SAYISAL TASARIM
Mimarlık ve Ütopya: Yapay Zeka ile Üretken Tasarım Denemeleri
Bilge Sağlam , Arş. Gör., Ostim Teknik Üniversitesi
Tuğçe Çelik, Dr. Öğr. Üyesi, Ostim Teknik Üniversitesi
Ütopyalar kendi dönemlerinde “ideal”i ararken alternatif bir gerçeklik ve mekân kurgusu da sunuyor. Farklı dönemlerde farklı anlayışlarla reform yaratan iki mimarın yapıları üzerinden ütopya pratiğinin nasıl değiştiğini inceleyen yazarlar, güncel sanat ve tasarım pratiklerinin yerini yapay zeka almaya başlarken dijital ortamın sanat ve mimarlığa olası etkileri için bir tartışma alanı yaratıyor.
Teknoloji alanındaki gelişmeler, bireyin gerçeklik algısındaki değişimlere sebep olmuş ve bu bağlamda toplumsal bir dönüşüm yaşanmıştır. Toplumsal dönüşümde, gerçekliğin belirsizliğe yönelmesi, evrensel bilince ait kolektif düşüncelerde kavramsal karmaşaya neden olmuştur. Bireylerin bu belirsizlik içinde, düşünce ve algılama sürecinde, kendi benliği ile yaşadığı çatışma, kimliğine yabancılaşması ve soyut anlamlarla var ettiği “ütopik” bir kimlik arayışına girmesi sonuçlarını doğurmuştur.[1] Mannheim ütopyayı “var olan düzene ait ilişkileri kısmen ya da tamamıyla yıkıp atma eğilimindeki devrimci durumları öneren düşünce sistemi” olarak açıklamaktadır.[2]
Bu çalışmada, “ütopya mimarlığı” tartışmaları için belirlenen iki dönemden isimler seçilmiştir: birincisi Fransız Devrimi mimarlığından Boullée, ikincisi ise günümüzün güncel ekolojik yaklaşımlarını temsil eden arkoloji bağlamındaki üretimleri ile Paolo Soleri. İki ismin tasarım anlayışları ve yapıları incelenmiş, mimarlık ve ütopya tartışması yapılmıştır. Ütopya kavramına üretimleri ve söylemleriyle farklı yaklaşımlar getirmeleri nedeniyle seçilen bu mimarlar ve yapıları; anıtsallık-pürizm-sembolizm ve ekoloji-mimarlık-arkoloji kavramları üzerinden tartışılmıştır. Bu kavramsal altyapılar ve tarihsel yönelimlerle kapsamı çizilen ütopya kavramının, gelecekteki karşılığı var mıdır ve varsa ne olmalıdır soruları sorulmuştur. Bu bağlamda, çalışmada geleceğin ütopya arayışına yönelik bir yöntem sunulmuştur. Gelişen yapay zeka ve bilgisayar destekli tasarım teknolojilerinin sanat ve mimarlıkta olası etkileri ve sonuçları irdelenmiştir.
Çalışmanın amacı, farklı dönemlerde ütopya kuram ve kurguları ortaya çıkaran mimarların seçilen yapılarının üç farklı yapay zeka komut görselleştirme sistemi aracılığıyla yeniden üreterek bir tartışma ortamı yaratmaktır. Seçilen metin tabanlı betimlemelerle çalışan yapay zeka uygulamalarının ürettiği sonuçlar; uygulamaların çalışma prensipleri, girilen anahtar kelimeler, kullanılan yöntemler üzerinden tartışılmıştır. Bu tartışma ile yapay zekanın tasarım ve sanat üretiminde etkisinin ortaya konulması hedeflenmektedir.
MİMARLIK VE ÜTOPYA
Thomas More'un 1516'daki tanımıyla ütopya, Yunanca hiç-mekân (ou-topos) ve iyi-mekân (eu-topos) kelimelerinden üretilerek; zaman içinde farklı mekânsal pratiklerde evrilerek ideal toplum ve var olan pratiklere alternatif bir mekân kurgusunun arayışına dönüşmüştür.
