DOSYA: AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ OLARAK İSTANBUL
İstanbul Buluşmaları 2010: İSTANBUL, KÜLTÜR, BAŞKENT, 2010 ÜZERİNE NOTLAR
Pelin Pınar Özden, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü
Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin, İstanbul’daki üniversitelerin şehircilik bölümleri işbirliği içinde düzenlediği İstanbul Buluşmaları’nın bu yılki konusu, “İstanbul, Kültür, Başkent, 2010” olarak belirlendi. Etkinliğe, “Kültür Başkenti” yerine, “Kültür, Başkent ve 2010” başlığı uygun görülmüştü. Bunun nedeni açış konuşmasında Tayfun Kahraman tarafından İstanbul’un 2010 gündeminin yalnızca Avrupa Kültür Başkenti olması üzerine oturmaması olarak açıklandı. Dünyadaki eğilimlerle eş zamanlı olarak, kültür, kültür endüstrileri gibi temalar İstanbul’da da öne çıkmıştı ve bu anlamda “kültür” bu anahtar kelimelerden biri olarak önem taşıyordu. “Başkent” teması ise, hem İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması ile gerekçelendiriliyor, hem de İstanbul’u geçmişten bugüne başkent yapan unsurlarla, dengelerdeki değişimler yeniden değerlendirilmek isteniyordu.
Tematik sunuşta, İstanbul’un, eski başkentlik deneyimleriyle Avrupa kültürünün bir temsilcisi olduğuna değinen Doğan Kuban, kültürün gerçek anlamda içselleştirilmemesinden dolayı İstanbul’un “Kültür Başkenti” olmasının, kültürel bir kazanım ve birikim sağlamak yerine, yalnızca turizm anlamında katkılar yapabileceğine değindi.
“Yeniden Yapılanma Sürecinde İstanbul” temalı oturumda, İstanbul’un 2010 yılında yeniden yapılanmaya yönelik girişimleri tartışıldı. İstanbul için, büyükşehir belediyesi özelinde katılım, temsiliyet ve demokratikleşme üzerine kurgulanan bir yerel meclis modeli tartışıldı. Müzakere süreçlerinin ve mahalle düzeyinde örgütlenmenin önemi vurgulandı. (1)
Ekonomik yeniden yapılanma girişimleri, İstanbul’un kentleşme süreciyle birlikte değerlendirildi; bölgelerarası eşitsizlikler giderilmeden İstanbul’un planlanamayacağı (2), “İstanbul’u paraya dönüştürme” yaklaşımının kenti tüketen sonuçlara yol açacağı belirtildi.
Kentlerdeki mekânsal ayrışma ve eşitsiz bölüşümün, dönemlerin ekonomik ve politik önceliklerine göre farklılaştığı, bu durumun polorizasyona yol açtığı vurgulandı. “İstanbul’un hâlâ en önemli sanayi kenti olma özelliğini koruduğu, turizm ve finans merkezi olması yönündeki vizyonun ve politikaların bu gerçeklikle yüzleşmesi gerekeceği (3)” saptaması yapıldı.
“İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” başlıklı ikinci oturumda İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin sivil girişimden bugüne kuruluş aşamaları anlatılarak süreç hakkında bilgi verildi. (4) Projenin İstanbul halkı ve özellikle kültür-sanat açısından geri kalmış kesimleri tarafından benimsenmesi, onların kültür-sanatla tanıştırılması ve bunun için halkın projeye aktif katılımı konularına değinildi.
2010 kapsamında 2008’den bu yana sanat projelerine ayrılan kaynakların dört kattan fazla arttığı belirtildi. (5) 2008’den bugüne etkinliklere 300 bin kişinin katılması, Ajans bütçesinin % 70’inin restorasyona, % 10’unun ofis harcamalarına, % 10’unun tanıtıma, % 10’unun artistiğe ayrıldığı ortaya kondu.
Kültürün kentleşmesinin, kültürün sanayileşmesiyle başladığı, sanatın çoğaltılmasının bu süreci hızlandırdığı, kültürün giderek endüstrileştiği oturumun öne çıkan konularındandı. (6) Çeperlere doğru kültür akışlarını sağlamanın önemine değinildi.
