DOSYA: AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ OLARAK İSTANBUL
Koman Heykellerinin Mimarlık ve Mekân ile Etkileşimi ve M/S Hulda Üzerine
Ali Derya Dostoğlu, YL Öğrencisi, Pratt Institute, Mimarlık Okulu
Neslihan Türkün Dostoğlu, Prof. Dr., İstanbul Kültür Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
1921’de Edirne’de doğan İlhan Koman, İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nden 1946 yılında mezun olduktan sonra, devlet bursuyla gittiği Paris’te Academie Julian’da ve Ecole du Louvre’da eğitimini sürdürmüştür. Koman, ilk sergi ve atölyesini, 1947’de gelmiş olduğu Paris’te açmış, burada üç yıl kadar kaldıktan sonra, 1951 yılında İstanbul’a dönmüştür. İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi öğretim kadrosuna katılan Koman, Akademi Heykel Atölyesi’nin kurulmasına da öncülük etmiş ve 1958’de Türkiye’yi temsil etmek üzere Brüksel Dünya Fuarı’na katılmıştır. Koman, aynı yıl ömrünün sonuna kadar yaşayacağı İsveç’te Stockholm’a yerleşerek eğitmenlik kariyerini Konstfack Uygulamalı Sanatlar Okulu’nda sürdürmüş ve vefat ettiği 1986 yılına kadar bu görevine devam etmiştir. (1)
Koman’ın sanat dünyasında kendine özgü bir konumu olmasında, bilim ve sanatı harmanlayan üslubunun önemli bir payı olduğu söylenebilir. Onun işlerinde bu “harmanlanma” o kadar ileri bir düzeydedir ki, bir noktada “ürünün” sanat eseri veya bilimsel çalışma olarak nitelendirilmesi anlamsızlaşmaya başlar. Dolayısıyla, bu yazıda İlhan Koman’ın eserlerinin sanatsal yönü veya bilimsel temelleri üzerinde durulacağını öne sürmek de yersiz (ve yetersiz) olacaktır. Aynı şekilde, bilinçli olarak bu iki alanın da sınırlarına girmekten kaçınılacak olması bundan kaynaklanmaktadır. Burada esas değinilecek olan, Koman üretiminin (en azından belli örnekler üzerinden), gerek bilimsel, gerekse sanatsal yönüyle, mimari ve mekân ile kurduğu ilişkidir. Yazının ikinci bölümünde ise, bu kendine has üretime ve İlhan Koman’a uzun yıllar evsahipliği yapmış olan M/S Hulda’nın ve bu tarihî İsveç gemisinin İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde çeşitli Avrupa limanlarına uğrayarak İstanbul’da sonlandırdığı yolculuğun üzerinde durulacaktır.
MİMARLIK VE MEKÂN İLE ETKİLEŞİM
Hareket
Koman üretiminin mimarlık ve mekân ile kurduğu ilişkiyi çeşitli örnekler üzerinden incelemek mümkündür. Bunda elbette, gençliğinden beri (bir çok kez de farklı mimar ortaklarla) katılmış olduğu yarışmaların çokluğu önemli bir rol oynamış, bu yarışmalar Koman’ın kent mekânıyla kurduğu üç boyutlu etkileşimi çeşitli bağlamlarda gözlemleme fırsatı sunmuştur. Kimi zaman 20. yüzyıl başı fütüristleriyle paralel bir tavır takınan, “hareketi içinde saklı” (From Leonardo to…, Mediterranean, To Infinity, Whirlpool, vb.) durumlarıyla öne çıkan, kimi zaman ise bu hareketin dışavurulduğu, potansiyelin kinetiğe dönüştüğü (Walking Man, Flexible Polyhedra Derivatives: Rolling Lady, Flexible Polyhedra Derivatives: Eol Rotors, Triple Winged Eolsrotor, vb.) bu eserler, Koman’ın kendi deyimiyle “soyut, statik ve kinetik” heykel çalışmalarını örneklendirmektedir. Koman’ın hareket üzerinden mimari ve mekân ile kurduğu ilişki, örneğin “Walking Man ve Rolling Lady” adlı eserlerinde doğrudan ve somut hale gelir. Çünkü bu iki örnekte de sözkonusu hareket, mekân düzleminin karakteriyle bağlantılıdır; hatta birebir ondan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, hareketin kendisinden bağımsız olarak düşünülemeyecek eserin mekâna göre “davranmaya” başladığı söylenebilir. (
