BİENAL
2022 Tiflis Mimarlık Bienali: Savaş Sonrası Göç, Barınma ve Kalıcı Geçicilik
Mustafa Tahir Ocak, Arş. Gör., İTÜ Mimarlık Bölümü
2017 yılından bu yana üçüncü kez gerçekleştirilen Tiflis Mimarlık Bienali, 8-29 Ekim 2022 tarihleri arasında kentsel ve toplumsal yaşamda “geçicilik” temasıyla düzenlendi. 3 hafta boyunca kentin dört bir yanına yayılarak gerçekleştirilen bienali değerlendiren yazar, uluslararası ölçekte gündemden düşmeyen afet ve savaş sonrası konut ihtiyacı konusunun bienalde çeşitli varyasyonlarla işlenişine dikkat çekiyor.
Tiflis Mimarlık Bienali’nin kökenleri Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen öncesine, 1988 yılına dayanıyor. Sovyetler Birliği'nin dünyaya açılmaya başladığı bir dönemde birçok ülkenin katılımı ile yapılan bienal ilk kez Tiflis’te yapıldı ancak etkinlikler ülkenin içinde bulunduğu siyasi karmaşadan dolayı tamamlanamadı. Mimarlık bienalinin böylesine otoriter bir yönetim altında düzenlenebilmesi, Tiflis'in sanatsal olarak özgürlüğünü ve kapalı bir toplum içinde yeni fikirlere açıklığını yansıtıyor. Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve birlikten ayrılan Gürcistan’da süregelen siyasi istikrarsızlık bienalin tekrar yapılmasına uzun yıllar imkan tanımasa da Gigi Shukakidze, Otar Nemsadze ve Tinatin Gurgenidze’den oluşan çekirdek ekip tarafından 2018 yılından itibaren düzenleniyor.[1]
8-29 Ekim 2022 tarihleri arasında üçüncüsü düzenlenen Tiflis Mimarlık Bienali’nde, kentsel ve toplumsal yaşamda “geçicilik” kavramı odak tema olarak belirlendi. Geçicilik kavramı zaman, mekân ve yapılı çevre bağlamında ele alındı. Mimarlığın fiziksel ölçütlerden ziyade gündelik yaşamla süre açısından nasıl bir ilişki kurduğu anlaşılmaya çalışıldı. Bienalde farklı nedenlerle ortaya çıkan, kalıcılık ve istikrar kavramlarına tabi olmayan koşulların incelenmesi amaçlandı. Gürcistan halkı uzun yıllardır geçici bir durumda yaşamakta ve gençler çocukluklarından beri yaşam alanlarından, sınırlı kaynaklardan, siyasi istikrarsızlıktan, savaşlardan ya da geçim kaygılarından bahsederken kendilerini sık sık geçicilik kavramıyla karşı karşıya buluyorlar. Yarının ne getireceğini, hayatta kalmalarını gerektirecek bir sonraki durumun ne olacağını bilememe durumu ve bunun sonucunda oluşan endişe ortamında bienalin sloganı olan “Sırada ne var?” (What’s Next?) sorusu ortaya çıkıyor. (Resim 1)
Bienal ekibi geçicilik kavramını tartışırken, yalnızca kısa sürede yok olacak mekânlara değil, aynı zamanda geçici olması gereken ancak var oldukları süre boyunca kalıcı hale gelen mekânlara da odaklanıyor. Bu bağlamda “kalıcı geçicilik” veya diğer bir deyişle geçiciliğin kalıcılığa dönüşme durumu bienalde üzerinde durulan temel olgulardan biri oldu. Bienalde olduğu gibi ben de bu kavramla beraber tartışılan, Gürcistan’ın uzun yıllardır gündemini meşgul eden savaş sonrası göç ve barınma sorununa daha geniş ölçekte değinmek istiyorum. Bienalde yapılan tartışmaları, doktora araştırmam için Tiflis’te bulunduğum bir yıllık zaman diliminde yaptığım gözlemlerle örtüştürerek aktarmak, geçiciliğin kalıcı olma durumunu ve bunun Gürcistan halkının zihninde nasıl yansımalarının olduğunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Tiflis’e gelmemin üzerinden henüz iki gün geçmişken Rusya-Ukrayna arasında yaşanan gerilim savaşa dönüştü ve kendimi bir anda savaşın Gürcistan’a sıçramasından endişe eden insanların arasında buldum. Gürcistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından itibaren, otuz yılı aşkın süredir, içinde bulunduğu ve zaman zaman yükselen bu endişe durumu, savaş sonrası göç ve barınma konularının böyle bir ortamda etkin şekilde tartışılmasına ve güçlü söylemlerin oluşturulmasına olanak sağlıyor.
