356
KASIM-ARALIK 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • İstanbul
    Murat Belge, Prof. Dr., Bilgi Üniversitesi

  • İstanbul Dekorlaşıyor
    Çiğdem Şahin, Fener-Balat-Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracıların Haklarını Koruma Derneği (FEBAYDER) Genel Sekreteri, İstanbul S.O.S Oluşumu Kurucu Üyesi

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: KÜRESELLEŞEN İSTANBUL

Küresel İstanbul Tahayyülünün Eleştirisi

Erbatur Çavuşoğlu, Yrd. Doç. Dr., MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Murat Cemal Yalçıntan , Doç. Dr., MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

1800’lerden beri toplumsal ve mekânsal olarak hemen hemen her çeyrek yüzyılda bir büyük değişimler yaşayan İstanbul, yukarıdan kurulan bir küreselleşme tahayyülünün etkisiyle bir kez daha toplumsal ve mekânsal olarak dönüşürken, kentte şimdiye kadar benzeri görülmeyen yeni bir sınıf haritası oluşuyor. Bu yazıda, bu küreselleşme tahayyülünün bir eleştirisi yapılacaktır.

Küresel Akışlar Açısından Bir Değerlendirme

Küresel İstanbul, liberal, sosyal demokrat, İslamcı, muhafazakar tüm iktidarların muhalefetteyken eleştirdikleri, iktidardayken ise çeşitli nüanslarla paylaştıkları bir vizyon oldu. (1) 1990’lı yıllar “İstanbul’u satmalı mı?” sorusu yanıtlanmaksızın “İstanbul’u nasıl satmalı?” tartışması ile geçti. (2) 2000’li yıllar ise bu vizyon doğrultusunda uygulamalara sahne oluyor. Merkezî ve yerel yönetimin İstanbul vizyonu küreselleşme söylemine paralel ilerliyor ve çoğu zaman küresel aktörler süreçte yer almasa da İstanbul “küreselleş(tirili)yor”.

Peki, hakikatlerden ziyade söylem üzerinden, yukarıdan bir proje olarak gerçekleştirilen bu proje ve bağlı uygulamaları İstanbul’un hakiki bir küreselleşmeyi tecrübe ettiği anlamına geliyor mu? İstanbul’a özgü hakiki bir küreselleşmenin koşulları tartışılmadığından bunu yanıtlamak zor; yine de literatürde yer alan küreselleşmeyi parçalama, anlama ve ölçme girişimlerinden (3) –çoğunlukla yalnızca kapitalizm üzerinden okunabilseler de- faydalanabiliriz bir yanıt oluşturmak adına…

Appadurai (4) (1990) sürecin kolayca algılanabildiği ve ölçülebildiği bir parçalama girişiminde küreselleşmeyi akışlar üzerinden açıklamayı tercih eder ve beş akış tanımlar: İnsan, teknoloji, finans, medya ve düşünce akışları. Daha sonraki yıllarda Knox (5) (1995), bu akışlara bir altıncısını ekler: Mal akışları. Küresel bir kentte bu akışların çeşitliliğinin, niteliğinin ve oranlarının yüksek olması esastır. (6) Küreselleşmeyi, akışların çoğul ve çok yönlü/akıllı ilişkisellikleri temelinde tanımlayacak olursak (7), küresel özellikler göstermesi gereken kentlerin sözkonusu akışlarla ilişkisinde öncelikle bu akışların her birini oluşturan alt akışların bir kombinasyonunun var olması, sonra kentin bu akışlar için hem üretici ve dağıtıcı hem de alıcı ve tüketici olması beklenir. Bu akışlar hem nicelik, nitelik ve çeşitlilik, hem de yön ve kapsam bakımından değerlendirildiğinde, İstanbul’un zaman zaman bölgesel roller üstlense de kesin olarak küresel bir düğüm noktası olmadığı görülecektir.

