YAYIN DEĞERLENDİRME
Tasarım – Mekân – Kültür Bağlantıları
Emine Onaran İncirlioğlu, Doç. Dr., Mimar, Antropolog, Bilkent Üniversitesi
Mısırlı mimar Hasan Fethi’nin “yerel bilgi” ve “yerel mimarlık” araştırmalarından önemli bir deneyimini aktardığı ve ilk kez 1969’da yayımlanan kitabı, Katılımcı Mimarlık adı ile Türkçede Mimarlar Odası Yayınları arasında yayımlandı. Toplum ve mimarlık ilişkilerinin kurulması yönünde bir deneyimi aktaran kitap, günümüzün “sürdürülebilir planlama” tartışmaları ile de örtüşüyor.
Katılımcı Mimarlık, Mısırlı mimar Hasan Fethi’nin 1969’da yayımlanan, çeşitli başlıklarla Fransızcaya (1970) ve İngilizceye (1973) de çevrilen kitabının Türkçesi. “Prelüd”, “Koro”, “Füg” ve “Son” başlıklı dört bölüm ile kavramsal ve teknik ayrıntıları kapsayan eklerden oluşuyor. Daha önce Prelüd, Yıldız Salman tarafından kısaltılarak çevrilmiş. (1) Çeşitli mimarlar, örneğin Uğur Tanyeli, Suha Özkan ve Atilla Yücel, çalışmalarında Hasan Fethi’ye değinmiş. (2) Ancak, Fethi Türkiye’de pek ilgi görmemiş. Bu yapıtı da bütünüyle, ancak yayımlandıktan kırk yıl sonra, Serpil Özaloğlu’nun çevirisi ile 2010 yılında Türkçeye kazandırılmış. Elinizdeki yazı kitabın genel tanıtımından çok, Hasan Fethi’nin, mekân ve tasarım ile kültürü nasıl bütünleştirdiğine odaklanıyor. (3)
Hasan Fethi, “geleneksel yapı malzemesinin ve inşa yönteminin modern mimarların kullanımı için son derece uygun olduğuna ve Mısır’ın konut sorununa çözümün Mısır tarihinde yattığına” (s.17) inançla, 1937’de başladığı çalışmalarını 1945’ten itibaren Gurna projesi ile sürdürmüş. Gurna, Yukarı Nil’e doğru, Luksor’un karşı kıyısında, eski Thebes köyünün yerinde, Thebes Soylular Mezarlığı üzerine kurulmuş, halkının mezar soygunculuğu ile yaşamını kazandığı, 50 yıllık tarihi olan, 7 bin kişilik bir köy. Mezar hırsızlığına ve tarihî eserlerle taklitlerinin satılmasına engel olmak amacıyla sıfırdan başka bir köyün, Yeni Gurna’nın yapılmasına, Gurnalıların da bu köye yerleştirilmelerine karar verilmiş. İşte Katılımcı Mimarlık, Hasan Fethi’nin bu Yeni Gurna köyünü “yoktan varetme” deneyimini hikaye ediyor.
Prelüd bölümünde Fethi, projenin ardalanını ve ana kararlarını, inşaat yöntem ve malzemesini, tarihsel, toplumsal, ekonomik çerçevede anlatıyor. Ana fikir çok yalın: Mısır’da yüzyıllardır kullanılmakta olan kerpiç yine kullanılırsa, geleneksel inşaat yöntemleri ve zanaatlar canlandırılırsa, çok ucuza, çok güzel çevreler yaratılabilir. Batı etkisiyle biçimlenmiş mimarlık eğitiminin vermediği donanım “alaylı” inşaat ustaları sayesinde sağlanabilir. Bu çalışmasıyla, genel olarak yerel bilgi (
indigenous knowledge), özel olarak da yerel mimarlık (
vernacular architecture) araştırmalarının ilk örneklerinden birini sunuyor Hasan Fethi. Yalnızca kerpici yapı malzemesi olarak kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda ısıyı, hâkim rüzgâr yönünü, Nil nehrinin mevsimlik taşma çizelgesini hesaba katan, yüzyıllarca denenmiş, sınanmış tasarım ve inşaat tekniklerini de ciddiye alıyor, kültür ve mekân ilişkilerinin altını çiziyor ve kendisini, bu bilgisini usta öğretmenlerden öğrenen bir öğrenci olarak konumlandırıyor.
Kitabın yarısından çoğunu ve belkemiğini oluşturan “Koro” başlıklı ikinci bölümde Fethi, Mısır’daki karaktersiz modern mimari uygulamalarını eleştiriyor, kendi felsefesini anlatıyor, müşteri-mimar-zanaatkâr ilişkileri ile çıkar ve iktidar çatışmalarına değiniyor, yoksul halka hem hizmet edebilecek hem de onun karar verme özgürlüğünü elinden almayan katılımcı mimarlık ve inşaat yaklaşımlarını tartışıyor, geleneğin nasıl canlandırılarak kullanılabileceği üzerinde duruyor, yerel gereksinimleri fiziksel ve toplumsal bağlama sadık kalarak karşılamayı, ithal Malakan (Amerikan) modalarından uzak durmayı savunuyor.
