356
KASIM-ARALIK 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • İstanbul
    Murat Belge, Prof. Dr., Bilgi Üniversitesi

  • İstanbul Dekorlaşıyor
    Çiğdem Şahin, Fener-Balat-Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracıların Haklarını Koruma Derneği (FEBAYDER) Genel Sekreteri, İstanbul S.O.S Oluşumu Kurucu Üyesi

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: KÜRESELLEŞEN İSTANBUL

Bir Ömür Özeti

Aydın Boysan, Mimar, Yazar

Ne denli sevimli bir istek... Üstelik Mimarlar Odası'ndan... Yani benim öğrencilik dahil 70 (evet yetmiş) yıllık mesleğimden... Bu yazı bitmez ama, başlamak dışında çare de yoktur.

İlk 15 yılını yaşadığım evlerde elektrik cereyanı ve akarsu yoktu. Gaz lambası ile aydınlanır, eşekli sakaların mahalle çeşmesinden getirdiği su ile yıkanırdık. Samatya Narlıkapı Çıkmazı'ndaki evimizde 15 yaşında ilk kez elektriğe kavuşarak, unutulmaz bir bayram sevinci yaşamıştık, yıl 1936.

Ortaokul ve lise öğrenimimi, 1932-37 arası Pertevniyal Lisesi'nde yaptım. Mimarlık öğreniminde ise, 1940-45 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi (Sonraki MSGSÜ) öğrencisi idim.

Biz çok tutumlu insanlar semti olan Samatya'da, Narlıkapı Tiyatrosu'na gider, Shakespeare ve Moliere oyunları seyrederdik. Hem lise, hem mimarlık öğrencisi olduğumuz sıralarda Şehir Tiyatromuz dram ve komedi kısımlarında, dünya ve ülkemiz tiyatro oyunlarını kaçırmazdık. Eminönü Halkevi Kitaplığı ise, bizim sıcak yuvamızdı.

Mimarlık öğrenciliği yıllarını hâlâ tükenmeyen sevgi ile anıyorum. Savaş yıllarını, ağır yoksullukları ile geçen yaşamımızı hiç önemsemiyor, aşk ve şevk ile çalışıyorduk. Mimarlığı ve ocağımızı sevmiştik.

Mezun olduğum 1945 yılına kadar yaşadığım ömrün bütün zorluklarını unutuyor, o yıllar içinde yaşadığım hiçbir günün, saatin verdiği heyecan ve mutluluğu, hiç ama hiç aklımdan çıkarmıyorum.

Mimarlık dergisinin meslek yazısı istediği bir konuda, ben yaşta bir mimarın anmak isteyeceği iki mimar bulunuyor. Her ikisi de önceki yılların önemli iki profesör mimarı Sedad Hakkı Eldem ile Emin Onat olur. Benim her ikisini de anmak için seçişim, ikisinin de her yandan örnek alınması gereken kişilikler oluşu yüzündendir.

Sedad Hakkı Eldem'in GSA Mimarlık Bölümü’nde yıllarca öğrencisi oldum. Sonra da çeşitli nedenlerle çok kez görüşmelerimiz oldu. Çalışma ve planlama gücü açısından, gerçekten müstesna bir kişilik idi. Aile olanakları bakımından da, uluslararası her çeşit görgü olanaklarına sahip bulunuyordu. Öğrenci olarak ilk izlenimlerimiz, yakışıklı ve şık oluşu ile birlikte, deri eldivenlerle çok şık bir spor Amerikan otomobil kullanışı idi.

Sedad Bey Hocamızın, proje dışında Millî Mimarî öğretimi görevi almasını yadırgıyorduk. Onun bu mecraya aklını sokması nedenlerini de, çok daha sonra anladık. Takıntısı olmadan planladığı çok sayıda mimarlık yapısında, ciddi ve başarılı eserler verebilmiş olduğunu da ömrümce izlemiş oldum.

Yalnız uzaktan adını bildiğim Emin Onat ile ilk karşılaşmam, 1953 yılındaki İstanbul Belediyesi Proje Yarışması’nda, ikimizin de jüri üyeliği zamanı gerçekleşti. O jüri üyeliği sırasında da bende kendisinden, iyi bir anım kalmadı.

Atatürk için Anıtkabir Mimarlık Yarışması’nda, iki yabancı mimar projesi ile birlikte birinci olan projesini unutmuyorum. Bu projenin uygulanması ana nedeni, mimarlarının da Türk olması idi. Sonradan uygulanan projenin kitle hacminde değişikli yapılmış olması da, haksız ve yanlış bir kargaşa oldu.

Emin Onat'ın 1957 seçimlerinde iktidar partisinden milletvekili adayı olarak seçilmesi, sonunda umduğu makamlara değil de 1960, 27 Mayıs sanıkları arasına girişi de ilginç ve üzüntü verici idi.

Bir olayı daha üzüntülerle belirtmek zorundayım. Sedad Hakkı Eldem ile Emin Onat, İstanbul Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Beyazıt binasının iki ortak proje mimarı bulunuyorlar. Açıkça belirtmek zorundayım ki, bu yapı ile tabii taş ve tuğla örgülü cephe kaplamaları, yerden 20-30 metre yüksekten fırlayan saçakları ve bazı başka yanlışları ile de dramatik bir mimarlık yanlışlığı gerçekleşti. Bina, yapılışından yüzyıllar öncesinden, tarihten bir “eski zaman hortlak fırlayışı” olmuştur.

Çok mimar, elbet pek çok insan tanıdım. Mimar olarak yüreğimden ve kafamdan hiç çıkaramadığım iki müstesna kişi, Cihat Burak ve Maruf Önal olur.

Öğrencilik yıllarımda farklı sınıflara karşın başlayan arkadaşlık, ömür boyu sürdü gitti. İkisi de hazine yürekli, derin kafalı müstesna kişiler olan Cihat ve Maruf ile yakınlığım, benim yüreğimi ısıtan hazineler oldu. Son yıllarda sık görüşememiş olsak bile. Bütün ömrümde tanımış olup da, bu nedenle bana mutluluk veren başka kişilikleri de anmaya kalkışınca, zorluk başladı. Hepsini sayabilmeye gücüm yok ama sıraya bile koymak, başaramadığım bir çabaya dönüştü. Sonraya bıraktım.

Proje mimarı olarak, 1945 ile 2000 arasındaki 55 yıl süren çabam süresince, toplam alanı 1,5 milyon metrekare olan yapı planladım. Bazı yapılarımı içeren bir kitap da yayımladım.

Dışarıdan karmaşık görünmesi mümkün olabilen, ancak bana göre hiçbir dağınıklık bulunmayıp, bütünlüğü olan bir ömür geçirdim. Alışkanlıktır ya hep, “Bir daha dünyaya gelirsen ne yapmak istersin”, diye sormak... Yanıtım hazır: “Bütün ömrümün, hiçbir kişisi ve dakikası değişmeden, tıpatıp aynı kişiler mekânlar ve şartlarla, tıpkısını yaşamak isterim... Yanlışlıklarım ve kara günlerim dahil.”

 

Bu icerik 5473 defa görüntülenmiştir.