430
MART-NİSAN 2023
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: DEPREMLERLE YÜZLEŞMEK

Depremlerin Ardından Kültürel Mirasın Geleceğine İlişkin Düşünceler

Zeynep Ahunbay, Prof. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü Emekli Öğretim Üyesi

 

6 Şubat 2023’te gerçekleşen depremler, Antakya, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ekseninde birçok tarihî yerleşmeyi sarstı; kültür varlıklarının zarar görmesine yol açtı. Deprem sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı, TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından yerinde yapılan incelemeler hasarın boyutunu ortaya koydu. Bölgede inceleme yapan gönüllüler, basın mensupları ve STK’lar kentsel ve kırsal alanlarda gözlediklerini, düşüncelerini kamuoyuyla paylaştılar.

Deprem ciddi hasara neden olmuş; camiler, kiliseler, türbeler, hamamlar, evler yıkılmıştı. Dolgu zeminler üzerine yapılmış binaların çökmesinde bulundukları yerin önemli rol oynadığı vurgulandı. Bakımsız durumdaki geleneksel yapıların çatıları çökmüş, kerpiç evlerin duvarları ve ahşap kirişleri çevreye dağılmıştı. Cami ve kiliselerin yıkılan üst örtüleri, kubbe ve tonozların kesitlerinin yetersizliği, destekleme sistemlerinin zayıflığı, taşıyıcılar arasında bağlantı eksikliği konularında soruların belirmesine neden oldu.

Yapılan ilk saptamalarda uzun süredir ihmal edilmiş bakımsız binaların yanı sıra yakın tarihte onarılan anıtsal yapıların da hasar gördüğünün belirlenmesi düşündürücüydü. Bu durum, yeni restore edilmiş kültür varlıklarının depremin yıkıcı etkisine dayanamama nedenlerinin araştırılması ve hazırlanacak yeni projelerde deprem güvenliği konusuna ağırlık verilmesi gerektiği konusuna dikkat çekti.

DEPREM ALANINDAN GÖZLEMLER

Deprem kırsal ve kentsel kültür mirasımızın değerli dokularını, simge yapılarını sarstı. Antakya’nın en eski camisi olarak nitelendirilen Habib-i Neccar Cami hasar gören eserlerden biri. İlk yapılışından günümüze birçok onarım geçirerek ulaşan bu dini yapının taçkapısındaki yazıttan 1858/59 yılında yenilendiği anlaşılıyor. Daha sonra da onarımlar geçirmiş. Son depremde caminin kubbesi tümüyle çökmüş, taşları etrafa dağılmış. Yeterli kalınlığa sahip olmayan kubbe kasnağının sık pencerelerle delinmiş olması hasar riskini artırmış olabilir. Kubbe yıkıntısının incelenmesi yapılan onarımların, kullanılan malzemelerin uygun olup olmadığı konusunda ipuçları sağlayacaktır.

Malatya’nın hasar gören tarihî yapıları arasında yer alan Yeni Cami de geç Osmanlı dönemine ait bir eser. 1894 yılında depremde yıkılan Hacı Yusuf Camisi’nin yerine yapılmış. 1964’deki depremde caminin duvarları ve kubbesi hasar görmüş, onarılmış. Son depremde üst örtünün tümünün yıkılması, caminin ilk tasarımının depreme dayanıksız olduğunu, 1964 depremi sonrası yapılan onarımda da deprem riskine karşı gerekli önlem alınmadığını düşündürmektedir.

6 Şubat 2023 depremi Payas’taki Sokollu Külliyesi’nde de hasara neden olmuş. Caminin şerefesi kısmen, petek ve külahı tümüyle yıkılmış. (Resim 1-3) Mimar Sinan’ın eserleri arasında yer alan bu büyük külliyenin yapımı için 16. yüzyılda Halep’ten mimar ve ustalar getirilmiş.[1] Camide ve kervansaray girişlerindeki renkli taş işçiliği, bezemeler Suriye etkisini yansıtıyor. Gertrude Bell’in 20. yüzyıl başında çektiği fotoğrafta ve 1930’lara ait bir resimde caminin minaresinin petek bölümünün daha alçak ve taş külahlı olduğu görülüyor. Şerefe ve külahın yerel üsluba uygun biçimi, VGM tarafından 20. yüzyılın ikinci yarısında yapılan onarımda değiştirilmiş. Klasik Osmanlı özelliklerine uymak kaygısıyla olsa gerek, minarenin petek kısmı yükseltilmiş ve üstüne konik bir külah yerleştirilmiş. (Resim 2)

Payas Sokollu Külliyesi daha önce de depremler yaşamış bir yapılar topluluğu. Bu önemli külliyeyle yakından ilgilenen Mimar Ali Saim Ülgen’in arşivinde yapıların 1950-1960 yılları arasındaki durumunu yansıtan fotoğraflar var. O sırada hamam, arasta, kervansaray harap. Arastanın tonoz örtüsünün güney yarısı yıkık. Kervansaray avlusunu çevreleyen revaklar da hasarlı. 1960’larda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan onarımda Kervansaray’ın yıkık kısımları onarılmış; Arasta’nın tonozu betonarme olarak bütünlenmiş.