Mekân kurgusunun insan ilişkilerini yansıttığı kabulünden yola çıkan Hasan Fethi, aile yapısını, akrabalık ilişkilerini, toplumsal örgütlenmeyi araştırmaya ağırlık veriyor. Ev-lenmek ile konut tasarımını ilişkilendiriyor. Konukseverlik, bayram kutlama gelenekleri gibi kültürel özellikleri karşılayacak işlevsel mekânlar tasarlıyor. Gerek işlevi gerekse formu ile kültürde ve dilde işaretlenmiş kubbe, avlu, meydan gibi kimi mekânları kullanmaya özen gösteriyor.
Satır aralarında kadın ve toplumsal cinsiyet konularına ilişkin değiniler yakalamak da mümkün. “Belki de erkeklerin evlerine karşı olan bu ilgisizliği, evin erkeğin değil kadının yetki alanına girmesindendir. Eğer kadınlara danışabilseydim bana büyük yardımları dokunacaktı, fakat onlar da kıskançlıkla uzak tutulduklarından böyle bir şey olanaksızdı” (s.42) diyen Fethi, bir bakıma, yalnızca erkeklere danışılarak yapılan araştırmaları ve yazılan kalkınma projelerini eleştirmiş oluyor.
Hasan Fethi’nin yaklaşımının en önemli özelliği bütünsellik. Yeni Gurna projesi ile yalnızca bir köy inşa etmeyi değil, Mısır’ın kırsal konut sorununu çözecek bir yöntem geliştirmeyi hedefliyor. Daha ilk cümlede, “Bu kitap, kırsal kesimin yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik yeni bir yaklaşım için çağrıdır” (s.11) diyen, mimarlığını mekân tasarımıyla sınırlamayan Fethi, toplumsal mühendislik bile denilebilecek, kapsamlı bir kırsal kalkınma programına soyunuyor. Üstlendiği görevler arasında, eğitim ve sağlık alanlarını da içeren dört başı mahmur bir misyonerlik var. Fethi, köyün demografik, sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve etnografik arka planını hesaba katarak, her bir ailenin gereksinmesine göre farklı tasarımlar sunarak, çeşitli zanaatları, malzemeyi ve aracı denkleştirmeye çalışarak, bu pek çok sesin biraraya geldiği zengin “koro”yu çağrıştıran inşaat sürecini, yerinde duramayan bir orkestra şefi hüneriyle yönetiyor. Kimin, ne zaman, nasıl, hangi kuvvetle müziğe gireceğini en ince ayrıntılarına kadar planlayıp, inşaat programını aşama aşama belirliyor.
Ancak bütün bu çabasına karşın, Hasan Fethi’nin Yeni Gurna projesi başarısızlıkla sonuçlanıyor. Çeşitli engellemeler karşısında araç, gereç, malzeme, kaynak sağlamak için pek çok bağlantı kurmasına, pek çok seçenek denemesine, aklına gelen her tür olasılığın üstüne gitmesine, üşenmeden, gocunmadan, akıntıya kürek çekmesine karşın, sonunda Fethi beziyor. 1946’da başlayıp üç mevsim süren inşaat, köyün daha yarısı bile tamamlanmadan, 1948’de duruyor. Köylüler Yeni Gurna’ya taşınmayı reddediyor, okul dışında hiçbir bina kullanılmıyor.
Hasan Fethi kitabının “Füg” başlıklı üçüncü bölümünde, Yeni Gurna projesinin neden başarısız olduğunu tartışıyor. Füg, yani çok sesli müzikte birbiri ardından başlayan bölümlerin bütünlüğü gibi, projenin yürütülmesinde “senkronizasyon” sağlanamaması, Yeni Gurna’nın sonu oluyor. Anlatıdan çıkarsayabildiğimiz kadarıyla en önemli sorunlar bürokrasiden kaynaklanıyor. Yavaş işleyiş, gerek çeşitli yönetim birimleri arasında gerekse Hasan Fethi ile yönetim arasında koordinasyon eksikliği, uyumsuzluk, zamanlama sorunları; hesapsızlık, para kesintileri, işin verimsiz bir şekilde uzun zamana yayılması sonucu ortaya çıkan, karşılığı alınamayan masraflar; yolsuzluk kuşkuları ve iddiaları, iftiralar, komplolar; “memur zihniyeti” denebilecek kayıtsızlık, umursamazlık, sorunları sahiplenmemek sonucu cevaplanmayan mektuplar, ilişkili devlet daireleri ile bir türlü kurulamayan iletişim… Bu tür bürokratik engeller karşısında yıpranan Fethi, “Mimari sorunları çözmek insanda dağa tırmanmaya eş bir hoşnutluk yaratıyorsa da, bürokrasiyle işbirliği yapmak bataklıkta yürümek gibidir, ruhunuzu yıkıma uğratır” (s.155), diyor.
