ETKİNLİK
Öncü ve Çok Katmanlı Bir Endüstri Mirası Koruma Örneği Olarak “Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya” Sergisi
Hakan Koçak, Doç. Dr.
İstanbul’da yer alan Beykoz Kundura hem tarihî Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası’nın hem de bir zamanlar “işçi semti” olan Beykoz’un tarihine ilişkin önemli tanıklıkları oldukça kapsamlı bir sergi ile ziyaretçilerin dikkatine sunuyor. 2015 yılında başlayan Kundura Hafıza projesi kapsamında yürütülen çalışmaların ilk ayağı olarak açılan sergi, bütünleşik birçok etkinlik ve çalışmaya da ortam hazırlamayı amaçlıyor. Şimdilik kalıcı olarak Kundura yerleşkesinde yer alacak sergi, pandemi önlemleri kapsamında internetten ücretsiz randevu alınarak ziyaret edilebilir.
Kundura Hafıza Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin düzenlediği “Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya” adlı sergi 18 Haziran'da kapılarını ziyaretçilere açtı. Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet’i kapsayan zengin bir geçmişe sahip Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası’nın üretim tarihine başka bir perspektiften bakmayı amaçlayan sergi de fabrikadan kalan makineler, belgeler, eski çalışanlar ve ailelerinin bağışladığı nesnelerin yanı sıra, 2015’ten beri sürdürülen sözlü tarih görüşmelerini de bir araya getiriyor. Beykoz'daki geniş fabrika sahasının içinde yer alan tarihî marangozhane binasında açılan sergi pek çok açıdan önemli bir girişim özelliği taşıyor.
Beykoz’un ünlü çayırının içinden geçilerek gidilen, deniz kıyısındaki büyük üretim sahası 1800’lü yılların başından itibaren deri ve kundura üretiminin yapıldığı bir endüstri mirası alanı. Burada 1810’larda Debbağhane’nin kuruluşu ile başlayan deri sanayinin öyküsü yaklaşık 200 yıl sürdü. Önce askeri ihtiyaçlar için üretim yapan tesisler zamanla genişledi, yenilendi. Cumhuriyet'in ilk planlı sanayileşme evresinde ise Beykoz'daki tesisler Sümerbank'a devredildi ve ünlü Beykoz Kundura Fabrikası kapatıldığı 1999 yılına kadar geniş halk kesimlerinin hesaplı, sağlam ayakkabı ihtiyacını karşılayan popüler bir tesis olarak yaşamını sürdürdü. Deniz kıyısındaki uzun rıhtımından, tepedeki koruluklara kadar olan alanda farklı kesitlerde inşa edilmiş birçok endüstriyel ve idari yapıya sahip olan alan fabrikanın faaliyette olduğu uzun yıllar boyunca, çalışanlarının yanı sıra, Beykoz semtinin başlıca sosyal, kültürel, sportif etkinlik mekânı da oldu. (Resim 1)
Kısaca özetlediğimiz böylesi tarihsel geçmişe sahip Beykoz Kundura hem çok katmanlı bir endüstriyel mirası temsil ediyor hem de emek tarihi ve yerel tarih için önemli bir bellek mekânı. “Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya” sergisi tam da bu katmanlı birikimi değerlendirmesi bağlamında önemli ve değerli bir çaba olarak dikkat çekiyor. Serginin gerçekleştiği alanın 2004 yılındaki ihale sonrasında korunmuş olması; tesisleri bünyesine katan kurumun, Türkiye'de çok az örneğine rastlanır biçimde, burayı endüstri mirası perspektifiyle yönetmiş olması serginin de arkasında yatan takdire değer bir yaklaşım. Bu yaklaşımın önemli bir sonucu ise yakın zamanda kurulan Kundura Hafıza Kültürel Mirası Koruma Derneği. Dernek 2015'te Kundura Hafıza Arşivi oluşturmak için başlatılan sözlü tarih çalışmalarının ve bilgi-belge derleme faaliyetlerinin kurumlaşmasını ifade ediyor. Açılan sergi işte bu devam eden yaklaşımın ve sistemli çabaların bir ürünü niteliğinde.
“Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya” sergisinin adı çok yerinde bir seçim. Çünkü Beykoz Kundura uzun tarihi boyunca hem işçileri hem de idari ve teknik kadrosu için salt mesai yaptıkları bir üretim mekânı olmamış aynı zamanda bir yaşam alanı olma özelliğini de taşımış. Fabrika sahası içindeki kreş, çalışanlar ve semt halkının eğlencelerini ve özel günlerini kutladıkları salon ile sinema izledikleri açık hava sineması, sporcularının yararlandıkları tesisler, bekar işçi yatakhaneleri, lojmanlar vb. mekânlar ile burası her yaştan Beykozlu için semt kimliğini inşa eden bir “dünya” olmuş. Serginin omurgasını oluşturan sözlü tarih görüşmelerinde kaynak kişilerin anlattıkları bu çerçeveyi insani deneyimlerle örüyor. Kuşaklar boyu birçok Beykozlunun sabah düdüğüyle uyanıp çalışmaya gittiği fabrikanın hafızası semtin ve kentin hafızasının da önemli bir parçasını oluşturuyor. Sergide Beykoz Kundura’nın ya da semttekilerin söyleyişiyle kısaca “Kundura”nın bu niteliği çok başarılı biçimde anlatılmış. Sergide büyük afişlerden birinde yer alan bir kaynak kişinin ifadeleri bunu özlü biçimde anlatıyor: “Hani derler ya ömrümün baharı burada geçti, bizim ömrümüz burada geçti”. (Resim 2)
Sergi 1800’lü yıllarda inşa edildiği bilinen ve Sümerbank ayakkabılarının şekillerini uzun süre koruması için içlerine yerleştirilen ahşap kalıpların üretildiği marangozhane binasında açılmış. Mekânda pek çok makina, üretim aleti ve fabrikada üretilmiş ürün örnekleri sergileniyor. Kundura’nın özelleştirme ve kapatılma süreçlerindeki hoyratlığın izini burada görmek mümkün. Sergilenenler aslında “kurtarılabilenler”. Sorumlu olmamalarına karşın fabrika alanında kalan bu araç-gereci kurtaran ve özenle korumaya alanlar teşekkürü hak ediyorlar. Kundura’nın 1930’larda başlayan Sümerbanklı yıllarının aynı zamanda Cumhuriyet ideallerini ve üretim, işletme kültürünü temsil ettiğinin de unutulmaması gerekiyor. (Resim 3) Dolayısıyla hoyrat bir kapatılma sürecinin ardından dağılmaktan, kaybolmaktan kurtarılan her parça aynı zamanda Cumhuriyetin ekonomik-sosyal belleğinin korunmasına hizmet ediyor. Marangozhanenin en arkasındaki boyahane bölümünün duvarına yansıtılan 1930’lu yıllardan bir tanıtım filmi bunun en çarpıcı örneklerinden biri. (Resim 4)
Öte yandan deri-kundura gibi gündelik yaşam için önemini koruyan tarihî bir üretim sektörünün belleği açısından da burada sergilenen eski makinelerin, araçların yanı sıra fabrika alanında yer alan korunmuş ve restore edilmiş mekânlar değerli bir birikim oluşturuyor. Bu anlamıyla sergi endüstri mirasına mekânsal korumanın ötesinde üretimin bilgisinin korunması bağlamında da sahip çıkmış oluyor.
“Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya” sergisi modern ve yaratıcı bir tasarımla oluşturulmuş. Sözlü tarih görüşmelerinden elde edilen yazılı ve görsel malzeme ile üretim araçları, mekân fotoğrafları, çeşitli belgeler vb. ilişki içinde sergileniyor. Bu da hem sergilenen objelerin anlatım gücünü artırıyor hem de tanıklıkları canlı kılıyor. Bu noktada serginin sözlü tarih açısından taşıdığı değere de değinmek isterim. Son yıllarda ülkemizde sözlü tarihe giderek artan bir ilgi var. Bu memnuniyet verici ancak sözlü tarihin sanıldığı kadar kolay uygulanan bir teknik olmadığını, büyük emek ve özen gerektirdiğini de vurgulamak gerekli. Serginin üzerine oturduğu Kundura Hafıza Arşivi kapsamındaki sözlü tarih projesi kanımızca bu alandaki iyi örneklerden biri. Sözlü tarih görüşmesi yapılacak kişilerin belirlenmesi ve ulaşılmasındaki emek, geniş bir kaynak kişi profilinin oluşturulma gayreti, görüşmelerde yakalanan yüksek teknik standartlar ve görüşmelerde elde edilen tanıklıkların yazılı ve görsel kullanımı övgüye değer. Teknolojinin getirdiği olanaklarla görüşmelerden kısa videoların, ses kayıtlarının sergide yer almasının yanı sıra karekod okutma tekniği ile kaynak kişi anlatımlarının cep telefonlarından, internetten de dinlenebiliyor oluşu modern sergi / müze yaklaşımın güzel örneklerinden biri olarak kayda geçmeli.