[3]
Etienne-Louis Boullee - Newton Anıt Mezarı ve Saf Geometri Üzerine
Avrupa’nın toplumsal ve siyasi dengelerini kökten değiştiren Fransız İhtilali, beraberinde ortaya çıkan özgürlük, eşitlik, kardeşlik (liberté, égalité, fraternité) kavramları dönemin mimarlığı üzerinde de etkili olmuştur. Eski Rejim’i (Ancien Régime) çağrıştıran Barok, Rokoko ve Neoklasisizm yerine onlardan uzak, pür bir rasyonel düşünce ve klasikçi üslup yerine mimaride formel bir kırılım yaşanarak, saf geometrilerin şekillendirdiği yeni bir mimarlık anlayışı ortaya çıkmıştır. Kendi dönemi olan 18. yüzyılda yankı uyandıramamış ancak 20. yüzyılda, ortaya koyduğu anıtsal ve ütopik tasarımlar ile Étienne Louis Boullée, “18. yüzyılın vizyoner mimarlarından biri” olarak adlandırılmıştır. Boullée, tasarımlarında saf geometrinin anıtsal etkisinden faydalanarak, rasyonel ve soyut biçimler kullanmıştır. Ütopik eserlerinde sınırsızlığı ve eşitliği yeryüzünü sembolize eden küre formuyla dışa vurmuştur. Anti Barokizm ideolojisini, anıtsal ve insan ölçeğinin dışındaki boyutlarda tasarladığı pür biçimleriyle vurgulamıştır.
[4] Boullée’nin 1780’den sonraki tasarımları Akademi’de hakim olan ve Blondel tarafından kurularak Perrault’nun uzun uğraşlar vermiş olduğu klasik eğilimi sarsıcı niteliktedir.
[5] Biçim özerkliği, Kaufmann tarafından, “Tekil ve statik olan birbirinden farklı öğelerin, bir araya getirilerek oluşturdukları kompozisyon” olarak tanımlanır.
[6] Bu kompozisyonun paradigması, dönemin mimarlık anlayışının sentetik kompozisyonuna karşıtlık oluşturacak biçimde büyük, tekil ve masiftir. Boullée, özerk bağlamda tasarladığı bütün eserlerini, mimarlığa dair kavramsal bir bakış açısı öne sürerek gerçekleştirmiştir. Liebnitz ve Newton üzerine okumalar yapmış olan mimar, kağıt üzerinde kalacak olan ütopik eserlerine yönelik vizyonunu felsefe ve bilim çerçevesinde şekillendirmiştir.
[7]
Boullée kendi ütopyasını şöyle tasvir eder: “Bütün, dengenin en muazzam güzellikleri ile süslenir. Binalar aksesuar, deponun tabanı ise dağları taçlandıran bir yarı açık tapınak niteliği taşır. Tapınak bölgesi, ilahi varlığa sunulan bir tütsü misali tatlı kokular yayan çiçek alanı ile çevrelenmiştir. Bu güzel yer refahımızı sağlayan her şeyin tasviri olacak, kalplerimizi huzurla doldurup bizim için gerçek bir dünya cenneti olacaktır.”[8]
Yapının karakterinin “şiirsel” olması gerekliliğinin yanı sıra onu deneyimleyene buna uygun duygular çağrıştırması gerekliliğini öne süren bir mimarlık öneren Boullée’ye göre, güzelliğin koşutu “mükemmel biçim”dir. Böylece düzeni ve mükemmeli vurgulaması ile “anıt” kavramı, “yüce” olanın ilahi doğası için bir metafor niteliği taşır. Boullée’nin yazdığı “Sanat Üzerine Deneme” ile “anıt” kavramının mimarideki karşılığı da anlam değişikliğine uğramıştır. Aureli’ye göre “Boullée’den önce, “anıt” kelimesi bir binanın anı / hatıra çağrışımı yapması gerekliliğini de beraberinde getiriyordu. Boullée’den sonra anıt, kütüphane, tiyatro, müze gibi potansiyel olarak erişilebilen kamu yapıları için de kullanılan bir kavrama dönüşmüştür.”[9] Boullee’nin mimariye olan yaklaşımı döneminde vizyoner bir üslubu, projelerinde de kendi dönemine aykırı ütopik bir tasarım anlayışını göstermektedir.
1785’te mimari yarışma projesi olarak da yayınladığı Newton Anıt Mezarı yapısının (Resim 1) pür geometrik anlayışla şekillenen anıtsal ve tekil kütlesi, bu çalışmada, mimarinin işlevden koparak dışavurumsal bir üslup yaratan söyleminden dolayı örneklem olarak seçilmiştir. Newton bakış açısıyla sınırları tanımlanmış olan dünyanın hacmine öykünerek tasarladığı yüz elli metrelik kusursuz masif küre yapıyı, karşıt bir yönelimle doğanın sınırsızlığı üzerinden tanımlamıştır. Doğayı, mimarinin kalıcılığı ve evrenselliği üzerinden yeniden inşa etmektedir.[10] Masif küresel kütlesinin içerisine hapsedilen gök olaylarının gece-gündüz betimlemesini yansıtma amacı taşıyan Newton Anıtı, kuramsal altyapısıyla kağıda döküldüğü yüzyılı aşarak, kendinden sonraki mimari üslupları etkilemiştir.