İnsan akışları açısından bakacak olursak, İstanbulluların büyük çoğunluğu için bırakın yurtdışına çıkmayı, Taksim’e çıkmak bile mümkün değildir. İstanbul’da yaşayan Batılı ülkelerden gelen yabancıların kent nüfusu içindeki oranının 2000 yılında % 0,6 seviyesinden 2007’de % 2’lere doğru ilerlediğini –ki bu ilerlemede kayıt altına alınmanın payı büyük, nüfus içindeki toplam yabancı uyrukluların oranının marjinal kaldığını, bu oranın Londra, Brüksel, Paris, Amsterdam gibi kentlerde kimi zaman % 50’lerin üzerine çıktığını, geçici insan akışlarında da çoğunluğun turist, öğrenci, mülteci ve tüccar akışlarından oluştuğunu ve bunların da küresel kentlerle karşılaştırılamayacak seviyelerde olduğunu biliyoruz. (8) 2009 tarihli İstanbul Çevre Düzeni Planı Raporu’nun “Nüfus Yapısı” ve “Göçler” başlıklarında, yabancı uyruklu nüfusa dair herhangi bir değerlendirme bulunmaması, İstanbul’un domestik karakterli bir kozmopolitan yapı sergilediğinin açık bir göstergesi.

Bilgi ve teknoloji akışları konusunda, İstanbul’un mevcut toplumsal yapısı ile yetersiz bir üretici olduğu, dışarıya hemen hiçbir yenilik gönderemediği, bu anlamda küresel bilgi ve teknolojilere katkısının son derece sınırlı olduğu, üstelik bu havuzdan da yeterince faydalanamadığı söylenebilir.

Kültür ve imaj akışları açısından da benzer bir tablo bulunduğu, genellikle tüketim kültürüne uygun ana damar akışların sözkonusu olduğu, marjinal kültürel akım, düşünce, yaşam biçimi ve imajların, totaliter rejimlere, genel geleneksel düşünme biçimlerine takıldığını ya da ancak büyük mücadeleler sonucu kendilerine nişler yaratabildiğini söylemek mümkün.

Mal akışlarında yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli ürünlerin dışarıdan kente doğru olduğu, İstanbul’dan dışarı doğru giden düşük katma değerli, emek yoğun ürünlerin ve İstanbul’un üretici değil aracı olduğu malların çoğunlukta olduğu söylenebilir.

Yine İstanbul’un diğer akışlardaki ve genel itibarındaki dezavantajlar nedeniyle önemli ayrıcalıklar ve garantili kazançlar sunmadıkça sermayeyi çekmekte zorlandığı görülmektedir. İstanbul merkezli sermayenin dış yatırımları ise genel olarak küçük ölçeklidir ve küresel olmaktan çok ağırlıkla Ortadoğu ve Kafkasya hinterlandına yöneliktir.

2000’li yıllarla birlikte sayıları hızla çoğalan lüks oteller, alışveriş merkezleri, okullar, bankalar, markalar, yabancı yatırımlar İstanbul’un küreselleştiği yanılsaması yaratabilir. Ancak hemen hemen bütün küresel akışlar açısından İstanbul’un nitelik, nicelik ve çeşitlilik bağlamında sınırlarının olduğu, yetersiz bir üretici ve dağıtıcı, kısıtlı bir alıcı ve tüketici olarak karşımıza çıktığı, küreselleşme bağlamında sözü edilen küresel hizmet ve etkinliklerin kent nüfusunun büyük çoğunluğu için erişilemeyen ve bu anlamda pek de bir anlam taşımayan nitelikte olduğu, İstanbul nüfusunun çok az bir kısmının küresel müşteri tanımına uyduğu söylenebilir.

