429
OCAK-ŞUBAT 2023
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ

Katmanlararası Müzakere: AKM Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu

Lale Özgenel, Prof. Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi

AKM Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu, “1992’de açılan ulusal yarışmada 1. ödül aldıktan sonra tamamlanması 2021’i bulan Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu Türkiye’de son yıllarda gerçekleşen en önemli kültür yapılarından biri olarak kültür-sanat alanındaki kalıcı yatırımlarla ilgili sabırlı bir mücadele ve emeği de örneklemektedir. Konumu ve yönlendirmesiyle Ankara’nın tarihî yer ve anıtları arasında bağlantı kuran yapı kompleksi cesur geometrik tavrı, anıtsal ölçeği ve ikonik özellikleriyle Ankara’nın kültür-sanat haritasında güçlü bir odak haline gelmiştir. Karmaşık programın ustalıkla çözülmesinin ötesinde barındırdığı mekânsal zenginlik, inşaatında kullanılan öncü teknoloji ve üst düzey teknik yetkinlik, malzeme seçimi ve işçilikteki özen nedeniyle” 2022 Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde “Yapı Dalı Ödülü”ne değer görüldü.

 

Projesi 1992 yılında yapılan ulusal bir yarışma ile elde edilen Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasıkompleksi 3 Aralık 2020 tarihinde açıldı.[1] Yaklaşık 62.500 m2 inşaat alanına sahip kompleks içinde senfonik müzik, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, çok sesli koro ve halk dansları için performanslar salonları, prova ve çalışma birimleri ve ilgili ofisler ile müze, kafeterya ve kütüphane gibi sosyal birimler ve teknik alanları barındırıyor. Sembolik kurgusu, mimarisi ve kullanılan yapı teknolojilerinin yanı sıra yarışma ve uygulama arasında geçen sürenin uzunluğu ve bu sürecin hikayesiyle mimarlık araştırmaları ve tartışmalarına farklı boyutlarıyla konu olacak zenginliğe sahip kompleks 2022 yılında, XVIII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programı kapsamında verilen Yapı Dalı Ödülü’nü kazandı. Açıldığı günden bu yana, proje müelliflerinin, özellikle Semra Uygur’un, özverili desteği ve rehberliği ile yapı kompleksi, Ankara içinden ve dışından gelen, aralarında özellikle mimarlık öğrencileri, mimarlar, sanatçılar, müzikseverler olmak üzere çeşitli ziyaretçi grupları tarafından keşfediliyor.

Üçgen prizma, küre ve oval prizma gibi temel geometrik biçimlere sahip bir grup yapıdan oluşan CSO kompleksi, gerek içinde bulunduğu bağlamdaki yapılardan, gerekse kentteki diğer kamusal yapı komplekslerinden oldukça farklı olan mimari tasarımı ve siluetiyle ayrışıyor. Senfoni orkestrası, opera, bale ve tiyatro gibi sahne icraatları için tasarlanmış tarihi ve modern performans yapılarında olduğu gibi mimari endamıyla dikkat çeken kompleks, dışa vurumcu tektonik tavrı, tasarıma altlık oluşturan kavramsal çerçeve ve program yorumu, malzeme kullanımı ve teknik uygulama detayları açısından çok katmanlı bir tasarım ve anlam kurgusu içeriyor. Yapının algılanan hacimleri ve görünen mekânları kadar, kamusal kullanıma kapalı mekânları da beklenmedik karşılaşmalar sunuyor.

