğiz.

Eğitimdeki sorunun sadece vakıf üniversitelerine bağlanmaması gerektiği açık, devlet üniversitelerinde de durum hiç de parlak değil. Tablo 7’de görüleceği üzere pek çok devlet üniversitesine rağbet olmamış. Hiç öğrencinin başvurmadığı ya da çok az öğrencinin kayıt yaptırdığı devlet üniversitelerinin durumunun gözden geçirilmesi ve kapatılmalarının önerilmesi gerekiyor. Öğrencilerin, yeterli bilgiye ulaşamamasının da etkisiyle, parasız eğitime ulaşabilmek için kayıt yaptırdıkları pek çok devlet okulunda, karşılaşacakları sorunlarla eğitim hayatlarına hayal kırıklığıyla başlayacaklarını da üzülerek belirtmek isterim. Öğretim üyesi başta olmak üzere bu okullardaki yetersizliklerin kolaylıkla da giderilemeyeceği açık, köklü bir değişiklikle kapatılmaları, bazı bölümlerin diğer üniversitelerdeki bölümlerle birleştirilmelerinin gündeme gelmesinin düşünülmesi gerekiyor.

Son iki yılda pandemi nedeniyle çevrimiçi yöntemiyle uzaktan sürdürülen eğitimin mimarlık eğitimi üzerindeki olumlu-olumsuz etkilerini henüz yeterince değerlendiremeden yeni bir eğitim yılına yine sağlık endişeleriyle başlıyoruz. Yazıda dile getirilen sıkıntıları katmerleştirerek artıran bu kâbus dolu günlerden bir an önce kurtulabilmeyi ve iyi bir eğitim dönemi geçirmeyi diliyorum. 

NOTLAR

[1] twitter.com/sbpplatform2020/status/1432704186748129285/photo/1 [Erişim: 01.09.2021]

Bu icerik 2137 defa görüntülenmiştir.