430
MART-NİSAN 2023
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: DEPREMLERLE YÜZLEŞMEK

Acil ve Geçici Barınma ile Kalıcı Konut Sorunsalı Üzerine: Afet, Barınma, Bellek ve Ötesi!

Ali Tolga Özden, Doç.. Dr., ÇOMÜ Mimarlık Bölümü
Melda Açmaz Özden, Dr. Öğr. Üyesi, ÇOMÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

 

6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 10 il ile yüzlerce ilçe ve kırsal yerleşimde ağır hasara neden olan birbiri peşi sıra meydana gelen iki depremin üzerinden henüz bir hafta geçmiş bulunuyor. Afetin acil yardım ve müdahale aşamaları sona ermek üzereyken, telafisi mümkün olmayan kayıpların yaşandığı da büyük bir gerçektir. Bundan sonra ise rehabilitasyon ve yeniden yapım süreçleri başlayacaktır. Bu dönemin de oldukça zor ve sancılı geçeceği aşikar görülmektedir. Gerek afetin boyutları ve verdiği hasar gerekse ortaya çıkan barınma ihtiyacının büyüklüğü bu konuda hızlı ve sağlıklı adımlar atılmasını gerektirmektedir. Bu amaçla da hiç vakit kaybetmeden, kalıcı ve sürdürülebilir çözümler ile bütüncül bir planlama anlayışı ile hareket edilmesi gerekmektedir. Bu yazıda söz konusu yeniden yapım ve rehabilitasyonun birincil önceliği olan barınma sorunu üzerine fikirler geliştirmeye çalışılacak ve afetler karşısında toplumsal belleğin canlı tutulmasını sağlayacak bir öneriden bahsedilecektir. Afet sonrası barınma süreci ise Resim 1’deki gibi özetlenebilir.

Afetin acil müdahale döneminde de barınma çok büyük bir sorun alanıdır. Kahramanmaraş depremleri sonrası ortaya çıkan manzara da bu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. Acil dönemde ihtiyaç duyulan barınma modeli geçmiş afet tecrübelerinde de olduğu gibi çok hızlı afet bölgesine nakli mümkün olan, hızlı kurulabilen ve hafif malzemeler ile barınma birimleri ve alanları oluşturmak olacaktır. Bunun için de bilinen yöntem çadırlardır. Aynı şekilde konteyner tipi acil barınma birimleri de bölgede kurulacaktır. Ancak unutulmaması gerekir ki bu birimler "acil barınma" sorunu için çözüm üretecektir. Bu da çok uzun bir zaman dilimi olamaz. Bir ay veya biraz daha fazla bir süre için kullanılabilecek bu birimler şu anda karşı karşıya kalınan afetin yol açtığı barınma sorununda çok temel bazı ihtiyaçları karşılama kapasitesindedir. Bu ihtiyaçlar da insanları dış koşullardan (soğuk, yağmur, kar, fırtına, rüzgar, toz, çamur vb.) korumak ve bir nebze olsun kendilerini güvende hissetmeleri olarak belirtilebilir. Ancak zaman ilerledikçe ve kalıcı konut süreci uzadıkça (bir yıl ve daha uzun bir zaman dilimi düşünülmeli) acil barınma koşulları yeterli olamayacak, insanların ihtiyaçları artacak, çeşitlenecek ve normal yaşama dönüş için gereken fiziksel, psikososyal, sosyokültürel ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için yetersiz kalacaktır. Afet sonrası travma bozukluğu da ilerleyen zamanlarda daha fazla karşımıza çıkacak bir sorun alanıdır. Bu ve benzeri birçok problemle baş edebilmek için de uzun süre kullanılması mümkün olan yaşama birimlerine ihtiyaç duyulacaktır. (Resim 2)