Yerel ve Merkezî İktidarların Müdahalesi

Bu tespitin muhtemelen farkında olan merkezî ve yerel yönetimlerin özellikle 2000’li yıllarla birlikte İstanbul’da küresel kapitalizmi olanaklı kılacak iklimi yaratmaya ve müşterilerini arttırmaya dönük yukarıdan proje ve uygulamalarına şahit oluyoruz. Genel olarak yaşama alanlarımızın ve çalışma alanlarımızın rasyonalizasyonu, modernizasyonu ve küresel kapitalizmin mantığı ile uyumlandırılması üzerine kurgulanan bu proje ile İstanbul’da 1990’lı yılların ortalarına kadar sosyal devletin sunamadığı olanakların bunlardan mahrum topluluklar tarafından ve genelde enformellik üzerinden gerçekleştirildiği toplumsal denge dönemi sona ermiştir. (9)

Yeni İstanbul’un nüfus projeksiyonu yalnızca kantitatif değil, kalitatif olarak da küresel kapitalizme uyum üzerinden değerlendirilmektedir ve bu çerçevede ekonominin ve mekânın yeniden kurgulanması gerekir. Bu çerçevede enformel ekonominin giderek formelleşmesi, sanayi işgücünün hizmet sektörü çalışanına dönüştürülmesi ve bu bağlamda kentte sanayisizleşmenin sürdürülüyor olması, yine buna paralel olarak sanayi alanlarının ve sanayi çalışanlarının yaşam alanlarının dönüşümü ve kamusal ortak kullanım alanlarının giderek dışlayıcı, güvenlikli, kontrollü yarı kamusal/özel alanlar haline getirilmesi parça parça gerçekleştirilmektedir ve vurgulanması gereken bütün bu sürecin aslen küreselleşme sürecinde güçten düştüğü öngörülen ulus-devletin bir projesi olarak gerçekleştirildiğidir. (10)

Diğer yandan, Tekeli’nin (11) (2001) “Türkiye’de planlama, aydınlanma çocuğudur, bir modernleşme projesidir, ancak bu projeden tavizler verilmek zorunda kalınmıştır; gecekondu, dolmuş, işporta ile somutlaşan kentsellik bu tavizlerle açıklanabilir” tespitinde yer alan tavizlere bu dönemde son verilmiş; 2000’li yıllarla birlikte planlama toplumsal denge üzerine kurulu sistemi yoketmenin, büyüme politikalarının (12) ve yeni modernleşme hareketinin en önemli aracı haline gelmiştir.

Bu çerçevede, öncelikle İstanbul’un üst ölçek planı niteliğindeki 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ve bu plana paralel geliştirilen ya da yapım sürecini biçimlendiren alt ölçek plan ve projeler İstanbul genelinde bir sektörel dönüşüm öngörmekte ve sanayisizleşmeyi desteklemekte, yoksulların ve işçi sınıfının yoğunlaştığı sanayi (ve rezerv) işgücü alanlarının çok daha düşük yoğunluklu olarak ve genelde ofis gelişmeleri ve lüks konut alanları şeklinde yeniden oluşturulmasını teşvik etmekte, yarı kamusallaşan alanları, alışveriş ve eğlence merkezleri, gelişen fuar ve kongre turizmleri ile sanayisiz, hizmet ağırlıklı bir ekonominin işleyişini sağlayacak insan profilini hedeflemektedir. Son derece ayrıcalıklı yetkilerle donatılmış olan TOKİ ile kentsel alanı ve kentsel hayatı dönüştürmek mümkün hale gelirken, bu sürecin sınıfsal sonuçları olmuş, mekân üzerinden sermaye birikimi sağlanmış (13), bu birikimden en çok yeşil sermaye olarak adlandırılan AKP’ye yakın kesim yararlanmış ve yeni bir sermaye sınıfı yaratılmıştır. (14)