“Yer ve aidiyet”, CSO kompleksinin tasarımına yön veren etkin bir kavramsallaştırma referansı olarak değerlendiriliyor. Kompleks için ayrılan alanın Ankara’nın Cumhuriyet dönemi kentsel büyüme aksı olarak gelişen Atatürk Bulvarı’na cephe vermesi, gerek vaziyet planı kararlarının gerekse mimari tasarımın çıkış noktasını oluşturuyor. Yapı üzerine kaleme alınmış yayınlarda,[2] proje müellifleri hem bulvarla komşuluk ilişkisini hem de bu ilişkinin Anıtkabir’e ve Ankara Kalesi’ne görüş açısı veriyor oluşunu kıymetli bularak önemsediklerini vurguluyor, yapının sembolik kurgusu ve mimari gelişimini bu referansa dayandırdıklarını anlatıyorlar: “Anıtkabir’e bakan tek vistayı veren alt kotta bir boşluk olup o dönemde nispeten terk edilmiş bir konuma sahiptir. Bu coğrafi-kentsel konumu tersyüz edip yorumlayan mimari tutum zamansız bir mekânın tasarısını hedefler”.[3] Bu iki simge yapı arasında uzanan görsel aksın üzerine mimari kurgunun gelişim eksenini temsil eden üçgen prizma formlu fuaye kitlesi yerleşiyor. (Resim 1) Bir bakıma bu aksı fizikselleştiren / hacimselleştiren, geçirgen bir cam örtü altında hacim kazanan fuaye yaya akışını içinde toplayan bir buluşma ortamını, kompleksin hem sembolik hem de kamusal kullanım odağını temsil ediyor ve mimarları tarafından kente ve halka ait bir “kent odası” olarak tanımlanıyor. Işığı rahat, ısıyı en az geçiren özelliklere sahip cam panellerden oluşan eğimli çatı-cephe yüzeyleri, tıpkı kentsel bir açık alanda olduğu gibi, hem zamanın ve gökyüzünün hem de gün ışığı, kar ve yağmur gibi çevresel ve iklimsel durumların fuayeden deneyimlenmesini olanaklı kılıyor. Müellifleri, kompleksi oluşturan yapılardaki yüzeylerde kaplama malzemesi olarak kullandıkları Marmara mermerine referansla “gri-beyaz” olarak tanımladıkları kompleksin kendisini “bulutlu havalarda coğrafyanın ve iklimin bütünü içinde bir siluet haline getirdiğini” de söylüyor. Öte yandan, bulvar tarafında ön görülen kentsel bağlantı aksının / allesinin (projede “Müzik Yolu” olarak tanımlanan) projelendirildiği şekilde uygulanmayışı ve bu alleye açılan ana yaklaşım kapısının kapalı tutuluyor oluşu, tasarımın sembolik kurgusunda ön görülen Atatürk Bulvarı referanslı kullanım senaryosunun hayata geçmesini, şeffaf fuayenin hayal edildiği şekilde Atatürk Bulvarı’ndaki yaya akışıyla hemhal olmasını ve CSO kompleksi içine sirayet etmesine olanak vermiyor. Buna karşın, fuaye, mimarlarının tasavvur ettiği kent odası işlevini büyük ölçüde yerine getiriyor. Bulvara endekslenen, bulvar üzerindeki yaya akışıyla hem zemin ilişkilenecek şekilde yorumlanan ana yaklaşımı tersine çeviren mevcut kullanım düzeninde fuayeye giriş, arka taraftan ve daha alt kottan bir yaya köprüsüyle sağlanıyor. Bu durum, fuayeye ve konser salonlarına erişim ve kullanım açısından bir sorun oluşturmuyor. İki farklı kottan ve yönden alınan girişler ana ekseni temsil eden fuayede buluşuyor, galeri katı ve yürüyen merdivenlerle kotlar arasındaki yaya akışı sürekli kılınıyor, fuaye kitlesi düşeyde tek bir hacim olarak algılatılıyor. Buna karşılık izleyiciler / halk bulvar yürüyüşü ve yaklaşımıyla bütünleşerek hissedilecek ve anlam kazanacak Ankara Kalesi-Anıtkabir aksı deneyiminden mahrum kalıyor.