Resim 1, 2)
Geometri
Elbette, Koman’ın mimarlık ve mekân ile kurduğu ilişkiyi yalnızca hareket kavramı üzerinden değerlendirmek yetersiz kalacaktır. Nitekim, geometri araştırmalarına dayalı çalışmaları, onu bu anlamda öne çıkaran en önemli özelliklerindendir. Gerçekten de, özellikle 1960’ların ortalarından sonra, Koman için kendi deyimiyle “Demir Çağı” ve “heykelde güzelliğe ulaşma ideali” bir ölçüde geride kalmış, demirin yanında ahşabın ve farklı malzemelerin devreye girdiği, sabit bir yönde ilerlemek yerine tecrübe ettiği farklı problemleri çözmeyi amaçladığı ve “değiştirilemez sanılana meydan okumaktan hoşlandığı” yeni bir dönem başlamıştır. Bu anlamda, önceleri yalnızca katı olduğu varsayılan çok yüzlü şekillere deneme yoluyla katı-olmayan bir alternatif üretmesi ilginç bir örnektir. (2)
Ancak bu yazıda daha detaylı olarak incelenmek istenilen eseri, 1970’lerin sonları ile 1980’lerin başlarında üzerinde çalıştığı “Developable Forms” kategorisi içinde sayılan π+π+π+π+π+ olacaktır. Bu çalışma, Koman üretimini mimari ve mekân ile birçok açıdan ilişkilendirmesi bakımından oldukça önemlidir. Daireden küreye, iki boyuttan üç boyuta doğru bir geçişin gerçekleştiği, kağıt düzlemindeki izdüşümün hacim kazandığı, temsil edenin, temsil ettiğine dönüştüğü bu uygulamada, mimari söylem içinde geçmişten günümüze yer bulmuş birçok konunun izine rastlamak mümkündür. Koman’ın bu eserini ilginç kılan bir diğer özelliği ise, içinde barındırdığı kendine has mekânsallıktır. Gerçekten de, giderek küreye dönüşen formun merkezinde, “dış”tan koparılmış bir “iç”, bir “oda” belirmeye başlamıştır. Üstelik -en azından teoride- elde edilen bu mekânın merkezinde konumlanan bir izleyici, hiçbir “engelle”, başka bir deyişle, yüzeyle karşılaşmadan dışarıyı seyredebilmektedir. Koman da bu mekânsallığın taşıdığı potansiyeli değerlendirmek istemiş ve büyük boyutta üreteceği, daireden dönüşmüş böyle bir kürenin merkezine bir platform koymayı ve buradan insanlara dışarıyı seyrettirmeyi (aynı zamanda da içerinin deneyimlenmesini) amaçlamış, ancak bu proje hayata geçirilememiştir. (Resim 3)
Strüktür
Şu ana kadar hareket ve geometri kavramları üzerinden ve örnekler aracılığıyla mimarlık ve mekân ile ilişkilendirilmeye çalışılmış olan Koman pratiğinin yine bu doğrultuda değinilmesi gereken bir diğer özelliği, içinde barındırdığı strüktürel yaratıcılıktır. Bu durum, kimi eserlerinde izleyiciyi kışkırtacak ve strüktürel anlamda düşünmeye ve gördüklerini bu anlamda sorgulayıp değerlendirmeye zorlayacak derecede baskındır. Bu bağlamda, 1975 yılında tamamladığı iki “sütun” yorumunun öne çıktığı söylenebilir. Aslında bu eserlerin, Koman’ın “Demir Çağı” etkisinden iyice uzaklaşmış olduğu ve ahşabın malzeme özelliklerini ve strüktürel potansiyelini deneyimlediği bir döneme denk gelmesi tesadüf değildir. İlk örnek olan “Response to Brancusi”de, Koman Rumen heykeltıraşın “Endless Column” adlı eserine “cevap