Mekânın Yeniden Üretimi Bağlamında Sermaye Birikimi

Enformelliğin formelleşerek kurumsallaşmanın inşa edildiği ve ekonominin işleyişinin rasyonelleştiği bu süreçte inşaat sektörü ciddi bir dönüşüm içerisindedir. 1980’lerde müteahhitlik ve yapsatçılık üzerine kurulu sektör yapısı 1990’lardan itibaren kurumsal, örgütlü ve büyük ölçekli bir şekilde yeniden yapılanmakta ve uluslararası niteliği de olan bir gayrimenkul piyasası oluşmaktadır. Henüz büyük ölçekli altyapı inşaatlarında uluslararası sermaye ile yarışabilir düzeyde olmayan bu sektörün ilgi alanı da giderek değerlenen kentsel araziler üzerindeki rantı çoğaltmanın ötesine geçememektedir. Tabi, yüksek kâr marjlarına alışmış sektörün sosyal konut ve kentsel ortak kullanım alanları üretiminde etkin olması ya da dönüşüm alanlarında yaşanan mağduriyetleri gidermesi beklenemez. Bu düzenleyici rolü kamunun üstlenmesi gerekir. 2000’li yıllarla birlikte yetkileri olağanüstüleşen ve iktidarın belki de en önemli uygulama aracı, ekonomide inşaat sektörü üzerinden büyümenin motoru haline gelen TOKİ’nin devreye girdiği nokta da budur.

2010 itibariyle TOKİ’nin İstanbul’da 153 farklı bölgede 85.192 konut ürettiğini görüyoruz. Bu rakamdan fazlası şu an inşaat halinde. Yani 10 yıl içerisinde İstanbul konut stokunun yaklaşık % 8’ini oluşturan TOKİ, belediyelerden ele geçirdiği planlama ve uygulama yetkileri ile çalışma alanları olmayan uydu kentler kuran ve genel olarak küresel kent için niteliksiz bulunan ve küresel müşteri haline gelemeyecek nüfusu bu alanlara taşıyan yeni modernleşme projesinin en önemli kurumu olarak karşımıza çıkıyor. (15) (Resim TOKİ)

TOKİ’nin oluşturduğu yeni konut arzı ile kent merkezine yönelik talep baskısının azalması, dolayısıyla merkezdeki arazi değerlerinin kontrol edilebilir hale gelmesi beklenirken, İstanbul’un bir yandan da kentsel arazi değerlerini arttırabiliyor olması, piyasanın dengeyi bulamaması, bulma niyetinin olmaması ve kontrol edil(e)memesi, kent merkezinde dönüşüme konu alanlardaki toplumsal anlaşmanın bozulması ile doğrudan ilişkilidir. Bu anlamda İstanbul’da yaşananları şu şekilde özetlemek mümkün: Küreselleşme kendiliğinden gerçekleşmeyince, devletin planlama ve TOKİ üzerinden sürece müdahalesi ve bir anlamda yeni bir modernleşme hareketini başlatması kaçınılmaz hale gelmiştir. Gayrimenkul sektöründe yaşanan yeniden yapılanma ve TOKİ’nin giderek artan yetkileri kentteki ikili yapının kutuplaşmasına ve ayrışmaya neden olacak şekilde ilerlemekte, süreç kentsel ve kamusal mekâna sınıfsal bir el koyma olarak okunmaktadır.

Mekân politikası reel zenginliği düzenleyemeyen ve adil dağıtamayan devlet için her zaman bir ikame politikası olarak işlev görmüştür. İstanbul özelinde, 1980 öncesi kentli tüketici orta sınıfın oluşması için kentsel toprağın işgaline sessizce onay verilirken, 1980 sonrası yaşanan eşitsizlik ve yoksullaşma, imar afları ve dağıtılan imar hakları ile katlanılabilir hale getirilmeye çalışılmıştır. (16) Özal dönemindeki imar afları, özellikle toplumun kaybeden kesimlerinin barınma alanlarına hukuki meşruiyetin yanı sıra 4 kata kadar imar izni vererek ciddi bir dolaylı gelir transferi sağlamış, bir nevi toplumsal çimento işlevi görmüştür. Bir anlamda, emekçi sınıflar ve dezavantajlı toplum kesimlerine tavizler verilerek sistem tadil edilmiştir. Bu dönemde, bir yandan da, bireyler, sermaye grupları, bizzat yerel yönetimler ve merkezî hükümet birimleri için çeşitli yatırımlar aracılığıyla mekân üzerinden gelir artırmak/yaratmak temel bir stratejiye dönüşmüştür. Bu strateji için kentsel gelişmenin önceden satın alınan arazilere doğru yönlendirilmesi, ilgili mevzuatın zorlanması ve kentsel toprağın ayrıcalıklı imar haklarıyla donatılması türünden spekülatif yöntemler seçilmiştir.