Yarışma projesinin ana fikrine sadık kalan yapının mimari kurgusu Anıtkabir’in görünürlüğünü kapatmamak için bulvar tarafındaki kentsel zeminden aşağıya çekiliyor, kot farkı değerlendirilerek elde edilen çökertilmiş bir su avlusu etrafında gelişiyor. Konser salonları ve fuaye, bu avlunun odağında, bir ada olarak yükseliyor. Fuayenin iki yanında geometrik biçimi ve büyüklüğü farklı iki salon konumlanıyor; 2.000 kişilik yumurta formlu Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve 500 kişilik küre formlu Oda Orkestrası Konser Salonu. Yarışma projesinde düz çatılı olarak önerilen salonlar, uygulama sürecinde, mimarlarının deyimiyle “Ankara’nın merkezinin en çukur yerinde daha iyi kucaklanmak” için yuvarlak kabuklu hacimlere dönüşerek hem prizmik fuaye ile daha bütünleşik bir yapı grubuna evriliyor hem de kendi “tekil formlarıyla daha nitelikli hale geliyor, fuayeye daha net takılıyor.”. Bireysel ve grup çalışma odaları, prova odaları, kayıt odaları, giyinme odaları, idari ofisler, sağlık odası, kütüphane, spor salonu gibi icra salonları dışında kalan diğer program ögeleri merkezdeki kamusal mekan üçlemesinden (fuaye-büyük salon-küçük salon) bağımsız tasarlanmış iki çeper blok içinde çözülüyor. Bu iki blok topografyaya sırtını dayayan ve sadece konser salonlarının bulunduğu adaya cephe veren eğik çatı ve cephe yüzeyli kitleler olarak avlunun yan çeperlerini tanımlıyor, adaya şeffaf bir tüp geçiş ve asansör kulesi ile bağlanıyor. Bloklardan biri Senfoni Orkestrasının programını, diğeri Çok Sesli Koro, Türk Halk Müziği Korosu, Türk Sanat Müziği Korosu ve Halk Dansları Topluluğu’nun programlarını barındırıyor. Avlunun üçüncü çeperini çatısı Atatürk Bulvarı tarafında ön görülen ana yaklaşım allesiyle hemzemin bir otopark kitlesi tutuyor; otopark konser adasına yaya geçişi verirken aynı zamanda yanlardaki blokları da birbirine bağlıyor.

Su, tasarımın anlamlandırılması ve icra edilmesinde güçlü bir araç olarak yorumlanıyor. Nitekim, yarışma raporunda müellifler tutundukları düşünsel kurguyu; “Salonlar ve fuaye, kompleksin diğer birimlerince ve toprakla çerçevelenerek bir krater gölünün içinde korunmaya alınmıştır. Bu koruma akustik ve görsel bir koruma olmakla birlikte fuaye ortadan yükselir, Anıtkabir ve Kale’nin karşılıklı söyleyişine katılırlar." Konser Salonu ana kitlesi krater gölünün içinde olmakla birlikte "ben buradayım" dercesine başını kaldırır. Su ile çevrelenen yapının görsel etkisi yansımalar ile güçlenir" şeklinde ifade ediyorlar.[4] Bu şiirsel anlatıma göre, hareketli ve yansıtıcı bir yüzey olarak değerlendirilen su, dışavurumcu formlarıyla komplekse işaret değeri kazandıran fuaye ve salonları hem ayıran hem de vurgulayan deneyimsel ve sınır tanımlayıcı bir rol üstleniyor ve bu anlamda, tasarımın bütününe yönelik sınırlı katkı veriyor; örneğin yapının kamusal odağı olan fuaye ile ilişkilenmiyor. Fuaye kütlesinin yan yüzeylerini oluşturan masif çıplak beton duvarlar bu cepheleri geçirimsiz kılıyor. Öte yandan, geleneksel olarak dışa kapalı ve içe dönük olarak işleyen performans salonlarının aksine her iki salonun kabuklarında yer yer açılan dairesel ve bant pencereler farklı kotlarda su ile noktasal düzeyde görsel karşılaşmalar sağlıyor. Su ilişkisi ana giriş olarak kullanılan güneybatı yaklaşımında, buradaki yaya köprüsünde ve komplesin iki yan çeperinde konumlandırılmış, özel kullanımları barındıran bloklarda yoğunlaşıyor. Çökertilmiş su avlusu, bu anlamda doğrudan ve en güçlü ilişkiyi sadece bu avluya cephe veren bloklarla kuruyor. Bu blokların avlu kotunda düzenlenen arkadlar, suyun yapıyla süreklilik ilişkisinde olduğu mekânlar olarak öne çıkıyor; avlu, çalışma ve provalara ev sahipliği yapan bu blokların sakinleri için “mahrem” ve “dingin” bir atmosfer vaat ediyor.