verir” nitelikte bir ürün ortaya koymuş, bunu yaparken de Brancusi’nin üst üste bindirilmiş modüller şeklinde gökyüzüne doğru uzanan ve bitmeyecekmiş etkisi yaratan sütununa, ahşabın esnekliğinden faydalanarak tasarladığı, birbirini izleyen dalga formlarından yola çıkan bir sütun ile karşılık vermiştir. Gerçekten de, bükülmüş ve daha sonra birbirlerine yapıştırılmış ahşap çıtalardan elde edilen sütun, yekpare bir nitelik taşımasına rağmen oldukça hafif ve dinamik bir forma kavuşmuştur. Aynı yıl tamamlamış olduğu, Brancusi’nin eseriyle aynı ismi taşıyan diğer sütun yorumu olan “Endless Column”da ise sözkonusu olan, yay haline getirilmiş ve birinin ucu diğerinin ortasına denk gelecek şekilde üst üste bindirilmiş ahşap çıtalar tarafından düşey konumda tutulan bir zincirdir. Ortaya çıkan ürün teoride sonsuza kadar sürdürülebilir olmasının yanısıra, düşeyliğin yalnızca yayların gerilimiyle elde edilmesiyle de strüktürel yaratıcılığın sınırlarını zorlamaktadır. (
Resim 4, 5)
HULDA FESTİVALİ: BİR TANIĞI TANIMAK
Bu yıl, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti organizasyonu kapsamında, İlhan Koman’ın bu yazıda bahsedilmiş olan kendine özgü üretim sürecinin bir parçası haline gelmiş, yirmi yıl süreyle ailesi ile birlikte yaşamış olduğu, aynı zamanda da atölye olarak kullandığı M/S Hulda adlı İsveç gemisi, Hulda Festivali adı altında toplanan bir grup etkinlik çerçevesinde Stockholm’daki Drottningholm Kraliyet Limanı’ndan İstanbul’a getirilmiştir. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfı’nın Avrupa Komisyonu 7. Çerçeve Programı’nın finansal desteği ve İstanbul İsveç Konsolosluğu’nun katkılarıyla başlattığı “Hulda Festivali Sanat ve Bilim Yolculuğu” projesine verdiği destekle, hem uluslararası ölçekte önem taşıyan bir kültür sanat projesinin İstanbul’da gerçekleştirilmesini sağlamış, hem de M/S Hulda gemisinin, tarihsel değeri açısından ülkemizin kültür mirasına kazandırılması için ilk adımı atmıştır. Aslında, 1905 yılında İsveç’teki Sjötorp tersanesinde kargo ve ticaret gemisi olarak üretilmiş olan 26 metre uzunluğundaki iki direkli yelkenli, günümüzde İsveç’te tarihî anıt statüsündedir. (3) (Resim 6-8)
Koman, gemiyi 1965’te satın aldıktan sonra kendi ihtiyaçlarına göre restore etmiş, o tarihten ölümüne kadar da yaşam ve çalışma alanı olarak kullanmıştır. Dolayısıyla, gemiyi Koman üretiminin izlerini taşıyan bir mekân olduğu kadar, aynı zamanda bu üretimin zihinsel altyapısının oluşmasında pay sahibi olmuş bir deneyimleme alanı olarak da değerlendirmek mümkün olabilir. Bu bağlamda, Fransız sanat eleştirmeni Françoise Ribeyrolles ile birlikte yazmış olduğu ve 1979 yılında yayımlanmış olan makalede, 1965 yılını “işlerinin yeni bir karakter kazandığı” (4) bir dönemeç olarak adlandırmasının tesadüf olmadığını ve bir şekilde Hulda ile ilişkilendirilebileceğini iddia etmek yersiz olmayacaktır. Aynı şekilde, tam da bu noktada, yani geminin “tanıklığının” öneminin anlaşılmasıyla, Hulda Festivali kapsamında elde edilmiş olan kazanımlardan birinin, Koman’ın 1965 sonrası dönemde iyice belirginleşmeye başlayan, keşfetmeye ve “değiştirilemez sanılana meydan okumaya” dayalı üretim sürecini Avrupa izleyicisine keşfettirmek olduğu da belirtilmelidir.