Sergide pek çok kişisel evrak, obje, ödül, fotoğraf vb. malzeme de kullanılmış. Sözlü tarih görüşmesi yapılan kaynak kişiler ya da Kundura'nın eski çalışanları kendi arşivlerinden bulunan bu malzemeyi paylaşmışlar. Bu kişisel malzemelerin varlığı serginin adında yer alan “Fabrikaya Sığan Dünya” imgesini daha da güçlü ve sahici kılıyor. İnsanların iç dünyalarında önemli yer tutan, kimliklerini belirleyen malzemeyi bu biçimde kamusallaştırmış olmaları kanımızca serginin alameti farikalarından biri. Kişilerin güveninin kazanılmış olması, onların bu kişisel değeri yüksek malzemeyi kurumla paylaşmış olmaları da kurum adına gurur verici olmalı. Tam da bu noktada serginin ve genel olarak devam eden Kundura Hafıza Arşivi çalışmalarının kendisini çoğaltıcı yönüne de işaret etmek isteriz. Oluşturulan güven ortamı, samimiyet ve özen pek çok eski Kundura çalışanının kendiliklerinden gelip görüşme yapmak istemelerini, ellerindeki malzemeyi paylaşmalarını getirmiş. Bu gerçekten örnek olacak nitelikte; Kundura’daki çalışmayı özgün ve örnek kılan bir başka karakteristik bizce. (Resim 5)
Sergi kapsamında, Derneğin araştırmacılara ve sanatçılara yönelik destek programlar da sunacağı; Beykoz Kundura’nın tarihiyle daha dinamik bir ilişki kurabilmeyi ve bu miras alanının kültürel ve sosyal hayatını yeniden zenginleştirmeye yönelik çalışmalar hedeflendiği belirtiliyor. Kundura Hafıza’nın, 200’e yakın söyleşi, 1000’e yakın fotoğraf ve yüzlerce belge, ambalaj kâğıdı, gazete kupüründen oluşan arşivini güncelleyerek geliştireceği ifade ediliyor. Yani görünen o ki bu sergi bir defalık bir çalışma değil, kendisini çoğaltarak sürecek bir bellek oluşturma çabasının başarılı bir ilk adımı. Doğrusu bu memnuniyet verici.
Sergide bir yaşam alanı olarak ele alınan Kundura’daki yaşamın farklı boyutlarının işlenmesi de dikkate değer hususlardan biri. Sözlü tarih görüşmelerinden alınan bölümlerle, kullanılan görseller ve objelerle de konu zenginliği yakalanıyor. Kundura’daki yönetim-işletmecilik pratikleri, üretim örgütlenmesi, kültürel yaşam, işçilik deneyimleri, sendikal mücadeleler, mühendislik başarıları, sportif etkinlikler, fabrikanın semt yaşamındaki yeri gibi farklı katmanlar sergide yansıtılıyor. Sergi bu bağlamda örneğin emek tarihi açından da değerli bir birikimi ortaya koyuyor. Kadın ve erkek işçilerin büyük ölçekli bir kamu fabrikasında çalışma deneyimlerinin anlaşılması Türkiye işçi sınıfı oluşumunun katmanlarına nüfuz etmemize katkıda bulunuyor. Yine sergide afiş haline getirilmiş anlatımlardan biri bize bu konuda çok şey anlatıyor örneğin: “Grevimiz de çok şenliklidir… Şükrü diye bir işçimiz var, kemençe çalıyor, gıy gıy gıy…” (Resim 6)
Daha genel olarak bir Cumhuriyet fabrikası olarak Sümerbank Beykoz Kundura deneyimini tanıklıklar üzerinden görmek, fabrikadaki sosyal ilişkileri izlemek Türkiye’nin modernleşme öyküsünü anlamamıza da katkı sunuyor. Yine bir afişte yer alan anlatımlara başvuralım: “Böyle bir müessesede herkes birbirine yani bey denir, hanım denir, değil mi?”
“Kundura’nın Hafızası: Bir Fabrikaya Sığan Dünya” sergisi görülmeli. Ama sergiyi yalnızca marangozhanedekilerle sınırlı düşünmemeli. Sergi mekânının içinde yer aldığı Beykoz Kundura sahasını, oraya giderken içinden geçilen Beykoz Çayırı’nı (fabrika çalışanlarının ve semt sakinlerinin çocuklarının sünnet düğünlerinin, yaz eğlencelerinin ve işçi eylemlerinin gerçekleştiği yerdir aynı zamanda), Beykoz semtine gidişi (mümkünse, denk getirilebilirse Boğaz gezisine dönüşecek bir şehir hatları seferiyle) bütünlüklü bir deneyimleme olarak düşünüyoruz ve herkese öneriyoruz. (Resim 7)
SERGİ EKİBİ
Küratör: Seda Yıldız
Sergi Tasarımı ve Grafik Tasarım: Future Anecdotes
Üretim ve Uygulama: Barn Architects
Kundura Hafıza
Proje Yöneticisi: S. Buse Yıldırım
Proje Koordinatörü: Süreyya Topaloğlu
Proje Koordinatörü: (2018-2020) Demet Yıldız
Bu icerik 3193 defa görüntülenmiştir.