Paolo Soleri - Arcosanti ve Arkoloji Üzerine
Torino Politeknik Enstitüsü'nden mimarlık derecesi alıp Frank Lloyd Wright ile çalışan Paolo Soleri’nin şehircilik ve mimarlık alanlarına temel katkıları, fikirleri, tasarımları, iddiaları ile vizyoner yaklaşımıyla “ütopya”lara katkısıyla öne çıkmaktadır.
[11] (
Resim 2) Soleri, kendi ifadeleriyle, Arcosanti projesini, şehir medeniyetinin bir kılavuzu niteliğindeki kitabındaki söylemlerinin mikro ölçekteki bir denemesi olarak tanımlar.
[12]
İtalyan mimar Paolo Soleri’nin Arizona’da Aqua Fria Nehri’ne bakan bazalt kayalıklarında, 1970 yılında başladığı çalışması olan Arcosanti ütopyasının (Resim 3) günümüzde, yüzme havuzu, konutlar, müzik merkezi ve stüdyolarıyla yalnızca % 5’i gerçekleşmiş durumdadır. Bu yapılarda büyük kamusal alanlar öngörülmüştür ki bu da Soleri’nin ütopyasının temelini oluşturmaktadır. Bu tasarımla birlikte mimari (architectural) ve ekolojik (ecological) teriminin birleşimi olan arkoloji (arcological) terimi gündeme gelmiştir. Mimarlık ve ekolojinin karışımından oluşan “Arcosanti” kelimesi Soleri’nin insan, doğa ilişkisini tanımlamaktadır, vizyonu yeni bir toplum düzeni oluşturmaya yöneliktir. Bu nedenle geçmişin ütopyacılarının yolundan gittiği görülmektedir. O dönemde strüktürel olarak yapılması mümkün olmayan dairesel betonarme yapılar, yarım kubbeler bu düşünceyi desteklemektedir. Bu ütopyada binalar ve çevre arasındaki sınırın yumuşatılması amaçlanmıştır.[13] Hem fiziksel hem ideolojik olan bu sınırlar ait oldukları ütopyalarda ortak amaçlara hizmet etmek için kurgulanmıştır. Bir yandan, ütopik ideallerin dengesini tehdit eden dışarıdan gelenlere karşı koruma sağlayan bu sınırlar, diğer taraftan kendileri ve dünyanın geri kalanı arasındaki bilgi alışverişinde dikkatli bir değişimi sağlamaktadır. Bu anlamda ütopik sınırlar, ülkeleri kontrol eden sınırlara çok benzemektedir.[14]
Soleri, “Arcosanti”yi (Resim 4) diğer çöl şehirlerinin tam tersi bir görüntüde inşa etmeyi amaçlamıştır. Onun ideal şehrinde, coğrafya ve yaşayanlar için gerekli tüm hizmetler kompakt bir yapıdadır. Bununla birlikte mimari ve doğanın birleştiği Arcosanti’nin kavramsal merkezine sanatı yerleştirmiştir.[15]
Mimarlıkta ekolojik arayışlar ve duyarlılık 20. yüzyıldan itibaren gelişen ve üzerine düşünülen bir konu olmuştur. Paolo Soleri'nin ütopik Arcosanti topluluğu, bir ideal toplumun kentsel laboratuvarıdır ve sağlam ekolojik ilkelere göre inşa edilmiştir. İnsan ayak izini, arazi ve enerji tüketimini azaltmayı hedeflemektedir. Yerleşik nüfusun kendi kendine yetebilmesi için bir mikro havza olan alçak parsellerde tarım arazileri tasarlanmıştır.[16]
MİMARLIK VE ÜTOPYA: YAPAY ZEKA İLE ÜRETKEN TASARIM DENEMELERİ
Genel bir yaklaşımla, “üretken” olma durumu, herhangi bir şeyi yaratma gücüne sahip olma ya da yaratıcılığın kaynağını göstermek olarak nitelendirilmektedir.
[17] “Üretken tasarım” kavramı ise, eylemi gerçekleştirenin / tasarımcının sonuçtan çok süreç ve sürecin içeriği ile ilgilendiği yöntem, “üretken tasarım sistemi” ise kullanıcıya bu süreçte destek veren ya da tasarımı tamamıyla ele alan sistem olarak tanımlanabilir.