Nitekim, 27 Mart 2009’da Stockholm’da başlayan ve 2010 Kasım ayı sonunda M/S Hulda’nın güvertesindeki İlhan Koman sergisiyle İstanbul’da sona eren Hulda Festivali kapsamında uğranılmış olan duraklar boyunca (10 kent: Stockholm-Amsterdam-Antwerp-Bordeaux-Lizbon-Barselona-Napoli-Malta-Selanik-İstanbul), yerel birtakım bilim ve sanat kuruluşlarının desteğinin alınması ve onlarla ortak etkinlikler (İlhan Koman heykelleri sergisi, gençlere yönelik atölye çalışmaları, “katılımcı” ülkeler arasında uluslararası öğrenci yarışması, vb.) düzenlenmesi, izleyici katılımını teşvik ettiği gibi, Koman üretimini “yerinde” gözlemleme olanağı yaratmıştır.
Geminin son durağı olan İstanbul’daki aktiviteler de bu doğrultuda şekillenmiş, 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde yer alan festivalin kent içinde katılımcı bir sürece dönüşmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda, öncelikle Koman’ın öğrenim görmüş olduğu ve geminin İstanbul’da ilk karşılandığı durak olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde sanatçının erken dönem işlerini de içeren bir sergi düzenlenmiş, hemen ertesinde de Esma Sultan Yalısı’nda Hulda Festivali onuruna bir kokteyl ve konser organizasyonu gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Plato Sanat’ta düzenlenen ve Koman’ın seçilmiş bazı işlerini de içeren diğer bir sergide, M/S Hulda’nın Stockholm’de başlayıp Akdeniz boyunca devam eden yolculuğu, video ve fotoğraflarla desteklenerek anlatılmıştır. Bunların dışında, tıpkı uğranılmış olan diğer ülkelerde olduğu gibi, bütün hafta boyunca devam eden ve günde dört kez gerçekleştirilen atölye çalışmaları, katılan öğrencileri sadece izleyici olmaktan çıkartıp, bir anlamda üretim sürecine de dahil etmeleri bakımından önemlidir. Öğrenciler, Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi gibi eğitimde uzmanlaşmış kurumlar tarafından “Denizlerde Yaşam”, “Enerji Atölyesi”, “DNA Modellemesi” veya “Kimya Seti” gibi konular üzerine kurgulanan ilginç ve eğlenceli atölyelerde sanat ve bilim ortamlarını verimli bir şekilde birleştirebilme fırsatını bulmuşlardır. 2010 Kasım ayı sonuna kadar İstanbul’daki atölye çalışmalarına, hedeflenen 7 bin çocuğun katılımı sağlanmış olacaktır.
Bütün bu süre zarfında Hasköy’de Beyoğlu Yelken Okulu tesislerinin önünde demirlemiş olan geminin güvertesinde gerçekleştirilen Koman Heykelleri Sergisi ise, festival katılımcılarına -eşine ender rastlanır nitelikte- önemli bir fırsat sunmuş, herhangi bir galeri ya da müze sergisinden fazlasını deneyimleme, işi, üretildiği ve belki bir şekilde “esinlendiği” mekân ile birlikte görme imkânı vermiştir. M/S Hulda’nın, festival kapsamı ile yetinilmeyerek, bundan sonraki süreçte de Türkiye’de gezici bir aktivite merkezi olarak, yeni projelere açık bir şekilde değerlendirilecek olması ise, oynamış olduğu bu ilginç rolün sürekliliğinin sağlanması bakımından önemlidir. (5) (Resim 9)
NOTLAR
1. www.huldafestival.org/Content/98/who-is-ilhan-koman (Aralık 2010)
2. Koman, İlhan ve Françoise Ribeyrolles, 1979,
“On my Approach to Making Nonfigurative Static and Kinetic Sculpture”, Leonardo, cilt:12, Pergamon Press, ss.1-4.
3. www.huldafestival.org/Content/22/m-s-hulda-boat (Aralık 2010)
4. Koman ve Ribeyrolles, 1979.
5. www.huldafestival.org/Content/97/overview-of-hulda-festival (Aralık 2010)
Bu icerik 8623 defa görüntülenmiştir.