1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Gürcistan’ın Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırlarının devamı şeklinde bağımsızlığını ilan etmesiyle Abhazya[2] ve Güney Osetya[3] bölgelerinde etnopolitik çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu çatışmalar kısa sürede savaşa dönüşmüş ve bu bölgelerde yaşayan Gürcü nüfus Gürcistan’ın diğer bölgelerine göç etmiştir. Gürcistan devleti ve uluslararası kuruluşlar Abhazya’nın halen Gürcistan toprağı olduğunu kabul ettikleri için savaş sırasında göç edenleri “mülteci” olarak değil, IDP (Internally Displaced People) olarak tanımlamışlardır. IDP kavramı mülteci kelimesinden ayrı olarak, bir ülkenin kendi topraklarından yine kendi topraklarına göç edenler için kullanılmaktadır. Ülke içinde yerinden edilmiş kişiler olarak çevrilebilecek olan terim uluslararası olarak IDP kısaltması ile yaygın olarak kullanıldığı için bu yazıda da bu şekilde devam edeceğim. Birleşmiş Milletler’in rakamlarına göre bu iki savaş sırasında yerinden edilen kişi sayısı iki yüz bini aşmaktadır.[4] 1990’lı yıllarda Gürcistan’ın nüfusunun beş milyon civarında olduğu ve göç eden insanların daha çok kentsel bölgelere yerleştirildiği düşünüldüğünde tablonun ne kadar ağır olduğu anlaşılmaktadır.
Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra yaşadığı ekonomik zorlukların üzerine bir de Abhazya ve Güney Osetya savaşlarında evsiz kalan insanların bir çoğunun başkent Tiflis’e yerleştirilmeleri, halihazırda ekonomik krizle mücadele eden Gürcistan için çözülmesi zor bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Tiflis’te ortaya çıkan konut krizine bağımsızlığını henüz ilan etmiş hükümetin bulduğu “geçici” çözüm ise Abhazya ve Güney Osetya topraklarından Gürcistan’ın diğer bölgelerine göç eden IDP’lerin ülkede çok sayıda bulunan sanatoryum ve üniversite yurtlarına yerleştirilmesidir. (Resim 2) Bienal’in ana mekânı olarak ise IDP’lerin “geçici” olarak yerleştirildiği ancak zamanla “kalıcı” yaşam mekânlarına dönüştüğü yerlerden biri olan Kartli Sanatoryum’u seçilmiştir.
Sovyetler Birliği’nde tedavi amaçlı tatil anlayışı vardı. 1920'lerden itibaren inşa edilen bu sanatoryum binaları, devlet tarafından finanse edilen bir kupon sistemi sayesinde işçilere tatil imkanı sağlıyordu. Medikal birimler ve kaplıcanın birleşimi olan Sovyetler Birliği dönemi sanatoryumları, zamanlarının en yenilikçi binaları arasında gösterilmektedir.[5] Doğası, ılıman iklimi ve termal sularının zenginliği nedeniyle Gürcistan, Rusya İmparatorluğu döneminde imparator ve soyluların, Sovyetler Birliği döneminde ise halkın gözde tatil yerlerinden biri olmuştur. Gürcistan’ın sanatoryumlar bölgesi olan ve Abhazya’ya yakın bir konumda bulunan Tskaltubo’daki sanatoryumlara bu göç dalgası sırasında çok sayıda IDP yerleştirilmiştir. Ülke turizminin önemli bir merkezi olan Tskaltubo, IDP’lerin zamanla kalıcı olmasıyla beraber çöküntü bölgesi haline