[18] Üretken sanat, biçimlerin, örüntülerin belli algoritmalarla çoğaltılıp yeni kompozisyonları fonksiyonel otonom sistemler üzerinden oluşturması olarak belirtilmiştir ve günümüzde “sanat nedir? / tasarım nedir?” sorularıyla şekillenerek, bu alanlar için bir yöntem yaratmıştır.
Teknoloji ve ütopya sundukları imkanların yanı sıra mümkün kıldıkları kontrol mekanizmasıyla birlikte bir bütün olarak algılanmalıdır. Çalışmada ele alınan iki ütopya mimarlığı karşılaştırıldığında, Boullee’nin aidiyetsiz anıtsal kütlelerine kıyasla, Paolo Soleri’nin Arcosanti projesi ekolojik temelleri nedeniyle bağlamıyla kurduğu ilişki üzerinden geliştirilmiştir. Bu nedenle, iki farklı ütopya yönelimi, kelime tabanlı olarak çalışan üretken yapay zeka sistemleri aracılığıyla, geleceğin ütopya tasarımını üretmede temel alınmıştır. Farklı algoritmalarla çalışan arayüzler, görsel veritabanlarındaki verileri kullanarak ve her bir denemede makine öğrenmesi ile evrilerek eğitilen sistemler aracığıyla en tutarlı görselleri üretmeye çalışmaktadır. Görsel veya kelime kodlarıyla sunulan örneklemleri baz alan görseller, “ilham almanın” yanı sıra onları geliştirerek türetmektedir.
Üretken sistem, tasarımcının da dahil olduğu bir otonom sistem olarak tanımlanmaktadır, bu nedenle tamamen bir özerklikten bahsedilemez.[19] Ancak bu yarı-özerklik durumu, son zamanlarda hızla çoğalan kelime tabanlı yapay zeka sistemleri aracığıyla üretilen görsel, işitsel, metin ve video üretimlerindeki telif hakkı ve tasarımcı kimliği belirsizliğini yaratmaktadır. Bu çalışmada da örneklem olarak temel alınan projelerden üretilen kompozisyonlar, geleceğin dijital medya aracılığıyla ütopya fikirlerini üretme pratiğinde, sonuç ürünlerinden ziyade, bir yöntem olarak ele alınmıştır.
İlk denemeler, Discord iletişim platformu içindeki kendi sunucusunda bir bot yazılım olarak çalışan Midjourney yapay zeka görselleştirme arayüzünde gerçekleştirilmiştir. (Resim 6) Discord, topluluklara kendi sunucularını oluşturarak, anlık sohbet ve dosya paylaşımı sağlayan bir platformdur. Bot yazılımlar, Discord’un daha interaktif bir ortama dönüşmesi amacıyla geliştirilen, normal kullanıcılar gibi gözüken ve otonom davranışlar sergileyen programlardır.[20]
Bot yazılımı “/imagine” komutunun ardından betimleyici kelime kodları ile çalışır. Midjourney’e eklenen referans görüntüler, yeni üretilecek görüntüler için ilham olarak baz alınır. Midjourney arayüzü, kullanılan diğer programlara kıyasla kullanıcının daha az egemen olduğu, rastlantısal kombinasyonların yaratılmasını hedeflemiştir.[21] Farklı yapay zeka arayüzlerinde üretilen tasarımlarda, kullanılan algoritmalar ve veritabanı nedeniyle üslupsal olarak ayrışan sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Midjourney sunucusundaki denemeler iki aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada, kelime tabanlı sisteme atanan anahtar kelimeler aracılığıyla Arcosanti ve Newton Anıt Mezarı projelerinin (Resim 7) görselleri üretilmiştir. İki mimari yapının anahtar kelimeleri üzerinden oluşturulan ilk görselleştirme denemelerinde, ağırlıklı olarak anıtsal mimari özellikteki kütlelerin oluştuğu gözlenmektedir. Üretilen görsellerde, Boullee’nin projesinin veritabanında tanımlanamaması nedeniyle, ikinci aşamada sisteme projenin referans görselleri eklenerek, kelime altyapısı da Arcosanti projesi üzerinden tanımlanmıştır. (Tablo 1) Sonuç görsellerinde Paolo Soleri’nin arkoloji projesinin tipolojik baskınlığı ve mekân kurgusundaki soyutlamaların önceliklendiği görülmektedir.