2011’de yerel yönetimin girişimiyle Payas Sokollu Külliyesi’nin tekrar kullanılır duruma getirilmesi için onarımlar başlatıldı. Hamam, arasta, kervansaray ve imaret bölümlerini kapsayan uygulama sırasında bilim kurulunda yer alan strüktür mühendisi uzman yapıları inceledi ve öneriler sundu. Arasta’nın üstünü örten tonozun betonarme ekine dokunulmadı. Kervansarayın revak tonozunda bulunan çatlakların dikilmesi önerildi. Son depremde yapılan dikişin doğu kanadındaki giriş önündeki kısmını örten sıva dökülmüş. Oluşan hasar onarımın uygun yapılmadığını, istenilen etkiyi sağlamadığını gösteriyor.

Depremlerin olduğu bölgede Dünya Mirası Listesi’nde yer alan dört alanımız: Göbeklitepe, Aslantepe, Nemrut arkeolojik alanları ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri bulunuyor. Bu alanlardan Aslantepe’de kalıntıları örten koruyucu çatının sarsıntılardan etkilendiği, hasarlar oluştuğu belirtildi. Alanda çalışmakta olan ekip durumun hızla ele alınacağı ve hasarların giderileceği konusunda açıklama yaptı.

Deprem Nemrut Dağı Dünya Mirası alanında, Kommagene Krallık ailesine ait Karakuş Tümülüsü’nde de hasara neden oldu. Tümülüs’ün batısında yer alan, üzerinde Kral II. Mithridates’in kız kardeşi Laodike ile tokalaşma sahnesinin bulunduğu, yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki sütun devrildi. Kaide ve gövdeyi oluşturan altı tambur ve sütunun üstündeki stel dağıldı. Parçaların konservasyonları yapılarak, depreme güvenli bir şekilde birleştirilip tekrar ayağa kaldırılması için bir proje hazırlanması gerekiyor.

Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği (DKVD)’nin Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri ile ilgili olarak, fotoğraf ve kısa açıklamalarla desteklenen raporu depremin neden olduğu hasarlar konusunda aydınlatıcı oldu. Fotoğraflara yansıyan sorunlar Diyarbakır Surlarının sürekli bakıma gereksinimi olduğuna işaret ediyor. Bakımsızlık dolayısıyla bağlayıcı harçlar zayıflamış, cephelerden taşlar dökülmüş. Daha fazla kayıp olmasını önlemek için hasarlar ayrıntılı olarak incelenerek, belgelenmeli ve hızla müdahale edilmeli. 9 no.lu burçtaki gibi derin oyuklar tehlikeli olabilir. Surların onarılmış kısımlarındaki hasar oluşumları ise, onarımların uygun şekilde yapılmamasına, cephe taşlarının aralarına ve arkalarına yeterince harç konulmamasına bağlı olabilir.

DEPREM KÜLTÜRÜ VE DEPREME DAYANIKLI YAPIM GELENEĞİ

Anadolu’da depremlerin tarihî yerleşmelerin başladığı tarihöncesi döneme kadar uzanıyor. Arkeolojik kazılarda insanların depremlerden etkilendiklerine, yıkılan evlerini, tapınaklarını tekrar inşa ettiklerine ilişkin izler bulunuyor. Deprem bölgelerinde yaşamak bir deprem kültürünün gelişmesine yol açıyor. Depremlerden sonra yapı ustaları, mimarlar binaların sarsıntılara dayanıklı olması yönünde çalışmalar yürütüyor, yapım tekniklerinde iyileştirmeler yapılıyor. Deprem bölgelerinde yerel yapım geleneklerinin zaman içinde depreme dayanıklı ayrıntılarla donatıldığı; sarsıntılara daha dayanıklı sistemler geliştirildiği gözlenmektedir. Tuğla ve taş duvarların ahşap hatıllarla desteklenmesi bunlardan biridir. Depreme dayanıklı yapılar yapmak için ahşap hatıllar yanında, kenet ve zıvanalı bağlantılar, demir gergiler, çekme çubukları, çemberler kullanılmıştır. Onarımlarda bu ayrıntıların farkında olunması, özgün yapım sisteminin parçası olarak korunmaları önemlidir.