İhtiyaç programı beklentileri ve kullanıcı ihtiyaçları göz önüne alındığında, CSO kompleksinin mimari şemasının kamusal ve özel kullanım arasında kademeli bir ilişkilendirme / ayırım tanımlamayı hedeflediği, bunu da yer - topografya yorumuyla gerçekleştirdiği izleniyor. Özel kullanımlara ayrılan yan blokların mimarisindeki eğik çatı ve eğik cephe sürekliliği, hem bir kimlik ve siluet hem de yere tutunma unsuru olarak yorumlanıyor; yapılar, cephe vermediği kente varlıklarını, topografyanın bir uzantısı olarak hareket eden eğimli çatı yüzeyleriyle algılatıyor. Kompleksin mimari kesitinin net bir şekilde ifade ettiği gibi, yer - topografya düeti, konser salonları, müze ve kafeden oluşan kamusal mekanları fuaye aracılığıyla kentsel kotlarla buluştururken, özel kullanımların kentsel düzlemlerle süreklilik ilişkisini topografik mimari jestlerle sınırlıyor. Çökük su avlusu ile bu avlunun bir çeperini tam diğer iki çeperini kısmen oluşturan eğimli yeşil yüzeyler adayı kopartıyor ve bağımsızlaştırıyor. Avlulu şema gereği kompleks işaret değerini merkezindeki kitle kompozisyonundan alıyor. Yandaki blokların merkezdeki yapı grubuna yönlenişi adayı adeta birer kalkan içine ve kentsel bir kadraja alıyor.

Mekânsal kurgu, bu kurguyu oluşturan katmanlar, ögeler ve ilişkiler ortogonal düzenli, keskin hatlara sahip bir vaziyet planı içinde çözülüyor. Vaziyet planının katı düzeninin, ortasında yükselen yumurta ve küre formlu konser salonlarını odağa almak, ve adanın siluet algısını güçlendirmek adına tutarlı bir yaklaşım sergilediği söylenebilir. Bir başka açıdan bakıldığında ise, bu ortogonal düzenin komşu yapılar Cer Modern Sanatlar Merkezi ve tarihî CSO binasını kendi ekosistemi dışında tutan bir bitmişlik, bir içe dönüklük sergilediği de söylenebilir. Aynı alan içinde bulunan tarihi Cer Atölyeleri’nin (1926-1927) restorasyon ve yeniden işlevlendirme çalışmaları da Uygur Mimarlık tarafından, yine oldukça uzun sayılabilecek bir süreç içinde yapılmış; ve yapı 2010 yılında “Cer Modern Sanatlar Merkezi” olarak faaliyete geçmişti. Açılışlarının arasında on yıl olan Cer Modern ve CSO kompleksinin aynı mimarlık ofisi tarafından tasarlanması, ofisin bu alanı kapsayan bağlamı farklı katmanlarıyla her anlamda çok iyi etüt ederek içselleştirmiş olması, bir anlamda bu alanın uzun yıllar ofisin gündeminde edindiği süreklilik Türkiye’de sık rastlanmayan özel bir durum. Nitekim müellifler de bu birlikteliği önemsemiş, yaptıkları konuşmalarda, binalar hakkında çıkan yazılarda bağlam içindeki yapıların ilişkilenmesinden bahsetmiş, hatta Cer Modern projesinin uygulaması sürerken, “Cer Modern’in müellifleri tarafından yapının hemen kuzeyinde inşa edilmekte olan AKM CSO Konser Salonu tamamlandığında, bölgenin bir kültür kesişim noktası olarak yer hissinin güçleneceği ve Ankara için nitelikli bir kültür jeneratörü olacağı düşünülmektedir” demiştir.[5] Bununla birlikte, CSO kompleksinin su avlusuna ve adaya odaklanan şeması, kentsel kotlarla bağlantılı yaklaşımlar ve birimler arası geçişler sunuyor olmasına karşın, bir içe dönme tavrını temsil ediyor. Bu tavır yakın komşu olan Cer Modern Sanatlar Merkezi, tarihî CSO binası ve CSO Kompleksini bir katman olarak bir araya getirmiyor. Birbirlerinden bağımsız gelişen, bağlam içinde farklı açılarda konumlanagelmiş mevcut iki kültür yapısı, kompleksin keskin sınırlı çevre ve peyzaj düzenine yaya yollarıyla eklemleniyor. Ancak kompleksin heybetine oranla nispeten kılcal kalan bu buluşma üç yapıyı kaynaştıracak bir hikaye örmüyor. Yapılar arasında mekânsal, sosyal ve işlevsel bağlaçlar kuracak bir katmanın, CSO kompleksinin çok katmanlı kurgusunu zenginleştireceği ve alanının tümüne dair daha güçlü bir söz söyleyebileceğini akla getiriyor.