“İstanbul’da Kültür ve Sanat” temalı oturumda, kültür ve sanatın birbirinden uzak olduğu, kültürün olduğu yerde sanatın, sanatın olduğu yerde kültürün azaldığı belirtilirken, kültürün zaman içinde yozlaşmaya uğradığı, sanatın ise o değerlerden kopma arayışı olduğu belirtilerek, sanatın kente girdiği noktada kapitalin arkadan geldiği vurgulandı. (7)
Başlıbaşına bir kültür değeri olan İstanbul’da, koruma politikalarının bugün daha net olduğu; sorunun herşeyin ranta feda edilmesinde yattığı belirtildi. Kentsel projelerde ciddi hatalar yapılması eleştirilirken, kentte yeni sanat merkezlerinin oluşmaya başlaması, Beyoğlu’nun yeniden sanat merkezine dönüşmeye başlaması, çeşitli sanat dallarının yükselmesi övgüye değer bulundu. İstanbul’un artık bir marka olduğuna, bunu uzun soluklu kılabilmek için korumacılığı etkinleştirmek ve rant ekonomisine bırakmamak gerektiğine işaret edildi. (8)
1980’ler ülkede sanatın kabuğunun çatladığı ilk yıllar olarak nitelendi. (9) Çağdaş sanatın yükselmesine neden olarak Özalizm gösterilirken, devletin sanat alanında varlık göstermemesi eleştirildi. Sanatın özgür ve demokratik ortamlarda beslenebileceği, bugün ciddi bir baskı ortamı bulunduğu belirtildi.
İstanbul, kültüründe çoğulculuk bulunan bir kent olarak nitelendirildi. Sanat demokratikleşirken, üretilen işsizlikle sistemin kendi lümpenini yarattığına dikkat çekilirken, sınıflar dışı farklı bir kültürde yaşam oluştuğu, sanatçıların ise bunu anlamaya çalıştığı belirtildi. Sermayenin sanatı desteklemesi ve bir arada hareket etmesi olumlu olarak değerlendirildi. (10)
Kültür-sanat etkinliklerinin toplumla yeterince buluşmaması, önemli bir tespitti. Sivil toplumun, yerel yönetimlerin konuya ilgisinin artırılmasına ve katılımın güçlendirilmesine değinildi. Cumhuriyetin sanatla kurulduğuna, 1940’lardan sonra devletin sanattan elini çekmesiyle, devlete karşı sanat yapıldığına dikkat çekildi. (11)
Özel sektörün yalnızca imaj için sanata yatırım yaptığına dikkat çekilirken, bu durum bir öğrenme süreci olarak nitelendirildi; doğru eleştirinin kurumlara verilecek en önemli hediye olduğu belirtildi. (12)
Son oturum, “İstanbul’un 2010 Gündemi: Planlar Projeler” başlığıyla kurgulanmıştı. Tarafların biraraya gelmesi ve kararların birarada alınması, öncelikli konulardandı. Katılım konusunda samimiyet bulunmadığına dikkat çekildi. (13)
Son yılların önemli gündemlerden olan alan yönetimi, tartışma başlıklarından biriydi. Görevleri, paydaşları, kurumsal yapısı ve gelinen noktanın anlatıldığı (14) oturumda, alan yönetimi hazırlanma süreci ve projelerine değinildi. Tarihî Yarımada, sosyal çeşitliliğin birarada bulunduğu, belirli alanlarında halen mahalle kültürün yaşatıldığı bir çevre olarak tariflendi. Bu anlamda katılımın yönetiminin önemi vurgulandı. (15)
2010’un planlama anlayışına, denetim mekanizmalarının işlevsizleştirilmesi, informel yönetim biçimlerinin öne çıkması, girişimcilik ve risk yönetimi kavramları üzerinden bir yönetim ve planlama anlayışı yaratılması, spekülatif ve parçacıl projelerin bütüncül projelerin yerini alması, çok başlılık eleştirileri getirilirken (16), kamu-özel sektör ortaklıklarında kamu yararının denetlenemez durumuna dikkat çekildi. Yerel nüfusla ilgilenen kültürel kuruluşlara, kültürün toplumu geliştirmede bir araç olarak kullanılmasında görevler düştüğü belirtildi.
Tartışılan bir diğer konu, İstanbul 2010 AKB Ajansı’ydı. Bağımsız bir kurum olduğu vurgulanan ajansa 2.500 proje başvurusu olduğu, 650 projenin kabul edildiği ve İstanbul 2010 AKB Ajansı’nın diğerlerine göre on kat daha fazla proje kabul ettiği söylendi. Ajansın, 2009’da yapılan anlaşma ile Alan Yönetimi Birimi’ne de bütçe ayırdığı belirtildi. (17)
Son tartışma, İstanbul’un 2010 gündeminden düşmeyen 3. Köprü projesini içeriyordu. Önceki köprülerin ve bağlantı yollarının kentsel gelişmeye etkileri rakamlar ve fotoğraflarla belgelenerek, 3. Köprü’nün yeni sorun alanları yaratacak bir rant projesi olduğu belirtildi. (18)
İstanbul’un 2010 gündeminin yine plan ve projelerle şekillendiğini, “Kültür Başkentliği” sürecinin de bu gibi projeler üzerinden yürüdüğünü söylemek mümkün görünüyor. İstanbul, hızla değişen gündemi, aynı hızla dönüşen toplumsal, mekânsal ve ekonomik yapısıyla daima yeniden yapılanma tartışmalarının odağında kalıyor. Kültür Başkentliği sürecinde kamu yönetiminin yeni kavramlar ve yenilikçi politikalar doğrultusunda yeniden tanımlanması ve içinin böylesi bir bakış açısı ile doldurulması önemli görünüyor. Piyasalaşma süreci içinde devletin, yerel yönetimlerin ve özel sektörün kente ve kamu yararına nasıl hizmet edebileceği konusu, bir tartışılma konusu olarak beliriyor.
İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olarak kabulunü önemli bir fırsat olarak kabul etmek, ancak bu kabulle birlikte, bu fırsatı geleceğe yönelik uzun soluklu ulusal bir kültür atağının ilk adımı olarak görmek, içselleştirmek, kültürü, sanatı, İstanbullunun kılcal damarlarına enjekte etmek gerekiyor. Aksi takdirde atılan iyi niyetli adımlar, harcanan emek ve kaynaklar, bir çırpıda sönüp giderken, geriye yalnızca 2010 yılından bir hikaye kalacaktır.
Kültür yönetişimi, hem İstanbul’un yerel yöneticilerinin, hem de merkezin, yeniden yapılanma kapsamında, yenilikçi bir yaklaşımla kendilerini gözden geçirmeleriyle, kültür ve sanata katılımın yeni bir bakış açısının geliştirilmesiyle altı doldurabilecek bir kavram olarak tartışmalarda öne çıkıyor.
Kuşkusuz, projeler üzerinden yürüyen tüm bu süreçlerin önünü kesmek değil asıl istenen; gerçek anlamda İstanbul halkına ve oradan da tüm topluma, kültürü bir araç olarak kullanarak, içselleştirebileceği hizmetleri sunmak; sunarken de rızasını almak. Bu şekilde yalnızca yerel ve ulusal düzeyde değil, küresel düzeyde, sadece ekonomik gelişme rakamlarıyla değil, kültürel düzeyiyle gelişmiş bir toplum olarak öne çıkabilmek.
2010 yılı, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla birlikte bu sürecinin önünün açıldığı bir tarih olarak görülmelidir. Çok kültürlülüğün, toplumun farklı katmanlarının kültür ve sanatın beslendiği alanlar olduğu gerçeğinden kabulle, önümüzdeki yol, topluma yalnızca barınacağı, eğlenip dinleneceği, çalışacağı birer kabuk vaat etmenin ötesinde, kültürle gelişmeye olanak tanıyacak ve bir miktar entelektüel çabayı da içeren projeler sunmak olmalıdır. Kültür ve sanatın, siyasetten, ekonomik süreçlerden, bireysel ve toplumsal davranış eğilimlerinden ve kalıplarından bağımsız ele alınmaması, birbirlerini besleyecek unsurlar olarak kabullenilmesi (19), önşart olarak görülmelidir.
NOTLAR
1. Korel Göymen’in konuşmasından aktarılmıştır.
2. Mustafa Sönmez’in konuşmasından aktarılmıştır.
3. Asuman Türkün’ün konuşmasından aktarılmıştır.
4. Nuri Çolakoğlu ve Nuran Zeren Gülersoy’un konuşmalarından aktarılmıştır.
5. Beral Madra’nın konuşmasından aktarılmıştır.
6. Ahmetca Alpan’ın konuşmasından aktarılmıştır.
7. Ali Akay’ın konuşmasından aktarılmıştır.
8. Atilla Dorsay’ın konuşmasından aktarılmıştır.
9. Bedir Baykam’ın konuşmasından aktarılmıştır.
10. Emre Zeytinoğlu’nun konuşmasından aktarılmıştır.
11. Burcu Pehlivanoğlu’nun konuşmasından aktarılmıştır.
12. Özalp Birol’un konuşmasından aktarılmıştır.
13. Cumhur Güven Taşbaşı’nın konuşmasından aktarılmıştır.
14. Halil Onur’un konuşmasından aktarılmıştır.
15. Zekiye Yenen’in konuşmasından aktarılmıştır.
16. İclal Dinçer’in konuşmasından aktarılmıştır.
17. Mehmet Gürkan’ın konuşmasından aktarılmıştır.
18. Çare Olgun Çalışkan’ın konuşmasından aktarılmıştır.
19. Adorno, T. W. 1990,
Eleştiri, Toplum Üstüne Yazılar, (çev.) M. Yılmaz Öner, Belge Yayınları, İstanbul.
Bu icerik 5381 defa görüntülenmiştir.