2000 sonrasında ise yeni modernleşme girişimi olarak ifade ettiğimiz akılcılaşma ve kapitalistleşme sürecinde mekânın yeniden üretimi ve dağıtılmasında farklı bir aşamaya gelindiği söylenebilir. Güçlü yerel ve merkezî iktidar meşruiyetine dayanarak mekânın yeniden üretiminin yasal mekanizmaları devreye sokulmaya başlanmıştır. 2004 yılındaki 2985 sayılı Kanun ile TOKİ’nin yeniden yapılandırılması ve yetkilerinin aşırılaştırılması (17), 2005 yılındaki 5366 sayılı Kentsel Yenileme Kanunu (18), 2005 yılındaki 5393 no’lu Belediye Kanunu’nu, dönüşüm mevzuatı, 6831 sayılı Orman Kanunu uyarınca orman alanı sınırlarından çıkarılan alanlara ilişkin 2B uygulamaları, ÇDP gibi yasallaştırılmış planlama araçlarıyla kentsel mülkiyetin el değiştirmesinin yeni yolları açılmıştır. Bu şekilde, bir yandan dönemin mantığına uygun yeni sermaye grupları yaratılırken diğer yandan birçok mahalle zorla yerinden edilme süreçleriyle karşı karşıya bırakılarak kentteki ayrışma ve kutuplaşma derinleştirilmiştir.

Mekânı Savunmak

Kapitalizmin başarısının mekânı yeniden üretmek olduğu önemli bir tespit. (19) İstanbul’daki bu süreç büyük toplum kesimlerini karar mekanizması dışında bırakarak, çoğunlukla onları bilgilendirmeye bile gereksinim duymayan totaliter bir nitelikte yaşanıyor. Yapılan planlar ve alınan kararlar küresel İstanbul’u ve bu küresel kente uygun yeni kullanıcı profilini hedeflerken, bu hedefine sanayinin taşınmasına bağlı olarak önemli bir nüfusu kent dışına transfer ederek ulaşmaya çalışıyor. Murat Güvenç’in İstanbul’un uzamsal DNA’sını ölçme girişimleri, mavi yakalıdan beyaz yakalılara dönüşen bazı mahalle profilleri ortaya koyuyor. Bu mahallelerde yaşanan sektörel dönüşüm, işgücünün kalifiye hale gelmesiyle değil mülkiyet el değiştirmeleri üzerinden okunabilir. Kentsel dönüşüm projelerinin de bu el değiştirmelerin toplulaşmasına yönelik geliştirildiğini vurgulamak gerekiyor.

2000 sonrasına atfettiğimiz bu yeni modernleşme, akılcılaşma, kurumsal kapitalistleşme süreci toplumun büyük bölümü için radikal dönüşümler öngördüğünden yerel bir dirençle karşılaşması şaşırtıcı değil. (20) Zira kentsel dönüşüm süreçleri sadece yaşama alanını değil, konut tipolojisinden yaşama alışkanlıklarına, iş yaşamından istihdam yapısına, kamusal alan kullanımından gündelik hayata herşeyi dönüştürürken olumsuz sınıfsal sonuçlar üretiyor. Yerelin direnci bu noktada küreselleşmeye, modernliğe, akılcılığa ya da kapitalistleşmeye karşı bir hayatta kalma, durumunu sürdürme ve savunma stratejisinden kaynaklanıyor. Bu noktada mekânı, aşılan, fethedilen bir uzam olarak gören iktidar ve sermaye ile kendi yaşam pratiklerini bir anlatı gibi mekânın ruhuna ve tarihselliğine kazıyan yerellikler arasında (21) sağlıklı bir çatışma başlıyor.