Afetin üzerinden geçecek bir kaç ay sonunda ise bölgeye "geçici barınma" ya da "geçici konut" olarak nitelenecek birimlerin kurulması gerekmektedir. Bu yapılar ise daha çok prefabrik ve konteyner yapılardan oluşan, içerisinde yaşama, uyuma, mutfak ve banyo-tuvalet birimlerini barındıran yaşam alanları olarak nitelenebilir. Bu birimlerin yerleştirilmesi ile birlikte altyapı ihtiyacı da olacaktır. Bu birimlere hizmet edecek temiz-kirli su sistemleri, kanalizasyon, elektrik hatları gibi temel altyapı hizmetlerinin de inşa edilmesi gerekir. Aynı şekilde geçici konut birimleri bir temel ya da düzeltilmiş zemin üzerine, zemin kotundan biraz yüksekte oluşturulmalıdır. Dolayısıyla geçici birimlerin sağlıklı inşası ve uzun süre kullanımı için de alanda ciddi bir alt ve üst yapı inşaatına gereksinim duyulmaktadır. Bu noktada geçici birimlerin yerleşeceği alanların belirlenmesi de başlı başına bir sorun alanı olacaktır. Çok büyük miktarda geçici konut birimine ihtiyaç olacağı bir gerçektir. Bu birimlerde yüzbinlerce belki de milyonlarca insan yıllar boyu sürebilecek bir yaşam kurma durumuyla karşı karşıyadır. Normal yaşamın sürdürülmesi için bu alanlarda yaşayacak insanların okul (eğitim), sağlık, sosyokültürel ihtiyaçlar, spor alanları, kamu kurumlarına ulaşım, ticari işletmelere ulaşım gibi bir takım kriterleri de sağlıklı bir şekilde taşıması gereken yaşam alanlarına ihtiyaç duyacaktır. (Resim 3-5)

Bu alanlarda ikamet edecek insanların gelir durumu, araç sahipliği, ulaşım alternatiflerini kullanma kapasitesi, engellilik durumları gibi birçok kriterin de planlanması ve buna göre düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Normal yaşama dönüş sürecinde sadece yaşama birimlerinin değil eğitim, kültür ve diğer ihtiyaçların da sağlıklı bir biçimde karşılanabileceği yapılara da ihtiyaç duyulacaktır. Dolayısıyla bu yapıların da geçici konut alanları ile birlikte planlanması, tasarlanması ve inşa edilmesi gerekmektedir. Geçici konut alanlarında hastane, sağlık ocağı, yönetim yapıları (muhtarlık gibi), güvenlik yapıları (emniyet görevlileri için) ve acil müdahale ekipleri için (itfaiye vb.) yapılara ihtiyaç duyulacaktır. Yine onbinlerce geçici konut birimi için alışveriş, pazar yeri gibi alanların da kurulması ihtiyacı oluşacaktır. Özellikle okul çağındaki ve okul öncesi çocuklar için oyun parkları ile çeşitli kurs, eğitim vb. yapılar da düşünülmelidir. Ayrıca ev kadınları ve çalışmayan nüfusun eğitimi ve bilinçlendirilmesi için çeşitli kursların düzenlenebileceği, meslek edinilmesine katkı koyabilecek, sivil toplum bilincinin artırılacağı toplum yapılarına ihtiyaç duyulacaktır.

Yukarıda değinilen hususlar afet sonrası acil ve geçici barınma süreçlerini özetlemeye çalışmaktadır. Bu süreçlerin birbiri içerisine geçeceği ve çok keskin zamanlar ya da süreler ile birbirinden ayrılamayacağı bir gerçektir. Aynı şekilde kalıcı konutların yer seçimi, plan ve tasarım süreçleri ile uygulama süreçleri de başlı başına düşünülmesi gereken ve bütüncül bakış açıları gerektiren bir planlama sorunsalı olarak değerlendirilebilir. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus da hem geçici barınma süreçlerinin hem de kalıcı konut süreçlerinin neredeyse eş zamanlı olarak değerlendirilmesi gerekliliğidir.

Geçici barınma süreçlerinde aynı zamanda doğal yapıya, tarım topraklarına da mümkün olduğunca en az şekilde müdahale edilmeli ve çevresel bozulma yaşanmamasına da dikkat edilmelidir.

Şu ana kadar acil ve geçici barınma süreçlerinin fiziksel yapısı ve uygulama alanlarının genişliği üzerinden ortaya çıkabilecek genel bir takım sorun alanlarına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Bu süreçlerin önemli iki ayağı ise finansal kaynak oluşturulması ve lojistik sorunlarıdır. Yaşam birimlerinin üretimi, alana taşınması (mobilizasyon), kurulması ve kullanım sonrası sökülerek yeniden kullanıma kazandırılması için depolanması (de-mobilizasyonu) önemli problem alanlarıdır ve maliyeti arttıran etkenlerdir. Tüm bu süreçlerin hassasiyetle değerlendirilerek planlanması gerekmektedir. Bu sebeplerle zaman sorununu da göz önüne alarak, lojistik ve finansal açılardan kaynakları daha etkili ve verimli kullanabilmesine olanak verecek stratejik bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır.