Şüphesiz ki CSO kompleksinin temsil ettiği mimari kimliğin özünü en iyi mimarları dile getiriyor: “Tasarım bütünündeki sembolik yaklaşım farklı ve basit öklidyen formların şiirsel kompozisyonları ile okunur. Formların en yalın ve basit biçimleri ile kullanılma çabası ve onların şiirsel olarak bir araya getirilişlerindeki ısrar teknik ve teknolojik arayışlara neden olur”.[6] Gerçekten de CSO kompleksi mimarlık, mühendislik ve yapım teknolojisi arakesitinde duran, merkezinde mimarlık olan disiplinlerarası bir uyum ve çözüm projesi olarak da okunabilir. Uluslararası bir akustik uzmanın mimari ekiple uzun soluklu çalışması, mühendislik gruplarının mimari ve akustik tasarıma uygun sistemler ve detaylar geliştirmeleri kuşkusuz ki, ses yönetiminin ve görsel konforun başat konular olduğu böyle bir yapıda olması gereken iş birlikleri. Salonların içinde yansıtıcı olarak kullanılan cam yüzeyler, fuayenin iç yan cephelerinde dekoratif bir desen şeklinde uygulanan, ses kontrolüne katkı sağlayan dairesel diskler ve konser salonlarının yuvarlak konturlu hacimlerini yekpare bir beton kabuk strüktür olarak elde etmek için Türkiye’de ilk kez uygulanan şişme kalıp yöntemi mimari tasarımı esas alan, araştırma ve analize dayalı yaratıcı ve güncel çözümlere örnek verilebilir. Mimarlar, büyük salonda, “üzüm bağı oturma düzeni” olarak tanımlanan, orkestrayı salonun en alt kotunda ve ortaya yakın konumlandıran, farklı eğimlerde en iyi akustik performansı ve görsel deneyimi sağlayacak şekilde seyircileri sahnenin etrafına yerleştiren oturma düzeninin de uzman önerisiyle şekillendiğini; sahne kotundan geriye doğu yükseldikçe dikleşerek eğimlenen bu düzen ile koltuklarda, katların ve locaların iç ve dış yüzeylerinde homojen kullanılan ahşabın da, oval prizma formlu bir hacimde istenilen büyüklükte seyirci kapasitesini, en üst akustik ve görsel konfor düzeyinde sağlamak adına tercih edildiğini ifade ediyorlar.