Muhalif hareketlerin mekânı savunurken kullanım değerini ve mekânsal kalite kadar ekonomik ve toplumsal gelişmeyi ön plana çıkaran, yerel topluluğun yerinden edilmemesini, yerelde yeni eşitsizlikler ve mağduriyetler üretilmemesini garanti eden, örgütlülüğü ve mekânın total olarak sahiplenilmesini artıran, karşı hegemonik bir söylem kurarak meşruiyet artıran bir strateji kurması gerekiyor. Muhalif hattın içerdiği çeşitlilik ve farklılıklar düşünülünce (22), bu sıralananları yapabilecek ve zaman içerisinde özgürleştirici bir pratik ve örgütlenme haline gelebilecek kapsayıcı ve güçlü bir karşı çıkışın da [1970] bugünün koşullarında ancak radikal demokrasi (23) çizgisi üzerinden başlatılabileceği görülüyor.

NOTLAR

1. Bora, 1997.

2. Keyder, 1993.

3. Literatürdeki farklı denemeler ve olası İstanbul anlatıları için bakınız: Yalçıntan, 2005.

4. Appadurai, 1990.

5. Knox, 1995.

6. Held, 1997.

7. Yalçıntan, 2005.

8. Strutz, 2008.

9. Toplumsal dengenin nasıl kurulduğuna ilişkin detaylı bir çalışma için bakınız: Çavuşoğlu, 2004.

10. Bakınız: A. Thornley ve P. Newman, 2002. Bu konuda yaptıkları bir çalışmada, küreselleşmenin kendiliğinden gerçekleşemediği coğrafyalarda bir ulus-devlet projesi olarak gerçekleştirildiğini açıklamaktadır.

11. Tekeli, 2001.

12. Planlama üzerinden gerçekleştirilen büyüme ekonomisine yönelik kararlara ve büyüme koalisyonlarına yönelik detaylı bir çalışma için bakınız: Yalçıntan, Thornley, 2007.

13. Mekân üzerinden yaratılan yeni sermaye birikim süreçleri çeşitli çalışmalarında D. Harvey tarafından detaylı bir şekilde ele alınmaktadır: Harvey, 1989a; 1989b; 1996; 1997.

14. Türkiye’de her dönemde özellikle inşaat sektöründe iktidara yakın kesimlerin sermaye biriktirdiği, AKP iktidarında da dönemin zenginlerinin yaratıldığı, bu şirketlerin birçoğunun 20 yıldan kısa bir süre içinde Türkiye’nin en büyük inşaat şirketleri arasına girdiği bilinmektedir: Gürek, 2008.

15. Bu modelinin öncüsü sayılabilecek Belediye Şirketi KİPTAŞ’ın da son 15 yılda 50 bin civarında konut ürettiğini hatırlamak gerekiyor.

16. Türkiye kentleşmesi ve imar afları üzerinden detaylı bir okuma için bakınız: Çavuşoğlu, 2004.

17. 05.05.2004 tarihli bu kanun ile Arsa Ofisi’nin kapatılmasının ardından elindeki arazi stokunun 16,5 milyon m²’den 194 milyon m²’ye çıkması ve ayrıcalıklı kamulaştırma ve plan yapma yetkilerine ulaşması sonucu TOKİ, kuruluş amacı dışına çıkarak, ülkedeki en önemli planlama kurumu haline gelmiştir.

18. 16.06.2005 tarihli ve tam adı “Yıpranan Tarihî ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun” olan yasa sonuçları itibariyle bir yerinden etme aracına dönüşmüştür.

19. Harvey, 1997; Urry, 1999.

20. Bu konuda daha detaylı bir değerlendirme için bakınız: Yalçıntan ve Çavuşoğlu, 2009.

21. Massey, 2005.

22. Kiracı-mülk sahibi, zengin-fakir, eski-yeni, modern-geleneksel, Sünni-Alevi, demokrat-tutucu, sağcı-solcu, solcu-daha çok solcu gibi birçok farklılığın küçük bir yerel toplulukta bile hiyerarşi ve tahakküm yarattığı, bunun da dayanışmacı, sürdürülebilir bir yerel topluluk hayatı kurma açısından büyük dezavantajlar ürettiği söylenebilir. Bütün bu farklılıkların ortaklaşabildiği nokta ise yaşama alanlarımızı savunmaktır. Güçlü bir muhalefet ancak bu ortaklaşma üzerinden eritilen farklılıklarla mümkündür.