gelmiştir. Savaş sonrası bu durum, Gürcistan’ın sahip olduğu bu turizm komplekslerini uzun yıllar kullanamamasına ve ülkenin önemli bir gelir kaynağından mahrum olmasına neden olmuştur. Son yıllarda bu bölgedeki tesislerin yenilenmesi ve otel olarak hizmet etmesi için çalışmalar sürse de az bir kısmı tamamlanabilmiştir. Bienal kapsamında Tskaltubo’ya yapılan teknik gezide IDP’ler tarafından henüz yeni terkedilmiş sanatoryumların durumu ve kötü yaşam koşulları gözlemlenmiştir. Bu gezi sırasında katılımcılara Sovyetler Birliği’nde sanatoryumun ne anlam ifade ettiği, nasıl kullanıldığı hakkında bilgi verilmiştir. (Resim 3)
Yaşanan bu sorunun mimarlık alanını doğrudan ilgilendiren yönü ise ne sanatoryumların ne de öğrenci yurtlarının konut olarak tasarlanmamış olmaları ve buralara yerleştirilen ailelerin uzun süre yaşamaları için uygun olmamalarıdır. İlk yıllarda geçici konaklama şartlarına alışmaya çalışan IDP’ler, Abhazya ve Osetya’da sıcak savaşın bitmesi ve Gürcistan tarafından tanınmasa da bir sınırın oluşmasıyla anayurtlarına dönemeyeceklerini anlamış ve mevcut şartlarını iyileştirmeye çalışmışlardır. Zamanla IDP’lerin şartlarının iyileştirilmesi belediye ve meclis seçimlerinde seçim vaatleri haline gelmiş ancak soruna kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Yan yana veya karşılıklı birkaç oda görünmeyen sınırlarla birleştirilirken, koridorlar hem bina içi hem “konut” içi sirkülasyon öğesi haline gelmiştir. Uç kısımlara yerleşmiş olanlar bu koridorların kendi bölümlerini duvar veya kapı ile ayırabilen “şanslı” azınlığı oluşturmuşlardır. Ayrıca balkonlar kapatılmış ve odalara dahil edilmiştir. Bu “iyileştirme” çabaları yıllarca devam etmiş ve sonucunda günümüzdeki gecekondulaşmış sanatoryumlar ortaya çıkmıştır. Ortak kullanım alanlarının ve cephelerin zamanla gecekondulaşması sadece geçici olarak yerleştirilen sanatoryumlarda değil, Tiflis’in merkez sayılabilecek mahallelerinde yer alan Sovyetler Birliği döneminden kalan konut bloklarında da görülebilmektedir. (Resim 4)
Tiflis’in sanatoryumları, kentsel alanları ve dönüştürülmüş yapıları mekân olarak seçilen bienal kapsamında sergiler, atölyeler, sempozyumlar, konuşmalar, rehberli teknik geziler, film gösterimleri gibi etkinlikler düzenlendi. Ayrıca bienal için hazırlanan makale seçkisi ve dijital işler bienalin internet sayfasında sergilendi.
Bienalin açılışı etkinliğin ana mekânı olan Kartli Sanatoryumu’nda yapıldı. (Resim 5) Düzenleme komitesinin tema sunumundan sonra sanatoryumda yaşayan IDP’lerin temsilcileri bu yapıya gelişlerini ve otuz yıllık süreçte neler yaşadıklarını anlattı ve yaşam koşullarının zorluklarından bahsetti. Açılış konuşmaları ve film gösterimi sonunda sanatoryum binasının farklı bölümlerine yerleştirilmiş sergi gezildi. Katılımcılar, seçilen mekânlar ve oluşturulan rota sayesinde sanatoryum sakinlerinin günlük yaşamlarına tanık olma, sorunlarını daha yakından hissetme fırsatı buldu.