Geçici barınma ve kalıcı konut süreçlerinin birlikte değerlendirilerek yürütülebileceği, oluşturulan geçici yaşam birimlerinin kalıcıya dönüştürülebileceği, esnek yaşam alanları oluşturulmasına imkan veren bir alternatif planlama ve tasarım modeli olamaz mı? Dolayısıyla acil ihtiyaçlara göre ve geçici mantığı ile oluşturulacak birimler depreme dayanıklı, hızlı üretilebilen ve esnek bir yapım sistemi (kullanıcı profili ve ihtiyaçlarına göre şekil alabilen) ile daha sonrası kalıcı konut olarak da kullanılabilecek bir planlama ve tasarım bakış açısı oluşturulabilir. Böylelikle geçici barınma için ayrı, kalıcı konutlar için ayrı bir yer seçimi ve maliyet de oluşmaz. Dünyada farklı ülkelerde benzer çalışmalar ve uygulamalar bulunmaktadır. Japonya ONAGAWA afet sonrası yerleşimi buna örmek olarak verilebilir. Bu noktada önemli olan bilim dünyasının, akademinin, kamu kurumlarının, özel sektörün, yerel yönetimlerin ve STK'ların yer aldığı bu alanda ivedilikle ve öncelikle fikir üretilmesi için toplantılar düzenlenmesi, atölye çalışmaları yapılması ve hızlı bir şekilde harekete geçilmesi gerekmektedir.

Japonya'da 2011 yılında meydana gelen Büyük Toohoku Depremi ve Tsunamisi sonrası ortaya çıkan konut ihtiyacına yönelik olarak Onagawa'da üretilen geçici barınma alanı bir örnek olarak sunulmuştur. Her ne kadar geçici olarak değerlendirilse de bu alanın kalıcı konutlara dönüştürülmesi potansiyeli de güçlü bir biçimde dile getirilmiştir. (Resim 6-8)

Kalıcı konut alanında yaşama birimlerinin yanında toplumun farklı ihtiyaçlarına yönelik birimler de benzer bir tasarım ve üretim yaklaşımı ile oluşturularak alana yerleştirilmiştir. (Resim 9)

Konut ve diğer donatı birimlerinin arasında geniş bir meydan alanı bırakılarak özel günlerde, kutlamalarda toplumun bir arada olacağı geniş kamusal alanlar da oluşturulmaya çalışılmıştır. (Resim 10)

Yukarıda örnekleri verilen alana ait fotoğraflarda da görülebileceği üzere sosyomekânsal yeniden üretim süreci gerçekleştirilmeye çalışılmış ve kullanıcıların sadece geçici bir süre için barınma ihtiyaçları değil sürekli bir yaşam sürebilecekleri altyapı ve donatılar ile zenginleştirilmiş bütüncül bir yaşam alanı ya da mahalle oluşturulma çabasına girilmiştir.

Yaşam alanının uygulama süreçlerinde de yapım teknolojisi ve yönteminde tercih edilen modüler yaklaşım ile hafif, depreme dayanıklı, aile profiline ve büyüklüklerine uygun olarak üretilebilecek esnek modüller tasarlanmıştır. Alandaki iş gücü ve zaman açısından da tasarruf sağlayacak bir model düşünülerek lojistik ve finansal sorunlara da çözümler oluşturulmaya çalışılmıştır. (Resim 11-13)