İkinci denemeler, DALL-E Mini’nin güncel versiyonu olan açık kaynak kodlu kelime tabanlı Craiyon arayüzünde yapılmıştır. İlk aşamasında iki boyutlu eskiz ve plan şeması biçimsel dilinde görseller üretilirken, ikinci aşamasında iki yapının hacimsel ortak özelliği olan küresel mekânlarının üç boyuta soyut bir şekilde aktarıldığı ve farklı mekân tipolojilerinin oluşturulduğu görülmektedir. (Tablo 2)
Üçüncü denemeler için Nightcafe arayüzü kullanılmıştır. Matte stilinde, artistik ve uyumlu algoritmaları kullanılarak, diğer medyaların üretimlerinden daha gerçekçi nitelik taşıyan tekil kütlelerin, bir bağlam etrafında şekillendirildiği görülmektedir. (Tablo 3)
NOTLAR
[1] Elitaş, Türker; Keskin, Savaş, 2014, “Sanal Aidiyet Bağlamında Zihinsel Diaspora: Facebook Örneği”, Atatürk İletişim Dergisi, sayı:7, ss.161-187.
[2] Arslan, Mehmet Emre, 2006, “20. Yüzyıl Teknolojik Ütopyalarının, Hareketlilik, Esneklik / Uyabilirlik ve Teknoloji Kavramları”, İTÜ FBE, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, ss.11-12, ss.23-24.
[3] Contandriopoulos, Christina, 2013, “Architecture and Utopia in the 21st-Century”, Journal of Architectural Education, cilt:67, sayı:1, ss.3-6.
[4] Özer, Bülent, 1989, “Fransız Devrimi ve Mimarisi”, Yapı, ss.33-49.
[5] Tafuri, Manfredo, 1976, “Architecture and Utopia”, The Colonial Press, Massachusetts.
[6] Kaufmann, Emil, 1952, “Three Revolutionary Architects, Boullée, Ledoux, and Lequeu”, Transactions of the American Philosophical Society, ss.431-564.
[7] Çalışkan, Hilal, 2020, “Fransız İhtilali Bağlamında Yeni Rasyonalist Mimarlık: Ledoux, Boullée, Lequeu”, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, MSGSÜ FBE, İstanbul, s.45.
[8] Boullée, Etienne Louis, 1968, “Architecture. Essai sur l'art. (J. M. Montclos, Dü.)” Hermann, Paris.
[9] Aureli, Pier Vittoria, 2011, “The Possibility of an Absolute Architecture (Writing Architecture)”, The MIT Press, Massachussets, Cambridge.
[10] Rosenau, Helen, 2013, “The Ideal city: Its Architectural Evolution in Europe”, Routledge.
[11] Carlos J. L., Balsas, 2020, “Paolo Soleri and America’s Third Utopia: the sustainable City-Region”, Journal of Urbanism: International Research on Placemaking and Urban Sustainability, cilt:13, sayı:4, ss.410-430.
[12] Soleri, Paolo, 1969, “Arcology the city in the image of man”, MIT Press.
[13] Stodolka, Nadine, 2020, “Utopian Metapatterns” The NYU Student Journal of Metapatterns, cilt:2, sayı:2, s.9.
[14] Stodolka, 2020, s.9.
[15] Luke, Timothy W., 1997, “Ecocritique: Contesting the Politics of Nature, Economy, and Culture” U of Minnesota Press.
[16] Munro, Karen; Grierson, David 2018, “Nature, People and Place: Informing the Design of Urban Environments in Harmony with Nature Through the Space/Nature Syntax.” In Lifelong Learning and Education in Healthy and Sustainable Cities, edited by U. Azeiteiro, M. Miranda, W. Filho, A. Setti, and L. Brandli, ss.105-125.
[17] Fischer, Thomas; Herr, Christiane M., 2001, “Teaching Generative Design”, Proceedings of the 4th Conference on Generative Art, s.8.
[18] Fischer, Herr, 2001, ss.8-9.
[19] Galanter, Philip, 2016, “Generative Art Theory”, A Companion to Digital Art, sayı:1, s.631.
[20] Verma, Anirudh; Tyagi, Shashikant; Mathur, Gauri, 2021, “A Comprehensive Review on Bot-Discord Bot”, International Journal of Scientific Research in Computer Science, Engineering and Information Technology, cilt:7, sayı:2, ss.532-536.
[21] “Quick Start Guide”, Midjourney Documentation, https://midjourney.gitbook.io/docs/ [Erişim: 20.12.2022]
Bu icerik 2589 defa görüntülenmiştir.