23. Mouffe, 2006.

KAYNAKLAR

  • Appadurai, A. 1990, “Disjuncture and Difference in the Global Economy”, Global Culture: Nationalism, Globalization and Modernity, (ed.) M. Featherstone, Sage Publications, Londra, ss.295-310.
  • Bora, T. 1997, “Türk Sağının İstanbul Rüyaları”, Mediterraneans 10, İstanbul Special Issue, sayı: Sonbahar 1997.
  • Çavuşoğlu, E. 2004, Hegemonik Bir Süreç Olarak Türkiye Kentleşmesi, MSGSÜ, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul.
  • Freire, P. 1970, Pedagogy of Oppressed, Continuum, Londra.
  • Gramsci A. 1973, Prison Notebooks, Lawrence & Wishart, Londra.
  • Gürek, H. 2008, AKP’nin Müteahhitleri, Güncel Yayıncılık, İstanbul.
  • Hardt, M. ve A. Negri, 2001, Empire, Harvard University Press, Massachusetts.
  • Harvey, D. 1989a, “From Managerialism to Entrepreneurialism: The Transformation in Urban Governance in Late Capitalism”, Geografiska Annaler, sayı:71 B (1), ss.3-17.
  • Harvey, D. 1989b, The Condition of Postmodernity, Blackwell, Massachusetts.
  • Harvey, D. 1996, Justice, Nature and The Geography of Difference, Blackwell, Oxford.
  • Harvey, D. 1997, “Contested Cities: Social Process and Spatial Form”, Transforming Cities: Contested Governance and New Spatial Divisions, (ed.) N. Jewson ve S. MacGregor, Routledge, Londra, ss.19-27.
  • Held, D., McGrew, A. ve diğ. 1997, Global Flows, Global Transformations: Concepts, Theories and Evidence, Polity Press, Cambridge.
  • Keyder, Ç. 1993, Ulusal Kalkınmacılığın İflası, Metis Yayınları, İstanbul.
  • Knox, P.L. 1995, “World Cities in a World System, World Cities in a World System, (ed.) P.L. Knox ve P.J. Taylor, Cambridge University Press, Cambridge, ss.3-20.
  • Massey, D. 2005, For Space, Sage Publications, Londra.
  • Mouffe, C. 2006, The Return of the Political, Verso, Londra.
  • Newman, P. ve A. Thornley, 2002, “Globalisation, World Cities and Urban Planning: Developing a Conceptual Framework”, Planning in a Global Era, (ed.) A. Thornley ve Y. Rydin, Ashgate, Londra.
  • Sassen, S. 1991, The Global City; New York, London, Tokyo, Princeton University Press, New Jersey.
  • Sassen, S. 1994, Cities in a World Economy, Pine Forge Press, California.
  • Strutz, J. 2008, Inventing the Authentic – Expatriates in Beyoğlu, Urbino University, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Urbino.
  • Tekeli, İ. 2001, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Kitabevi, Ankara.
  • Urry, J. 1995, Consuming Places, Routledge, Londra.
  • Yalçıntan, M.C. 2005, Globalisation, Politics and Planning Decisions: A Case Study of Koç University in İstanbul, LSE, yayımlanmamış doktora tezi, Londra.
  • Yalçıntan M.C. ve A. Thornley, 2007, “Globalisation, Higher Education and Urban Growth Coalitions: Turkey’s Foundation Universities and the Case of Koç University in Istanbul”, Environment & Planning, sayı:25/6, ss.822-843.
  • Yalçıntan, M.C. ve E. Çavuşoğlu, 2009, “Kentsel Dönüşümü ve Kentsel Muhalefeti Kent Hakkı Üzerinden Düşünmek”, Mimarist, sayı:33.

Bu icerik 4914 defa görüntülenmiştir.