Projeyi baltalayan bir dizi sorun da Gurnalıların tutum ve davranışlarından kaynaklanıyor. Özellikle yeni köye taşınma konusundaki isteksizlikleri, çıkar çatışmaları, kişisel çekememezlikler, korku ve kıskançlık nedeniyle başvurulan hile, dedikodu, tehdit ve sabotajlar; birbirlerini kışkırtmalar, uzlaşmaya yanaşmamalar, Hasan Fethi’nin “köylünün obskürantizmi” dediği, bile isteye iletişimden ve işbirliğinden kaçınmalar, tutulmayan sözler, yarım bırakılan işler, küçük kurnazlıklar, yolsuzluklar, rüşvet teklifleri, çeşitli katakulliler… Fethi, Gurna köylüleriyle iletişimde zorlanıyor, çünkü temel değerleri çok farklı. Bu durumda, “halka rağmen halk için” kalkınma projesi de yürümüyor.
Bu iki grup engelleme dışında, bu döneme denk gelen, belki önceden sistematik önlemler alınmadığı için ortaya çıkan, hesapta olmayan çeşitli “şanssızlıklar” da projeyi geciktiriyor. Örneğin, çevrede, sırf temellerde kullanılacak kadar uygun taş çıkartmak için bile yeterli taş ocağı bulunmayışı işleri yavaşlatıyor. 1947’de, daha ikinci inşaat mevsiminde, bölgede çıkan ve büyük bir hızla yayılan kolera salgını herkesin gündemini uzun bir süre işgal ediyor. Hemen ardından, 1947 güzünde yaşanan bir sel baskını kerpiçlere hasar vererek süreci geriletiyor.
Dünya görüşlerinin örtüşmemesi nedeniyle Hasan Fethi ile bir yandan çeşitli meslektaşları, öte yandan projenin kullanıcıları olan köylüler arasındaki anlaşmazlıklar; projenin çeşitli aktörlerinin farklı beklentilerinden, aynı idealizmi paylaşmamalarından kaynaklanan çatışmalar, hayal kırıklıkları —örneğin yardımcı olarak çalışabilecek mimarların büyük şehirden ayrılmak istememeleri, kırsal alanda çalışmayı “sürgün” gibi görmeleri— projenin başarısızlığını kısmen açıklayabilir. Üstünde durulacak etmenlerden biri de iktidar / otorite / ego çatışmaları. Sorunların çözümünü kolaylaştıran akılcı ve yararcı bir nedeni olmadığı halde bir kişinin yaptığı işi bir diğerinin bozması —örneğin, bir mimarın işine bir müfettişin ket vurması, bir mühendisinin malzeme satışlarını engellemesi— inşaatın sürdüğü üç mevsim boyunca Fethi’yi yıpratıyor.
* * *
Katılımcı Mimarlık, sıradan bir çeviri değil; Gurna deneyimini çeşitli kavramsal çerçevelere oturtabilen, yayımlanmasından kırk yıl sonra Türkiye’de hâlâ geçerli olan mimari ve toplumsal tartışmalarla ilişkilendirebilen, kendi akademik çalışmalarında da mimarlığı toplumsal bağlamında ele alan bir mimarın çevirisi. Özaloğlu, “Çevirmenin Önsözü”nde, gündemdeki “sürdürülebilir planlama” tartışmalarıyla kitabın ilişkilendirilebileceğinin altını çiziyor ve “gelenek” ile kullanıcı katılımının tasarımda kullanılma biçimlerini sorgulanmaya çağırıyor. 1940’larda Mısır’da yaşanan bir macerayı 2010’ların Türkiye’sine taşıyan Özaloğlu, konut sorunundan insan ilişkilerine, mimarın toplumdaki rolünden beğeni tanımına, pek çok tartışmalı konuda okuru düşündürüyor.
NOTLAR
1. Fethi, H. 2000 [1973], “Düş ve Gerçek”,
Hasan Fethi, (çev.) Yıldız Salman, Çağdaş Dünya Mimarlar Dizisi 5, Boyut Yayınları, İstanbul, ss.91-112.
2. 1. notta yer alan kitabın içinde: Uğur Tanyeli, “Hasan Fethi ve Mimarlıkta Radikal Muhalefet”, ss.7-20; Suha Özkan, “Hassan Fathy’nin Çabası ve Mimarlığı Üzerine Kişisel Düşünceler”, ss.43-51 (ilk basım
Arredamento Dekorasyon, Ekim 1990) ve Atilla Yücel, “Hasan Fethi ve Sedad Hakkı: İki Mizaç, İki Mimari”, ss.71-83.
3. Bir bakıma Özaloğlu,
Mimarlık dergisinin 350. sayısında yer alan “Sıfırdan Başlamak” başlıklı dosyaya, “
Yeni Gurna: Yerellik, Mimar: Hasan Fethi” başlıklı makalesiyle yaptığı katkıda, çevirisi 2010’da Türkiye’de yayımlanacak olan kitabı bu okura tanıtmış oluyor, bakınız: Serpil Özaloğlu, 2009,
Mimarlık, sayı:350 (Kasım-Aralık 2009), ss.29-32.
www.mo.org.tr/mimarlikdergisi
Bu icerik 6190 defa görüntülenmiştir.