Belirtilmesi gereken ve aciliyeti olan bir önemli konu ise toplumsal belleğin canlılığının korunması konusudur. Afet sonrası toplumsal farkındalık en yüksek noktaya ulaşmaktadır. Depremin etkilediği bölgelerin dışında yaşayan ve farklı kentlerde bulunan birçok insan da şu anda korku ile yaşadıkları yapıların deprem güvenliğini sorgulamaktadır. Ancak geçmiş tecrübelerimiz gösteriyor ki afetin üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra bu bilinç seviyesi düşmeye başlamakta ve sonunda afetler konusunda toplum farkındalığı azalmaktadır. Ta ki bir sonraki depreme ya da afete kadar! İşte bu noktada toplumsal belleği hep tazelemek ve bilinç seviyesini yüksek tutmak için de çeşitli uygulamalara ihtiyaç bulunmaktadır. Eğitimin sürekliliği bunlardan bir tanesidir. Eğitimin sürekliliğini sağlamak için görsel ve işitsel hafızayı canlı tutacak araçlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu araçlardan bir tanesi de “müze” anlayışıdır. Geçmişte yaşanan afet gibi toplumsal bellekte yeri olan önemli olaylar bu afete yönelik olarak tasarlanmış bir hatırlatma mekânına dönüştürülerek özellikle gelecek nesiller için sürekli eğitime önemli bir katkı sağlayacaktır. Afet bölgesindeki uygun noktalarda tespit edilen bazı enkazlar, özellikle afetin boyutlarını tüm açıklığı ile ortaya konan bazı sembolik yapılar kaldırılmamalı, yerinde korunmalı ve bu yapıların çevresine “afet ya da deprem müzesi” inşa edilmelidir. Böylelikle insanlar, öğrenciler her yıl bu müzeyi ziyaret ederek hatalı insan davranışlarının sonucunun nasıl afete dönüştüğünü hatırlamalı, görmeli ve tecrübe etmelidir. Bu sebeple müzeye dönüştürülebilecek yapı ya da yapı toplulukları tespit edilmeli ve bölgesel bir afet müzesi oluşturulması için çalışılmalıdır. Aynı şekilde toprakta yani zeminde oluşan deprem kırıklarından da uygun olan bir kısmı korunmalı ve burası da bir müzeye dönüştürülmelidir. Fay nedir, fay hattı nedir, fay kırığı nasıl oluşur diye kitaplarda verilen eğitimin daha da kalıcı hale gelmesi sağlanmalıdır. Bazen tek bir resim ya da tek bir örnek bina enkazı milyonlarca kelimenin anlatabileceğinden çok daha fazla şey anlatır ve hafızalarda yer eder. (Resim 14, 15)

SONUÇ YERİNE

Acil barınma sonrası süreçler olan geçici ve kalıcı konut süreçlerinin birlikte değerlendirilmesi, bütüncül bir yaklaşım geliştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte bundan sonra ülkemizde benzer afetler olmadan önce tehlikeli bölgelerde hem risk azaltma çalışmaları ivedilikle gerçekleştirilmeli hem de olası afetler sonrası ortaya çıkabilecek barınma sorununa yönelik uygulanabilecek planlama ve tasarım çalışmaları her kent için hazırlanmış olmalıdır. Kırsal alanlarda üretilecek yapıların da kırsalın karakterine uygun, bölgenin kültürünü koruyacak ve geleneksel konut dokusunu bozmayacak şekilde tasarlanmalıdır. Kırsalın da betonarme binalarla yutulmasının önüne geçilmeli, yörenin karakterini yansıtan ve kullanıcıların ihtiyaçlarını gözeten mimari kimliği korunmalıdır.

Ülkemizin sahip olduğu kısıtlı finansal kaynakları daha akılcı ve sürdürülebilir olarak kullanmamız elzem görünmektedir. Dolayısı ile elimizdeki kaynakları daha verimli ve kalıcı, sürdürülebilir projelere kanalize etmek, betonarme yapı modeli yerine bir alternatif üretmek ve artık herkes için erişilebilir yaşam alanları ile mekânı hoyratça kullanan mevcut yapı üretim anlayışının önüne geçecek, kaynakları koruyacak sosyomekânsal anlamda sürdürülebilir bir modele geçilmesi kesinlikle gereklidir. Kentlerimizi betonarme apartman bloklarının esaretinden kurtaracak, daha fazla açık ve yeşil alan oluşturmaya imkan verecek, afetler karşısında dirençli kentsel alanlar oluşturulması için bu felaketi bütüncül bir çözüm şansı olarak değerlendirmemiz gerekmektedir.

Toplumsal farkındalığın en yüksek olduğu bu dönemde belleğin canlılığını korumak için önerilen afet müzesi anlayışı uygulanmalıdır. Yaşam boyu öğrenme ve eğitim modellerine uygun olarak afetler konusundaki toplumsal belleği ve farkındalığı artıracak görsel ve işitsel araçların yer aldığı bir afet müzesi önemli katkılar koyacaktır. Unutmamalıyız ki aslında iki deprem arasında bir zaman diliminde yaşıyoruz. Riskleri azaltmalıyız ve hazırlıklı olmalıyız.

Bu icerik 608 defa görüntülenmiştir.