Deprem sonrasında hasar tespiti ve eski onarımlarla ilgili tarihî belgelerin incelenmesi, geçmişte yaşanan yıkımların boyutu ve uygulanan onarımlar hakkında değerli bilgiler sağlamaktadır. Bu kapsamda İstanbul’da 1766 ve 1894 depremleri ile ilgili çalışmalar kentin büyük depremler sonrasındaki onarım faaliyeti hakkında önemli kaynaklardır.[2]

Antakya, Gaziantep, Adıyaman, Urfa tarih öncesinden başlayarak, Roma, Bizans, Memluk, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine ait birçok anıtsal yapının, zengin bir sivil mimarlık geleneğinin bulunduğu şehirler. Bölgenin deprem geçmişine bakıldığında 1822 Ağustosunda Halep -Antakya - Adana - Gaziantep ekseninde güçlü bir deprem olduğu ve insanların uzun süre evsiz kaldığı anlaşılmaktadır.[3]

Deprem sonrası kentsel koruma - dokunun yerinde ayağa kaldırılması bilinçli, eşgüdüm içinde yürütülen çalışmalarla gerçekleşebilir. Kültürel bağları yaşatmak, birlikteliği sürdürmek, çevreyi yeniden canlandırmak hedeflenmektedir. Bu süreçte yapılacak onarımların / yenilemelerin geleneksel karakteri değiştirmemesi istenmektedir. Yöre yaşamının temel bileşenleri olan avluların, çıkmaz sokakların kent planlamasında yer alması, sürdürülmesi umulmaktadır. Yenilemenin ölçek olarak dokuya uyumlu ve depreme dayanıklı yapılarla yapılması önemlidir.

DEPREM SONRASI ONARIMLAR İÇİN YAKLAŞIMLAR

Tarihî yapıların risklere hazır olması, depreme dayanımlarının artırılması koruma alanında çalışanların önemli sorunlarından biridir. Sürekli bakım dayanımı artırır ancak depremde bölgedeki bakımsız birçok geleneksel yapı çökmüş, geri getirilme şansı azalmıştır.

Hasar gören, yıkılan arkeolojik, kentsel ve kırsal mirasın ayağa kaldırılması ve gelecekte olabilecek depremlere dayanıklı hale getirilmesi için ilgili, yetkili kurumlarca çalışmalar yürütülmektedir. Yıkılan yapıların özgün parçaları onarımlar için güvenilir veriler sağlarlar. Örneğin Karakuş Tümülüsü’ndeki yıkılan sütunun parçaları eserin tekrar ayağa kaldırılması için gerekli tüm verileri sağlayacaktır. Yıkılan cami ve minarelerin taşlarının ayrıntılı olarak incelenmesi ve tasnifi de onarıma yardımcı olacaktır. Tamamen dağılmış, yıkım öncesi belgesi olmayan yapıların restorasyonu ise önemli bir sorun olarak belirmektedir. Dayanılacak veri olmadan yapılacak rekonstrüksiyonlar istenmeyen müdahalelerdir.

KORUMA ÇALIŞMALARININ İZLEYECEĞİ SÜREÇ

Kültür mirasımızın geleceğe aktarılması için koruma uygulamalarının uluslararası standartlara göre gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Koruma projelerinin hazırlanması, uygulanması ve denetlenmesi aşamalarında görev alacak donanımlı meslek insanlarına gerek duyulmaktadır.

Yıkımla binaların iç yapıları birleşme ayrıntıları açığa çıktığından, bu durumu dikkatle incelemek ve yorumlamak gerekir. Yörenin mimarlık tarihi ve malzeme kullanım gelenekleri hakkında donanımlı olmak kalıntıları değerlendirmeye ve onarım sürecine yardımcı olur.

Onarım hazırlıklarına tarihî araştırma (arşiv ve yayınlar) ile başlanır ve yıkılan yapı, doku ile ilgili veriler toplanır. Alanda yürütülen ayrıntılı belgeleme: fotoğraf, drone çekimlerinin ardından, optik alet ve / veya 3 boyutlu lazer scanner taraması ile - 1/20 ve 1/50 ölçekli rölöve çizimleri için hazırlık yapılır. Bu aşamada tehlikeli duvarlar ve diğer mimari ögeler desteklenmelidir.

Özgün yapıların korunması için yıkılan parçaların incelenmesi, belgelenmesi önemlidir.