Gürcistan’ın 2023 yılının ilk çeyreğinde tamamlamayı planladığı Kartli Sanatoryumu’nda yaşayan IDP’ler için yeniden yerleşim programı kapsamında burada yaşayan aileler yeni konutlara nakledilecektir. Ancak Kartli Sanatoryumu sakinleri geçicilikten kalıcılığa geçiş sürecinde karşılaştıkları en büyük zorluklardan bir tanesi temel mobilyaların eksikliğidir. Açılış etkinlikleri kapsamında düzenlenen ahşap atölyesinin katılımcıları, gönüllü öğrenciler ve sanatoryum sakinlerinin katılımı ile basit ahşap mobilyalar tasarlandı, üretimleri gerçekleştirildi. Atölyede üretilen mobilyalar sanatoryum sakinlerine teslim edildi. (Resim 6)
Annamaria Chelidze, Bachir Benkirane ve Megi Davitidze tarafından oluşturulan “Geçiciliğin Totemi” (Totem of Temporality) çalışması günümüz şehir insanının geçici olduğunu düşündüğü çöpün aslında gözlerden uzak yerlerde kalıcı çöp dağlarına dönüşmesine odaklanıyor. “Geçicilik ve kalıcılık fiziksel bir formda birleşince ne olur?” sorusuyla yola çıkan ekip şehrin çevresinden toplanan çöplerle daha kalıcı şeffaf bir malzemeyi farklı fiziksel formlarda birleştirerek sergiliyor. Tiflis’in çöp sahasına yakın harabe bir yapıya yerleştirilen totem, günlük alışkanlıklarımızı sorgulamaya ve eylemlerimizi yeniden düşünmeye davet ediyor. (Resim 7)
Etkinlik kapsamında geçicilik temasını işleyen üç dijital iş seçildi ve dijital platformlarda yayınlandı. Bu dijital işlerden en dikkat çekeni Maria Espinoza and Shirley Chen tarafından kurulan bir tasarım pratiği olan DoZa’nın “Kartli Arşivi” çalışmasıydı. Çalışma, Kartli Sanatoryumu’nun geçmişini ve bugününü süperpoze eden spekülatif çizim setleri üreterek yapının sosyal ve mekânsal dönüşümünü görünür kılmayı amaçlıyor. (Resim 8)
Davetli konuçmacılar arasında İsviçre merkezli mimarlık ofisi Christ & Gantenbein’in ortağı ve aynı zamanda ETH Zürih’te stüdyo yürüten Christoph Gantenbein de vardı. Mimarlık ortamında barınma sorununun nasıl ele alındığını aktarırken ve Tiflis’te dikkatini çeken konut detaylarını paylaştı.
Son olarak, afet ve savaş sonrası konut ihtiyacı dünyanın farklı bölgelerinde gündemden düşmeyen bir konudur. Gürcistan bu sorunu 1992 yılından itibaren derinden hissetmektedir. Tiflis Mimarlık Bienali’nin süregelen bu soruna ulusal anlamda oluşturduğu farkındalığın yanı sıra etkinliğe bir şekilde temas etmiş yabancı katılımcılara konuyu aktarmakta başarılı olduğu söylenebilir. Tiflis Mimarlık Bienali’nin ölçeği dikkate alındığında “yerel” bir bienal olarak tanımlamak yanlış olmaz. Ancak bu tanımlama tartışılan konuların önemini ve evrenselliğini değiştirmiyor. Tiflis Mimarlık Bienali’nin küratör ekibi, 2023 yılında düzenlenecek Venedik Mimarlık Bienali’nde “Ocak, Şubat, Mart” projesiyle Gürcistan Pavyonu’nda yer alacak.
NOTLAR
[1] Tiflis Mimarlık Bienali, www.biennial.ge [Erişim: 10.01.2023]
[2] Birleşmiş Milletler’e bağlı ülkelerin neredeyse tamamının tanıdığı şekliyle “Abhazya Özerk Cumhuriyeti” kağıt üstünde dışişlerinde Gürcistan’a bağlı bir otonom olarak yönetilen bir ülkedir. Ancak fiili olarak Gürcistan bu bölgede tam olarak hakimiyet sağlayamamıştır. 1994 yılında “Abhazya Cumhuriyeti” olarak bağımsızlığını ilan etmiş ancak sınırlı sayıda ülke tarafından tanınmıştır.
[3] Güney Osetya, Birleşmiş Milletler’e bağlı ülkelerin neredeyse tamamı tarafından Gürcistan’ın Rusya tarafından işgale uğranmış bir bölgesi olarak tanınmaktadır. 2017 yılında “Güney Osetya Cumhuriyeti - Alanya Devleti” olarak tek taraflı bağımsızlığını ilan etmiş ancak Gürcistan ve diğer BM üyesi ülkeler tarafından tarafından tanınmamıştır.
[4] Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Gürcistan Ekim 2009 Raporu.
[5] Omidi, Maryam, 2017, Holidays in Soviet Sanatoriums, Fuel, Londra.
Bu icerik 1956 defa görüntülenmiştir.