CSO kompleksi ansiklopedik bir yapı olarak değerlendirilebilir. Örneğin, güncel mimarlık ortamında izlenen form arayışlarına kapılmayan, tasarımın sembolik ve tektonik kurgusu ile program beklentilerini yer-topoğrafya-aidiyet referansında yorumlayan, bu yorumu geleneksel içe dönük avlu şeması içinde mimari çözüme kavuşturan, avluyu su ögesiyle dinamik ve yansıtıcı bir yüzeye dönüştürerek kamusal/özel arasında kontrollü bir geçirgenlik elde eden ama özel alanlara ait kılan, biçimleriyle kendilerini açığa çıkararak kentsel işaret değeri kazanan bir yapı grubu olarak. Ya da işlevlerin gerektirdiği imalat ve teknolojik katmanlarını mimari bütünlük içinde harmanlayan, abartılı malzeme kullanımı ve eklenti ögelerden uzak duran bir yapı olarak. Veya sert mizaçlı vaziyet kurgusu ve statik mimari kompozisyonu ile bulunduğu noktada muhkim ve komşu yapılara biraz mesafeli bir yapı olarak. Salt endamlı bir mimari formlar manzumesi olarak değil, aynı zamanda 29 yıllık bir sürecin sonuç ürünü olarak, başta müellifler ve işveren kurum olmak üzere farklı aktörlerin ve kurumların; değişen gündemlerin, yönetmeliklerin ve bütçe olanaklarının; zaman içinde gelişen yeni yapım teknolojilerinin şekillendirdiği, yani pek çok anlamda dirençli bir proje, bir simge / örnek yapı olarak.

Çıplak beton, cam, doğal taş ve ahşap gibi dönüşebilir malzemelerden oluşan, işlevselliği öne çıkaran ve dışa vuran bu rasyonel yapılar kompleksi, ya da mimarlarının deyimiyle bu “enigmatik bir araya geliş”, kelimenin tam anlamıyla zamana direndi, süreç içinde yaklaşık 200 yıllık geçmişiyle dünyanın saygın orkestraları arasında sayılan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve birimlerinin evi olarak gelişti. Türkiye’de sadece senfonik müzik icraatı için tasarlanan ilk yapı olma özelliği taşıyan CSO kompleksi bir kimlik meselesinden öte, işlev, aidiyet, yapı fiziği ve zaman arasındaki alışveriş ve müzakere ile özgünleşen bir süreci temsil ediyor.

* Verdikleri bilgiler ve hoş sohbetleriyle yazının hazırlanmasına katkı veren Semra Uygur ve Özcan Uygur’a; yapı hakkında çıkan haberleri ve yazıları derleyerek ileten Deniz Uygur’a teşekkür ederim.

*Aksi belirtilmedikçe görseller Ulusal Mimarlık Ödülleri arşivinden alınmıştır.

NOTLAR

[1] Yarışma şartnamesi için, bkz: https://www.arkitera.com/wp-content/uploads/2021/09/yarisma_kitabi.pdf [Erişim: 10.01.2023]

[2] Yapı hakkındaki bazı diğer yayınlar: 2021, “Atatürk Kültür Merkezi CSO Konser Salonu ve Koro Binaları”, Serbest Mimar, sayı:40-41, ss.24-41; 2021, “Atatürk Kültür Merkezi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestarsı Konser Salonu”, Yapı, sayı:470, ss.66-77;

Mimarlarla söyleşi: “Bu Tip Anıtsal Yapıların Sonlanması için Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı Düzeyinde Sahiplenilmesi Gerekiyor”, https://m.arkitera.com/soylesi/690/cumhurbaskanligi-senfoni-orkestrasi-konser-salonu [Erişim: 10.01.2023]

[3] Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Programı (XVIII), Yapı Dalı Kategorisi, Mimari Açıklama Raporu.

http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YD_AKM [Erişim: 10.01.2023]

[4] 1992, “C.S.O. Konser Salonu Yarışması Ardından; Mimari Açıklama Raporundan”, Mimarlık, sayı:250, s.63.

[5] “Cer Modern Sanatlar Merkezi”, Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi, cilt:4, ss.201-215.

https://uygurmimarlik.com.tr/media/docs/102_Vitra_Cagdaslik_Dizisi_4_2015_CER.pdf [Erişim: 10.01.2023]

[6] Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Programı (XVIII), Yapı Dalı Kategorisi, Mimari Açıklama Raporu.

http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YD_AKM [Erişim: 10.01.2023]

Bu icerik 810 defa görüntülenmiştir.