Zarar gören yapıların ayrıntılı olarak incelenmesi, hasar nedenlerinin anlaşılması deprem sonrasında yapılacak onarımlarda dikkat edilmesi gereken noktaların belirlenmesi açısından önemlidir. Kopmuş, yıkılmış mimari parçalar numaralandırılır ve vaziyet planı üzerine konumları işlenir. Bulundukları kotlar belirtilir ve envanterleri hazırlanır. Restitüsyon çizimleri için veriler derlenir. Eski fotoğraf, rölöve ve restorasyon projeleri incelenir.

Malzemelerle ilgili laboratuvar çalışmaları yapılır. Taşıyıcı sistemin durumu hasar vermeyen (NDT) veya az hasar veren tekniklerle araştırılır. Duvarlar georadar, endoskopi gibi tekniklerle incelenerek, içlerindeki boşluklar saptanır. Minimum müdahale ilkesiyle, tarihî dokuya uygun tercihan geri dönüşümlü (reversible) müdahaleler tanımlanarak proje geliştirmek üzere çalışmalar yürütülür.

ÖNERİLER

Sağlamlaştırma için taşıyıcı sistemin yapı öğelerinin durumu, boyutları değerlendirilir, zayıf noktaların desteklenmesine çalışılır. Başarılı güçlendirmeler için mimarların geleneksel yapıları tanıyan, deneyimli mühendislerle birlikte çalışmaları gerekir. Onarımda özgün mimari ögeler korunmalı- yapılacak onarım / güçlendirmenin depremde güvenliği sağlayacağı, iyi davranacağı garanti edilmelidir.

Güçlendirmelerde ilke olarak ani çökmelerin önlenmesine çalışılır ve kabul edilebilir bir hasar düzeyine göre hesaplar yapılır. Geleneksel yöntemlerin yeterli olmadığı durumlarda, sağlamlaştırma için çağdaş teknolojiden yararlanılması yoluna gidilir.

Yapı sisteminin güvenli olması için örtünün altyapı ile bağlarının güçlü olması gerekir.

Kargir duvarlardaki ahşap hatıllar, depreme karşı direnci artıran, esneklik kazandıran ögelerdir. Bu nedenle onarımlarda durumları incelenir, çürümüş olanlar yenilenir. 1999 depreminden etkilenen İzmit Orhan Bey Camisi’nde duvarları örten sıvalar söküldükten sonra ahşap hatılların durumu incelenmiş ve hasarlı olanlar yenilenmiştir.

Döşeme kirişlerinin çatlak, çürümüş olanlarının onarılması, gerekirse değiştirilmesi, desteklenmesi güvenliği artıracaktır. Kerpiç yapılarda duvarların üstüne yerleştirilen ahşap kirişlerin altyapıya iyi bağlanmaları gerekir.

Depremlerden etkilenen bölge hem tarihî dönemler hem yapı gelenek ve türleri açısından zengin bir kültür varlığı birikimine sahiptir. Erken çağlardan başlayarak birçok uygarlığın iyi korunmuş izleri günümüze ulaşmıştır. Mimarlar olarak görevimiz bu değerli mirası daha fazla kayıp olmadan geleceğe aktarmaktır. Kentlerin kimliğinin, belleğinin korunması büyük çabalar gerektirmektedir. Deprem hasarlı kentsel ve kırsal dokuları onarmak, sorunları çözmek, yapıları ayağa kaldırmak için stratejiler belirlemek hayati önem taşımaktadır. İnsanların alışkın oldukları, tarihî yaşatan mekânları yeniden oluşturmak için yoğun çaba harcanması gerektiği açıktır.

Deprem bölgesindeki iller için kültür varlıklarına ait bir veri bankası oluşturulması çalışmaları kolaylaştıracaktır. Yıkılan camilerle ilgili eski rölöveler, fotoğraflar, projeler erişilebilir olmalı ve çizimler derlenmelidir. İnsanların normale dönüşlerinde çevrelerinin iyileşmesi önemli katkı yapmaktadır. Eski kültürel birlikteliğin sürdürülmesi için dayanışma içinde çalışılması, projeleri gerçekleştirmek için kaynak bulunmasına önem verilmelidir.

NOTLAR

[1] Necipoğlu, Gülru, 2010, The Age of Sinan, Architectural Culture in the Ottoman Empire, Londra, s.360.

[2] Mazlum, Deniz, 2011, 1766 İstanbul Depremi. Belgeler Işığında Yapı Onarımları, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.

[3] Ayalon, Yaron, 2020, Osmanlı İmparatorluğunda Doğal Afetler, (çev.) Z. Rona, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, s.201.

Bu icerik 512 defa görüntülenmiştir.